08 EKİM 2005 Sayı: 2005/40 (40)

  Kızıl Bayrak'tan
  AB hayallerinin çöküşü ve AB'ye hizmette buluşanlar
  AB ile müzakere süreci başladı.
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor
  Meclis yeni saldırılar için işbaşı yaptı
  "Sosyal Güvenlik Reformu" uygulanmadan iflas etti
Erdemir'de yağma savaşının galibi OYAK
Özelleştirme gelirleri sermayenin derdine derman olabilir mi?
  Özelleştirme saldırısında yeni hamleler
  Devlet terörü her yerde
  Tarımda yıkım ve emekçi köylülük
  Milliyetçilikler kıskacında sendikacılık ve sınıf mücadelesinde "D"İSK / Y. Akkaya
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/3 (Orta sayfa)
  Fransa'da onbinlerce emekçi grevde
  Kapitalist düzende parçalanmış insan cesetleri de "para eder"!

  İran yine hedef tahtasında!

  Suriye yine hedefte!
  Kürdistan sorunu, çözüm dinamikleri ve handikapları/2
  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Emekçi Kadın Buluşması gerçekleşti.
  Emekçi Kadın Buluşması; Taleplerimizi kazanmanın yolu mücadeden geçiyor!
  Bültenlerden / Kamu Emekçileri Bülteni
  Savaşsız bir dünya sosyalizmle gelecek!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Suriye yine emperyalist-siyonist haydutların küstahça saldırılarının hedefi

İran'ı hedef alan tehditler birbirini izlerken, Suriye de Washington kaynaklı küstahça saldırılara maruz kalıyor. Geçtiğimiz aylarda Lübnan bahane edilerek sıkıştırılan Suriye, artık dolaysız tehditlerin hedefi durumunda. Öne sürülen gerekçe, yine Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'nin öldürülmesiyle ilgili. Güya BM soruşturması sonucu Suriye'nin suçlu olduğu anlaşılmış.

İsrail'de yayınlanan “sol siyonist” eğilimli Haaretz gazetesi bile, İsrailli ortaklarıyla birlikte ABD'li ajanların, Suriye'ye uluslararası baskı yapılmasını sağlamak için Hariri suikastini kullandığını, suikastı soruşturan BM komitesinin kararlarını etkilemek için çaba harcadığını yazdı. Hazırladığı raporda Esad'ın kardeşi ile eniştesini suçlayan BM Komitesi Başkanı Detlev Mehlis'in, “Suriye hakkında BM soruşturması açılabilir” şeklindeki sözleri üzerine harekete geçen ABD-İsrail ajanlarının, soruşturmayı kullanarak Suriye'de rejim değişikliğini tetikleyebilmek için kışkırtmalara hız verdiği belirtildi.

Suriye'nin Hariri suikastı nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'ne şikayet edilmesini talep eden ABD-İsrail ikilisinin, konseyde Esad'ı, Hariri suikastinin yanısıra “Lübnan ile Filistin'deki terörist örgütlerin destekçisi” olmakla suçlayacakları belirtiliyor.

Rejim değişikliği için Suriye'deki Esad karşıtlarını destekleyen ABD-İsrail ajanlarının, “rejimde istikrarsızlık ve güvensizlik” yaratmaya çalıştıkları da söyleniyor. Suriye'de Beşar Esad sonrası planların yapılmaya başlandığını iddia eden İsrailli kaynaklar, bu ülkenin durumunun BM Güvenlik Konseyi'ne getirilmesi halinde, ABD ve İsrail tarafından desteklenen Esad karşıtı bir hükümet kurulmasının mümkün olabileceğini iddia edecek kadar ileri gitmeye başladılar.

CİA-MOSSAD ajanlarının faaliyetleri devam ederken, İsrail Başbakanı kasap Şaron, Suriye'yi kastederek, “Kuzey sınırımız büyük tehlikeler içeriyor. BM Güvenlik Konseyi tarafından belirlenen çizgiler tam olarak sınırlarımızı yansıtmıyor ve istediklerimize denk düşmüyor. Bu bölgede Suriye ve İran tarafından desteklenen Hizbullah, en büyük korkumuz. Hizbullah aracılığıyla Lübnan'da etkisini gösteren Suriye, Irak'ta da terörist örgütleri destekleyerek endişelerimizi arttırıyor” diyerek, Suriye'yi hedef alan saldırının boyutu hakkında fikir verdi. Aynı konuşmada kasap Şaron, “Golan Tepeleri İsrail'de kalacak ve Suriye tekrar bu bölgeyi alamayacak” diyerek siyonist işgal politikasını da savundu.

İsrail'in icraatlarına sesini çıkarmak bir yana, siyonistlerle işbirliği yapan Arap dünyasının etkin güçlerinden Mısır ve Suudi Arabistan liderleri, Beşar Esad'a “yol gösterme” teşebbüsünde bulunuyorlar. İddialara göre, Suudi Arabistan Kralı Abdullah ile Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Esad'a “Kaddafi Modeli”ni (gönüllü Amerikan uşaklığı) öneriyorlar.

Suriye'yi kıskaç altına almaya çalışan ABD-İsrail saldırganlığı, Suriye'nin diğer ülkelerle geliştirdiği ilişkilere de yansıyor. Bunun en bariz örneği Amerikancı AKP hükümetinin Suriye yönetimine karşı takındığı tutumda görüldü. Sık sık “Müslüman kardeşleri” ile işbirliği yapmaktan dem vuran dinci gericiliğin başı Tayyip Erdoğan'ın, son günlerde Suriye'yle ilgili tavırları, artık Washington'dan takdir toplayan cinsten.

Suriye'ye karşı tavır değişikliği içine giren bir diğer ülke Rusya'dır. Suriye Genelkurmay Başkanı General Ali Habib, askeri alanlarda işbirliği konularını görüşmek üzere geçtiğimiz günlerde Rusya'yı ziyaret etmişti. Rusya Genelkurmay Başkanı Yuri Baluyevski ile görüşmelerin de yapıldığı 4 günlük ziyarete rağmen Ali Habib amacına ulaşamadı. Geziyle ilgili açıklama yapan Rusya Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkili, Rusya'nın Suriye'ye İskender-E füzeleri ateşleme kompleksini satmayı düşünmediğini, hava savunma komplekslerinin satışı konusunda da istekli olmadığını, çünkü Rusya'nın, böylesi bir satışın bölgedeki dengeleri bozacağına inandığını belirtti.

CİA-MOSSAD ajanlarının yanısıra Suriye yönetiminin kıskaca alınmasına sevinen bir başka kesim daha var. Bunlar, Amerikan sığıntısı Suriye “muhalefeti”dir. Washington, Londra gibi merkezlerde konumlanarak “muhalefet” yapan bu gerici işbirlikçiler, CİA-MOSSAD ajanları alan açabilirse eğer, Şam'a gelerek Suriye'nin “Hamit Karzai”leri olmanın hayallerini kuruyorlar.

Emperyalist-siyonist entrikalara BM'nin de katkı sunması sayesinde Suriye'nin etrafındaki çemberin giderek daraltıldığı açık. Yine de CİA-MOSSAD, BM, “Sığıntı Suriye Muhalefeti” koalisyonunun kirli emellerine ulaşıp ulaşmayacağı henüz belli değil. Gerici Baas rejiminin direnme kapasitesi ile Suriye halklarının tutumu sonucun belirlenmesinde etkili olacaktır.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Hindistan'da 40 milyon işçi genel greve çıktı

Asya'nın 4. büyük ekonomisi kabul edilen Hindistan'da sermayenin saldırılarına karşı 40 milyon işçi genel greve gitti. Genel grevden Hindistan'daki petrol, savunma, liman, tarım, demiryolları, banka, sigorta, posta sektörleri doğrudan etkilendi.

Sendikaların 16 maddelik talepler listesinde; kârlı kuruluşların özelleştirilmesine son verilmesi, telekom sektörüne yabancı sermaye girişinin sınırlandırılması, çalışma yasalarının işçiler lehine değiştirilmesi, emeklilik fonlarına daha fazla faiz verilmesi gibi istekler yeralıyor.

Hindistan'daki bütün büyük sendikal konfederasyonlar greve katılırken, birçok bağımsız sendika da grevi destekledi. Grevin çağrıcılarından olan Citu Sendikalar Konfederasyonu, bu denli geniş katılımlı bir grevin daha önce görülmediğini kaydetti. Citu yetkilisi, bunun sadece bir uyarı grevi olduğunu, hükümetin özelleştirmede ısrar etmesi durumunda daha büyük grevlere gidebileceklerini de açıkladı.

Reformist sol partilerin desteğini alan Manmohan Singh hükümeti, bir önceki sağcı hükümetin ekonomik programını ufak rötuşlarla devam ettiriyor. Bu hükümet de ekonomik büyümeyi yabancı sermaye girişindeki artışa bağlıyor. Bu ise Hindistan'ın emperyalist tekeller için sömürü cenneti haline getirilmesini zorunlu kılıyor. Onmilyonlarca işçiyi greve sürükleyen hükümetin bu politikalarıdır.

Eylem, geçen yıl Mayıs ayında iktidara gelen Singh hükümetine karşı işçi sınıfının ilk büyük tepkisi oldu. Singh'in lideri olduğu Kongre Partisi 15 partili bir koalisyona liderlik ediyor, ancak parlamentoda çoğunluğu sağlamak için “komünist” partilere dayanıyor. Bu arada genel greve çağrı yapan 7 sendikanın 6'sı hükümete destek vermiş olan bu “komünist” partilerle bağlantılı. Nitekim Tüm Hindistan İşçi Sendikaları Kongresi'nin sekreteri Amarjeet Kaur, hükümetin neo-liberal ekonomik politikalarından dolayı hayal kırıklığına uğradıklarını dile getirmiştir. Yani genel grev kararı alan sendikalar kısa süre öncesine kadar baştaki hükümete destek veriyordu.

Hindistanlı işçilerin kararlı tutumu, demokratik sosyal kazanımların korunup geliştirilmesinin, burjuva hükümetlerden medet umularak değil, ancak sınıfın meşru/militan mücadelesi ile mümkün olabileceğinin farkında olduğunu gösteriyor.