Kızıl Bayrak'tan...
Zindanlardan hücrelere büyütülerek taşınan Ölüm Orucu direnişi ilk şehidini verdi. Bu, bu direnişin ilk can bedeli değilse de (ilk bedeller katliam saldırısı sırasında verilmişti) Ölüm Orucu eyleminin doğrudan sonucu olması bakımından bir ilktir. Cengiz Soydaşın, sadece ilk değil, ilk ve son şehit olması ise hala mümkündür ve büyük oranda eyleme dışarıdan verilecek desteğin gücüne bağlıdır.
Devrimci tutsaklar üzerlerine düşeni fazlasıyla yerine getirmişler, beyinlerini düzene teslim etmektense, bedenlerini toprağa teslim etmeyi yeğlemiş, devrimin onurunu yere düşürmemiş, daha da yüceltmişlerdir. Cengizin ölümü, direnişteki kararlılığın yeni ve son somut kanıtıdır. Elbette ki, bu kararlılığı göremeyenler ve göstermek istemeyenler için. Yoksa, devrimci tutsaklar baştan beri tereddütsüz ve kararlı bir mücadele yürütmektedir, bunu bilenler biliyor.
Ancak tek başına devrimci tutsakların kararlılığının düşmanı geriletmeye yetmediği de ortada. Bu ilk şart olmakla birlikte, devrimci mücadelenin dışarıdaki bileşenleriyle buluşamaz, sınıf ve kitle hareketiyle beslenemez ise, bükülmektense kırılmayı yeğlemek durumunda kalıyor. Çünkü düşman sinsidir, kalleştir, hunhardır. Düşman, irade savaşındaki hezimetini fiziksel üstünlüğünü kullanarak telafi etmekten kaçınmamaktadır. Devrimci düşüncenin baskın gelmeye başladığı her koşulda, düzenin devrimci kellesi uçurmaya başlaması bundandır.
Dün, Ölüm Orucu direnişinin ilerici muhalefeti de harekete geçirdiği koşullarda, devrimci iradenin bu güç ve etkisini kırabilmek için 28 devrimciyi katletmekten çekinmedi. Bugün de ölümleri sevinçle izlemekten çekinmeyecek, aman ölmesinler diye kendiliğinden talepleri yerine getirmeyecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Dışarıdan yeterince güçlü yüklenilmezse eğer, diğer direnişçilerin de Cengizi izlemesinin kaçınılmaz ve artık çok yakındır. Bu yakınlık, devrimciler, demokratlar, öncü işçi ve emekçiler için, sadece dışarıdaki görevlerin aciliyetine bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak verilmelidir.
Dışarıda acilen yükseltilmesi zorunlu olan mücadelenin, ölümler olmasın eksenine oturmasından (katliam öncesi sürecin tıkandığı nokta hatırlanırsa) kaçınmanın yolu, direnişin haklı ve meşru taleplerine sahip çıkılmasıdır. DGMler, teröre mücadele yasaları gibi, 12 Eylülün faşist kurumlarından temizlenmek, sadece devrimcilerin değil, tüm işçi ve emekçilerin, tüm toplumun demokratik ihtiyacıdır. Bu ihtiyaçtır ki, devrimci tutsakların eylemi, başlangıçta o kadar geniş bir yankı yaratmış, destek bulmuştur. Dün terörle bastırılan bu desteğin, bugün, yükselen sınıf ve kitle hareketini de arkasına alarak, daha güçlü örülmesi mümkündür. Bu imkan, direnişin zaferini yaklaştırmak, bedelini azaltmak için kullanılmaladır.