8 Mayıs'04
Sayı: 2004/18 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  İki 1 Mayıs, iki eğilim ve reformistlerin hezeyanları
  Saraçhane'de 20 bin işçi ve emekçi buluştu...
  Şişli'de icazetli 1 Mayıs
  Ankara'da 1 Mayıs
  1 Mayıs eylemleri...
  1 Mayıs eylemleri...
  Komünist bir işçinin kaleminden 1 Mayıs...
  Edirne'deki polis vahşeti, Türkiye'deki devlet gerçeğine tutulan bir aynadır...
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı mecliste...
  Selma Kubat: ÖO Direnişi'nin 111. şehidi
  Deniz, Hüseyin, Yusuf... 6 Mayıs şehitleri anıldı
  YÖK yasası üzerine çatışma sürüyor
  Tek çözüm yolu örgütlü mücadele!
  1 Mayıs, Saraçhane ve işçi hareketi
  Almanya'da 1 Mayıs gösterileri...
  Dünya'da 1 Mayıs...
  NATO: İşçi sınıfı ve emekçi halklara karşı emperyalistlerin kirli savaş örgütü
  İşkence fotoğrafları emperyalist barbarlığın Irak'tan yansıyan kirli suretidir
  İşgal güçleri Felluce'de kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı...
  Siyonist cellatlar Filistinli çocukları katlediyor!
  AB'nin doğuya genişlemesi...
  Kürdistan'daki siyasal akımlar-1
  Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
NATO: İşçi sınıfı ve emekçi halklara karşı
emperyalistlerin kirli savaş örgütü

NATO’ya karşı mücadele sosyalizm savaşımının
vazgeçilmez bir unsurudur

4 Nisan 1949’da imzalanan NATO anlaşmasının 5. maddesine göre; “Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da kendilerinden birine ya da daha fazlasına yöneltilecek silahlı bir saldırının, hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa, (....) bireysel olarak ve diğerleri ile uyum içinde, silahlı güç kullanımı da dahil olmak üzerre gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflar’a yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır.”

Kuruluş tarihinin de gösterdiği gibi, bu ittifak, ikinci emperyalist savaşın hemen bitiminde ortaya çıkmıştır. Yani, Rusya’daki işçi devletini faşizmin ordularıyla da yıkmanın imkansız olduğu görülür görülmez. Yani, SSCB’nin yok edilmesi bir yana, faşist işgale uğramış Doğu Avrupa ülkelerinin hemen tümünde, ardardına “sosyalist” sıfatlı halk cumhuriyetleri kurulmaya başlar başlamaz...

Zaten, Sovyetler Birliği’ne ve yeni kurulan halk cumhuriyetlerine karşı “savunma” ve saldırı amacı, NATO’ya ait belgelerde açıkça da ifade edilmektedir: “1945 ve 1949 yılları arasında yeniden bir ekonomik yapılanma ihtiyacı içindeki Batı Avrupa ülkeleri ve bunların Kuzey Amerikalı müttefikleri, SSCB’nin yayılmacı politika ve yöntemlerini kaygıyla gözlemlediler. (...) Ayrıca, Sovyet Komünist Partisi’nin ilan edilmiş ideolojik hedefleri gözönüne alındığında, Birleşmiş Milletler Yasası veya savaş sonrasında ulaşılan uluslararası düzene saygı çağrılarının, dış saldırı veya iç bozgunculuk tehditleriyle karşı karşıya olan demokratik devletlerin bağımsızlıklarını ya da ulusal egemenliklerini garanti altına almayacağı açıktı. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ve dünyanın başka bir çok yerinde demokratik olmayan hükümet şekillerinin varlığı ... bu kaygıları artırmıştır.” (NATO El Kitabı, s.20)

Bugün azgın bir savaş ve saldırı örgütü olarak işleyen NATO çarkları, ifadelerde de açık olduğu üzere, kuruluş aşamasında emperyalist devletlere hakim korku (Doğu Avrupa’da elini kolunu sallayarak dolaşmaya başlayan sosyalizm hayaletinin korkusu) nedeniyle, daha ziyade “savunma” üzerine kurulmuştu. Bu korku emperyalist dünyaya öylesine hakim durumdaydı ki, söz konusu “savunma”, sonraları bekledikleri işgaller bir türlü gerçekleşmeyince, ülke içi sorunlarda kullanılan birer siyasi cinayet örgütüne dönüşen kontr-gerilla örgütlenmelerine de götürdü onları.

NATO, emperyalizmin dünya halklarının
tepesinde sallanan “kılıc”ıdır

NATO üzerinden örgütlenen bu cinayet şebekeleri, her ne kadar, bir Sovyet işgaline karşı “ayaklanma” amaçlarına ulaşamadılarsa da, ülkemizdeki faaliyetlerinden de çok iyi bildiğimiz gibi, iç düşmana, işçi sınıfı ve devrimci harekete karşı son derece etkin biçimde kullanıldılar. Türkiye’de binlerce siyasi cinayet bu çeteler eliyle işlendi, halen de işlenmeye devam ediliyor. Türkiye işçi sınıfının ve devrimci gençliğinin en değerli kadroları bu şebekeler tarafından yok edildi. Dolayısıyla, Türkiye’nin geleceği, bir NATO örgütlenmesi kontr-gerilla tarafından karartıldı, karartılmaya da devam ediliyor...

NATO, emperyalist sömürüyü
tüm dünyaya hakim kılma aracıdır

Sosyalist Sovyetler Birliği’ne karşı örgütlendiğine ve Sovyetler Birliği çoktan dağıldığına göre, NATO’nun neden halen varlığını sürdürdüğü, hatta genişleyip yayıldığı, gücünü ve kapasitesini artırdığı sorusunun yanıtı, bizi konunun başlığına götürecektir: Evet, Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun dağılması sosyalizmin yenilgisidir. Ancak bu yenilginin son derece konjonktürel olduğunu, bu “hayalet”in metropollerde de dolaşmaya devam ettiğini ve eninde sonunda ete-kemiğe kavuşmuş biçimde karşılarına çıkacağının, emperyalistler işçi ve emekçilerden daha fazla farkındalar. Bu yüzdendir ki, bir propaganda malzemesi olarak “sosyalizm öldü” yaygarasını sürdürmelerine rağmen, yeni bir sosyalist kalkışmaya yönelik her türl&uum; tedbiri de alıyorlar. NATO’da ve her yerde emperyalistlerin elebaşı ABD’nin ifadelendirdiği üzere, yeni strateji, “doğmadan boğma” üzerine kurulmuş bulunuyor. Gerçi onlar bunu, yeni moda deyimle, “global terörizm”e karşı ifadelendiriyorlar; ancak hedef gösterdikleri bölge ve ülkeler gözönüne alındığında, buralarda bir kopuş ihtimalinin gözönüne alındığı da açıktır. ABDve emperyalist dünya, Büyük Ortadoğu Projesini, salt bölgenin enerji kaynakları vb. üzerinden geliştirmiyor; bölge ülkelerinin nispeten zayıf görünen bağlarını sağlamlaştırmak, emperyalist sömürü zincirinden kopma ihtimalini ortadan kaldırmak ve köleleştirme sürecini tam olarak sonuçlandırmak da istiyor.

NATO, sadece üyelik yoluyla devletleri değil,
çeşitli örgütlenmeler yoluyla “sivil”leri de ajanlaştırır

NATO çoğunlukla bir askeri ittifak olarak öne çıktığından, bundan ibaretmiş gibi algılanır. Oysa sözkonusu ittifak kapsamında çok geniş ve yaygın bir örgütlenme ağına sahiptir. NATO örgüt ve yapıları içinde, üye ülkelerde yeraltında örgütlenmiş kontr-gerilla ağına ek ve destek faaliyet yürütmek üzere sivilleri örgütlemeye yönelik pek çok organizasyon bulunmaktadır. Bunların başlıcaları şunlardır:

1. Altyapı, Lojistik ve Sivil Olağanüstü Hal Planlama Bölümü,

2. Atlantik Antlaşması Dernekleri,

3. Müttefiklerarası Yedek Subaylar Konfederasyonu,

4. Atlantik Eğitim Komitesi ve NATO Okulu

5. Genç Siyasi Liderler Atlantik Derneği.

Bunlardan, Atlantik Antlaşması Dernekleri’nin amaçları içinde; “Kamuoyunu NATO’nun amaçları hakkında eğitmek ve bilgilendirmek, Üye komiteler ve kuruluşlar arasında daimi ilişkiler geliştirmek” gibi maddeler sayılmaktadır. Örgütlenmenin Türkiye’deki ayağı olarak da, Türkiye Atlantik Komitesi, Kuleli Sokak No:44/1 Gaziosmanpaşa 06700 Ankara, gösterilmektedir. (age, s.198-199)

Müttefiklerarası Yedek Subaylar Konfederasyonu’nun (CIOR) yerel ayağını ise, yine aynı kaynağa göre, Selanik Caddesi 3416 Kızılay-Ankara adresinde gösterilen Türkiye Emekli Subaylar Derneği oluşturur.

Yeraltı çeteleri için MHP’li faşist katiller, yerüstü çeteleri için emekli subaylar... Emperyalist haydutlarla işbirliği için daha fazlasını bulamamaları elbette sevindiricidir. Ancak asıl ve en büyük işbirliğini ordu ve hükümetler üzerinden sağladıkları oranda, bu yedek kuvvetlerin çok fazla bir önemi de bulunmamaktadır.

NATO, ajanlarına kirli savaş eğitimi vermektedir

NATO Okulu’nun faaliyeti konusunda fikir edinmek için, yine kendi kaynağından bilgi aktarmak yeterli olacaktır: “Askeri ve sivil personelin eğitiminde en önemli merkezlerden biridir. Bu okulun başlangıcı Oberammergau’daki ABD Ordu Okulu Özel Silahlar Bölümü’nün 1953’te müttefik subaylar ve sivillere strateji ve konvansiyonel ve nükleer silahlardaki gelişmeler üzerine kurslar açmasına dayanır. 1966’da Özel Silahlar Bölümü, NATO Silah Sistemleri Dairesi olmuş ve SACEEUR’ün kontrolü altına verilmiştir. Ders programı genişletilmiş, ek kurslar konmuştur. 1973’te bu Daire NATO Silah Sistemleri Okulu olmuştur. Okul SACEUR’ün kontrolü altında kalmakla beraber ABD Avrupa Komutanlığı’nın ayrı, fakat müşterek hizmet veren çokuluslu bir faaliyeti olarak planlanmıştır.”

Okulun faaliyeti üzerine bu bilgiye ek olarak, okulun kurulduğu 1953’ten el kitabının yayımlandığı 1995 yılına kadar, bu okulda “50.000’den fazla subay, assubay ve sivil” in eğitildiği ve bu eğitim kapsamında öğrencilere, “nükleer, biyolojik ve kimyasal savunma; elektronik savaş; komuta ve kontrol; seferber edilebilir kuvvetler; çokuluslu kuvvetler; barışı koruma; çevre koruması; kriz yönetimi ve temel NATO konularında kurslar veril” diği kaydedilmiş. (vurgular bize ait)

NATO El Kitabı’ndan alınan bu satırlarda altını çizdiğimiz ifadelerin de gösterdiği gibi;

1. NATO’nun en kirli faaliyetlerini, ittifakın şefi olarak ABD üstlenmiş durumdadır.

2. NATO’nun gizli faaliyeti olarak lanse edilen kontr-gerilla örgütlenmesinin sınırları, hiç de “yeraltı”nda son bulmamakta, NATO’ya ait “resmi” kuruluşlara kadar uzanmaktadır.

NATO okullarında askeri eğitim gören “sivil”lerin, bu bilgileri nerelerde, hangi amaçla ve hangi kirli faaliyetler için kullandığı, ilgili ülkelerin devrimcileri için muamma olmamakla birlikte, resmen açığa kavuşturulmuş da değildir.

Sözde “yasal” kuruluş ve faaliyetlerinin bile öz itibarıyla gayrı-meşru olduğu gün gibi ortada olan NATO örgütünün suç çetelesi son derece kabarıktır. Üye ülkelerde işlenen gizli-açık suçları bir yana, dünyanın dört bir yanındaki müdahalelerde gerçekleştirdiği soykırımlar, NATO’nun, dünya proletaryası ve emekçi halklarının tepesinde nasıl bir bela olduğunu göstermeye yetmektedir.

Dünya halklarının bu beladan kurtuluşu, işçi sınıflarının kurtuluşuna bağlıdır. Emperyalizmin NATO kılıcını parçalamanın yolu, ülkelerdeki kapitalist barbarlık rejimlerine son vermekten geçmektedir.



Saldırganlık ve savaş paktı NATO
Afganistan’a Türk askeri istiyor

11 Eylül’den sonra ilk işgal edilen ülke Afganistan oldu. Bin Ladin’i teslim etmediği gerekçesiyle Taliban rejimine saldıran ABD önderliğindeki emperyalist güçler, bu ülkeyi yakıp yıktıktan sonra işgal ettiler. Amerikan emperyalizminin eski sadık müttefiki olan Taliban rejimi kolayca devrilmişti. Ancak ülkeyi denetim altında tutmanın işgal etmek kadar kolay olmadığı kısa sürede anlaşıldı.

Aradan geçen iki yılı aşkın süreye rağmen, başkent Kabil dışında hiçbir bölgeye hakim olamayan emperyalist güçlerle işbirlikçileri, son aylarda sık sık saldırıya uğramaya başladılar. Irak’taki direnişin güçlenmesi de Afganistan’daki işgal karşıtı güçleri etkiledi. Halen Kabil dışındaki birçok bölge ISAF’ın (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) denetimi dışındadır. Bu durum Kabil’e sıkışan kukla Karzai rejimini de tehdit eder hale geldi.

Haziran sonlarında İstanbul’da gerçekleşmesi planlanan NATO Zirvesi’nin önemli gündemlerinden biri de, ISAF’ın Kabil dışındaki bölgelere de yayılmasıdır. NATO Zirvesi’ne ilişkin hazırlık çalışmalarıyla ilgili İstanbul’da brifing veren NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, NATO Zirvesi’nin en önemi gündemlerinden birinin Afganistan’daki tehditler olduğunu belirtti. Scheffer, güvenliklerinin Afganistan’ın geleceğiyle bağlantılı olduğunun farkında olduklarını ifade ederek Afganistan’daki ISAF gücünün yeni askeri birliklerle güçlendirileceğini dile getirdi.

AKP hükümet sözcüleri ise Afganistan’a asker gönderilmesi konusunda kendilerine yapılmış bir talep olmadığını iddia ediyorlar. Ancak NATO genel sekreteri başka şeyler söylüyor. Scheffer, “bir dönem ISAF’ın komutasını üstlenen Türkiye’nin Afganistan’da büyük deneyimi olduğuna, güce önemli askeri katkılar yapmaya devam ettiğine” işaret edip, bunun süreceğini ve belki de artabileceğini belirtiyor.

Stratejik önemdeki Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerine de değinen Scheffer, “Türkiye’nin güçlü tarihi, ekonomik, kültürel bağlarının bu bölgelerde güvenlik projelerine yardım etmede hayati bir köprü olduğunu ve zirvede bu konunun değerlendirileceğini” de açıkladı. ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında da Türkiye’ye roller biçen NATO sekreteri, daha geniş alanlara yayılmak için “Müslüman dünyada laik ve demokratik bir devlet modeli olarak Türkiye”nin NATO’ya yardımcı olacağını açıkça ifade ediyor.

Küstahça konuşan bu haydut, laf olsun diye bu açıklamaları yapmıyor. Belli ki, bu konular Ankara’daki Amerikan uşaklarıyla görüşülmüş ve mutabakata varılmış. Zaten Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Namık Tan’ın açıklamaları da bu yönde. Sözcü, Türkiye’ye somut bir talep gelmediğini öne sürerken, “ISAF görev alanının tüm Afganistan’ı kapsayacak şekilde genişletilmesi nedeniyle ilave asker katkısına ihtiyaç olacağının da bir gerçek olduğunu” ve “Eylül’de yapılacak Afgan seçimleri nedeniyle Kabil dışındaki kentlere de asker konuşlandırılmasına ihtiyaç duyulacağı”nı ifade ediyor.

Bu ifadeler de gösteriyor ki, NATO Afganistan’a yeni birlikler göndermeyi planlıyor. Zira Afganistan’da denetim kurmadan Kafkaslar ve Orta Asya’da yayılmanın kolay olamayacağını biliyorlar, bu nedenle asker sayısını arttırmaya hazırlanıyorlar.

Ankara’daki Amerikan uşaklarının efendilerinin bu talebini karşılamak için canla başla çalışacağına kuşku yok. Bu uşakların tüm tarihleri, NATO’nun her türlü saldırısına destek vermek için çırpındıklarının pek çok örneği ile doludur. Kore’den Somali’ye, Bosna-Hersek’ten Afganistan’a kadar Türk askerini her tarafa koşturmaları bu uşaklığın somut örnekleridir.

Emperyalist saldırganlık ve savaşın temel kurumu NATO’ya, İstanbul’a gelmeye hazırlanan savaş kundakçıları güruhuna ve onların işbirlikçilerine karşı direnmek günün temel görevlerinden biridir.