30 Nisan 2005
Sayı: 2005/17 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
   1 Mayıs'ta alanlara!.. İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
  Halkları köleleştirme saldırısına karşı
mücadeleyi yükseltelim!
  “Tıkırında”ki ekonominin sosyal
gerçekleri
  İç göç MGK'nın gündeminde
  Kütahya'da işçi katliamı! Katliamın sorumlusu sermaye sınıfı ve devleti
  Genelkurmay Başkanı konuştu... ABD çıkarlarını
korumaya devam!
  Özelleştirme saldırısı; Son gelişmeler ve eylemler.
  Vatikan'ın başına bir Nazi seçildi!
  Ermeni soykırımı yeni soykırımlara suç ortaklığı ile gizlenmeye çalışılıyor
  Ülke çapında KESK eylemleri
  Ankara'da SİP-TKP ile BAGEH arasında gerilim
  Güney Kürdistan sorunu üzerine ön düşünceler/H. Fırat
 İstanbul'da BDSP pikniği
1 Mayıs hazırlıklarından

 Ekvador; ABD işbirlikçisi başkan ülkeden kaçtı

 Amerikan adaleti işkenceci aklıyor
 Hatice Yürekli anıldı
Biji 1 Gulan!
Bültenlerden...
Kurtköy; Yıkımlara geçit vermeyeceğiz!
Çok sağcı bir Papa/ Vicente Navarro
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ebu Garib ve Guantanamo'daki cellatlar beraat ettirildi...

Amerikan adaleti işkenceci aklıyor!

Ebu Garib zindanından dünya basınına yansıyan tüyler ürpertici görüntüler, insanlığın hafızasından kolay silinmeyecek türdendi. İşkence vahşetinin basına yansıyan kısmı, Iraklı tutsakların Ebu Garib cehenneminde maruz kaldıkları barbarlığı tüm boyutlarıyla ortaya koymasa da, konu hakkında bir fikir veriyordu. O görüntüler, emperyalist zorbaların ezilen halkları nasıl “özgürleştirdiğini” kimsenin itiraz edemeyeceği bir şekilde belgelemiştir.

Vahşetin dünya kamuoyuna yansıması savaş kundakçılarını, göstermelik de olsa, işkenceciler hakkında dava açmaya zorladı. Bu tür davaları açmak zorunda kalanların amacı elbette suçluları cezalandırmak değildir. Tersine, bu davaların esas amacı, ülkemizde görülen yüzlerce işkence ve yargısız infaz davasının sonuçlarından da bildiğimiz gibi, işkenceci cellat takımını “aklamak”tır. Kamuoyuna malolan vakalarda ise, genelde bir-iki “kurban” seçilir, diğerleri ise “aklanır”. Türkiye gibi hukuk kurumlarının da kontralaştığı ülkelerde ise işkenceci katillere “ödül” gibi cezalar verilir, diğerleri ise terfi ettirilir.

İşkence suçundan hakim karşısına çıkanlar işgal ordularının üst düzey komutanları olunca, burjuva hukukunun en “güzide” şekilde uygulandığı emperyalist ülkelerde de sonuç Türkiye'dekinden pek farklı olmuyor. ABD'li generallerin aklanması da bunu gösteriyor.

Ebu Garib zindanında işkence emrini verdiği için askeri mahkemede yargılanan 5 ABD generalinin 4'ü, “hiçbir sorumlulukları olmadığı” gerekçesiyle “suçsuz” bulundu. Böylece ABD ordusundaki işgalci askerlere “işkence yöntemleri kılavuzu” tedarik ettiği belgelerle ispatlanan General Ricardo Sanchez ve diğerleri beraat etmiş oldu. Mahkeme, işkence olaylarının tek sorumlusunun, cezaevinin o dönemdeki komutanı olan Tuğgeneral Janis Karpinski olduğuna karar verdi. İşkenceci generallerden sadece Karpinski “görevi kötüye kullanmaktan” suçlu bulundu.

Generalleri “aklayan” mahkemede, Ebu Garib zindanlarındaki işkence ve vahşi uygulamalardan “sıradan” erlerin sorumlu olduğu, bu askerlerin komutanlarının emirleri dışında bu suçu işlemiş oldukları iddia edildi. Oysa işkencelerin kamuoyuna yansımasının ardından soruşturmalara tabi tutulan askerler üstlerini suçlamış ve kendilerinin sadece emirleri uyguladıklarını dile getirmişlerdi. Bush liderliğindeki savaş kundakçıları ise, Ebu Garib işkencelerinin “sistematik ve planlı olmadığını” iddia etmişlerdi. Oysa davaya katılan birçok asker ve Janis Karpinski, mahkûmlara işkence yapmaları için komutanları tarafından “teşvik edildiklerini” söylemişlerdi. Suçu işleyen failleri tarafından yapılan bu itiraflar işkencenin planlı ve sistematik olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde göstermişti.

İşkenceci generalleri aklayan mahkeme kararını değerlendiren Uluslararası Af Örgütü sözcüsü Alistair Hodgett, “Mahkeme bu kararı ile gerçek suçluları aklamış oldu. İşkence görüntüleri ile şok olan binlerce kişi kandırıldı” dedi.

Bu arada İnsan Hakları İzleme Örgütü; Irak'taki Ebu Garib, Küba'daki Guantanamo ve başka cezaevlerindeki tutukluların insan haklarının ihlal edilmesiyle ilgili olarak, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, eski CIA Başkanı George Tenet ve diğer Amerikalı yetkililer hakkında soruşturma açılmasını istedi. Kuruluş tarafından yeni hazırlanan raporda; Rumsfeld ve Tenet dışında Amerikan ordusunun Irak'taki eski komutanı Tuğgeneral Ricardo Sanchez ve Guantanamo toplama kampının eski komutanı Tümgeneral Geoffrey Miller hakkında da soruşturma açılması istendi. Bu kişilere karşı artan kanıtların bir soruşturma açılmasını şart koştuğunun belirtildiği raporda, Rumsfeld ve Tenet, bu ihlallerle ilgili suçları askeri olarak kendilerine bağlı kişilere veya tek tek askerlere yıkmaya çalışmakla da suçlandı.

İşkence, kağıt üzerinde yasak olmakla birlikte, sömürü ve şiddet temeli üzerinde şekillenen kapitalist sistemin vazgeçmediği vahşi uygulamalarından biridir. En liberalinden en faşistine kadar tüm kapitalist ülkelerin militarist güçleri -yaygınlık derecesi farklı olmakla beraber- sistem muhaliflerini işkenceden geçiriyorlar.

Kapitalizmin en barbar görünümlerinden biri olan işkenceye karşı mücadelenin taşıdığı özel önem tartışmasızdır. Fakat bu sorunun da köklü çözümü sorunun kaynağı olan kapitalizmi yıkmaktan geçiyor.

-------------------------------------------------------------------------------------------

Siyonistlerin hedefi Filistin topraklarını gaspetmeyi sürdürmek!

Kimi çevreler “Ortadoğu barış süreci” kapsamında olumlu adımlar atıldığını iddia etseler de, somut gelişmeler tersi yöndedir. Adına “barış” denen bu sürecin temel halkası, İsrail ordusunun Filistin kentlerinden çekilmesi, Gazze Şeridi'ndeki Yahudi yerleşimlerinin boşaltılması ve Filistinli tutsakların salıverilmesi olarak gösteriliyor. Şaron yönetimi tutsakları bırakmamak için sürekli bahane üretiyor. Siyonist ordunun çekilmesinin ikiyüzlü bir manevradan ibaret olduğu ise hemen görüldü. Çekildiği söylenen ordu yine istediği kente saldırı düzenliyor, Filistinli gençleri katletmeye devam ediyor.

Siyonist ordunun saldırıları devam ederken, İsrail Başbakanı kasap Şaron'un Gazze Şeridi'nden çekilme planının uygulanmasını ertelediği bildirildi. Erteleme gerekçesi olarak çekilme tarihinin üç haftalık Yahudi yas dönemine denk gelmesi gösteriliyor. Yahudiler'in yas dönemi önceden bilindiği için, öne sürülen gerekçe inandırıcı bulunmadı. Bu arada sözkonusu açıklamanın haydutbaşı Bush'la kasap Şaron'un görüşmesinin hemen ertesinde gündeme gelmesi de dikkat çekti.

Bu arada Gazze'den çekilme planını erteleyen siyonistler, yeni yerleşim yerleri kurmaya devam ediyorlar. Yapılan son resmi açıklamaya göre İsrail, Batı Şeria'da yeni evler inşa etmeyi planlıyor. 50 yeni ev, İsrail ile Batı Şeria arasındaki hattın yakınlarında bulunan Elkana Yahudi yerleşim biriminde inşa edilecek. İnşaatın 2-3 ay içinde başlayacağı bildirildi. Gazze'den çekilmeye engel olan Yahudiler'in yas günü, yeni yerleşimler kurmanın önünde herhangi bir engel teşkil etmiyor. Yani Yahudi siyonistler yas tutarken de Filistin topraklarını gaspetmeye devam edecekler.

Bush-Şaron ikilisinin çözüm diye sunduğu, Mahmut Abbas'la ekibinin de destek verdiği Gazze'den çekilme planı, bir bütün olarak ele alındığında, Filistin halkının hiçbir sorununa çözüm üretmediği gibi, varolan sorunlara yenisini ekliyor. Nitekim İsrailli barış grubu Guş Şalom, Şaron'un Gazze'den çekilme planı karşılığında Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz kıyılarını İsrail topraklarına katmayı planladığını açıkladı. Bu açıklamayı yapan Filistinliler ya da dünyanın herhangi bir yerindeki anti-siyonist güçler değil, fakat barış için mücadele eden İsrailliler'dir.

Grubun İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesine verdiği ilanda, Şaron'un Gazze'den çekilme planıyla İsrail ve bütün dünyanın gözünü boyadığını ve bunun Şaron'un planının birinci aşaması olduğu belirtildi. Şaron'un Batı Şeria'daki yerleşim birimlerini genişlettiği ve bu bölgelerin İsrail'e ilhakının planın ikinci aşaması olduğu vurgulandı. Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz'in ilhakı ise üçüncü aşamayı oluşturacak. Buna kanıt olarak, Ürdün Vadisi sınırında bulunan Akabe köyü sakinlerine bölgenin “kapalı askeri alan” ilan edilmesi gerekçesiyle evlerini terketme emri verilmesi gösteriliyor. Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz, halihazırdaki Yahudi yerleşimleriyle birlikte Batı Şeria'nın yüzde 52'sini oluşturuyor.

Irkçı siyonistlerin asıl niyetlerinin toprak gaspı olduğu biliniyor. Bu kirli amaca ulaşabilmek için “transfer”i, yani 1949'da topraklarından sürülmeyen Filistinliler'in şimdi sürülmesini savunanlar bile var. Böylesi bir vahşetin yaratacağı tepkiyi tahmin eden siyonist devlet, transferi parça parça uygulamak anlamına gelen Yahudi yerleşimlerini aralıksız büyütmeyi tercih ediyor. Bu pervasız ırkçı saldırıya karşı Filistin halkıyla dayanışma içinde olmak giderek daha büyük bir önem kazanıyor.