19Kasım 2005 Sayı: 2005/45 (45)

  Kızıl Bayrak'tan
  Tırmanan kirli savaşa karşı Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Haklı ve meşru talepleri için direnen Kürt halkının yanındayız/BDSP
  Şemdinli protesto ve destek eylemlerinden
  Şemdinli ve devrimci görevler
  Asgari ücret gündemi ve yerel işçi kurultayları
Sefalet ücretine karşı çıkalım/ Kurultay Hazırlık Komiteleri
2006 Bütçesi; Sermayeye kaynak emekçiye sefalet!
  Türban kutuplaşması uşak kucaklaşması
  Kadına yönelik şiddet tartışması; Şiddeti besleyen kapitalizmin kendisidir!
  TC ve özel savaş / M. Can Yüce
  Boğaza değil Zap Suyu'na köprü
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  6 Kasım eylemlerinin ardından... Kendi gücüne güvenen hedefli bir kitle faaliyeti! / Orta sayfa
  6 Kasım eylemleri
  Parti etkinliğine gelen mesajlardan...
  İsviçre'de parti kuruluş yıldönümü etkinliği...
  Suriye'yi tecrit etme saldırısına Amerikan uşakları da katıldı
  Fransa'da isyan dinamikleri yerli yerinde duruyor
  Almanya'da koalisyon görüşmeleri tamamlandı; Her şey tekellere hizmet için!
  Almanya'dan başarılı bir işçi direnişi eylemi
  Felluce'nin napalm bombalarıyla yakıldığı kesinlik kazandı
  Sermaye devletinin "gizli" ama gerçek anayasası; İşte siyaset belgesi!
  Mamak İşçi Kültür Evi 4. mücadele yılında!
  Basından/ Şemdinli beceriksizliği!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Suriye'yi tecrit etme saldırısına Amerikan uşakları da katıldı

Lübnan eski başbakanı Refik Hariri suikastı ile yeni bir ivme kazanan Suriye üzerindeki emperyalist-siyonist baskılar küstahça hamlelerle devam ediyor. Beşar Esad yönetiminin iç sorunlardan kaynaklı ciddi sıkıntılar içinde olmasını da fırsat bilen ABD, İngiltere, Fransa, İsrail saldırganları, Suriye etrafında ördükleri tecrit çemberini daraltmak için pek çok kirli yönteme başvuruyorlar. Suriye ordusunun Lübnan'dan çekilmesi dayatmasıyla başlayan süreç, “Suriye'den de çekilin” anlamına gelebilecek bir muhteva kazanmış durumda. Tüm bölge devletlerinin de aynı yönde tavır almasını isteyen kundakçı takımı, böylece Şam yönetimine diz çöktürme sürecini hızlandırmayı umuyor.

Bush'un Suriye'yi hedef alan son açıklaması, tehdit dozunun giderek arttığını gösteriyor. Esad yönetiminin “tedirgin edici adımlar attığını” ileri süren çetebaşı, Suriye'yi Lübnan hükümetinin istikrarını bozmak, Beyrut yönetimine de gözdağı vermekle suçladı. 100 bini aşkın Iraklı'yı vahşice katledenlerin başını çeken Bush, ülkesinin “terörü uygulayanlarla, teröristlere yataklık edenler arasında ayrım yapmayacağı” tehdidini savururken, utanmadan “Suriye şiddet ihraç etmeyi durdurmalı” türünden küstahça sözler ediyor.

Pervasız tehditler, bölge ülkelerini dolaşan ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın Irak'ın kukla Başbakanı İbrahim Caferi ile görüşmesinde de gündeme geldi. Rice'ın yanısıra kukla Başbakan da Suriye'ye dil uzatma cüretinde bulundu. Caferi soysuzu, Irak'ta kaos yaratmak isteyenlerin Suriye'yi kullandığını ileri sürerek, Şam yönetiminden sınırlarını daha iyi kontrol etmesini istedi. Bu koroya Bağdat'taki paravan yönetimde yeralan bazı Amerikan piyonları da katıldı. Bu düşkünlere göre Suriye, Irak'ta saldırılar düzenlemeleri için militanların eğitim görmelerine izin veriyor, Irak'ta gerçekleşen her 10 saldırıdan 9'u Suriye sınırından ülkeye giren Araplar tarafından düzenleniyormuş. Washington'daki efendilerinin emirlerine uyarak Suriye'yi suçlayan bu işbirlikçiler, neden Irak sınırlarını koruyup Arap militanların ülkeye sızmasını engellemediklerine dair tek söz etmiyorlar.

Emperyalist-siyonist dayatmalar karşısında belli tavizler veren Esad yönetimi, geriye doğru atılan her adımın saldırganları daha da azdırması karşısında, ürkekçe de olsa sesini yükseltmeye başladı. Suriye Devlet Başkanı Esad, Şam Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, ülkesinin Hariri suikastıyla bir ilgisi bulunmadığını yineledi. BM müfettişi Alman Savcı Detlew Mehlis'in Şam davetini kabul etmediğini belirten Esad, “Suikastı araştıran BM heyetiyle işbirliğini sürdüreceğiz, ancak ne yaparsak yapalım, bir ay sonra Suriye'nin işbirliği yapmadığı sonucu çıkacak” dedi. İşbirliğinin Suriye'nin zarar göreceği noktada sona ereceği uyarısında bulunan Esad, ülkesine verilecek bir zararın bölgeyi istikrarsızlaştıracağını söyledi.

Lübnan'daki ABD-İsrail işbirlikçilerini de teşhir eden Esad, Hariri'nin oğlu Saad Hariri öncülüğünde kurulan hükümetin, Lübnan'ı Suriye aleyhtarı komplolar için bir platform olarak kullandırdığını dile getirdi. Lübnan hükümeti için “Başkalarının emrini uygulayan bir kukla hükümet” ifadelerini kullanarak, bu çevreleri Hariri'nin ölümünü siyasi amaçları için kullanmakla suçladı. Esad, “Bu insanlar kan tacirleridir. Hariri'nin kanından bir pazar yarattılar. Herşeyin bir fiyatı var.” dedi.BM'nin rolüne de değinen Esad, “BM heyetinin Hariri suikastı soruşturmasının, Şam yönetimine diz çöktürmeyi amaçlayan daha geniş çaplı uluslararası bir oyunun parçası olduğuna inandığını” belirtti.

Esad'ın sözlerinin bir karşılığı olduğu açıktır. Zira Lübnan'da öldürülen devlet başkanı veya başbakanların sayısı oldukça kabarıktır. Bunların bir kısmı görev başındayken suikastlara kurban gitmiştir. Buna karşın sözkonusu cinayetlerin soruşturulması hiçbir zaman emperyalist-siyonist gericiliğin gündemine girmemiştir. Dolayısıyla “Hariri aşkı”nın, kirli amaçlar için bir gerekçe olmanın ötesinde bir anlam taşımadığı ortada. Zaten gelinen aşamada Şam yönetimine dayatılanların Hariri suikastıyla bir ilgisi yok. Washington-Tel Aviv ikilisinin yönelttiği “Suriye'deki Filistinli mültecileri ülkeden kov”, “Lübnan Hizbullahı'nı desteklemekten vazgeç, bu terörist örgüte daha fazla yataklık etme”, “İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'ni unut”, “yönetimden çekilip yargılanmaya hazırlan” türünden dayatmalar kirli niyetleri tüm çıplaklığıyla ortaya sermektedir. Bunları, “Askeri saldırı dahil, tüm çözümler masadadır” tiradı tamamlıyor.

Beşar Esad'ın çıkışının nedeni de bu pervasız saldırganlıktan kaynaklanıyor. Bu çıkışın arkasında durup durmayacağını ise süreç gösterecektir. Suriye rejiminin uzun yıllar farklı dinamikleri sindirmek için hiçbir baskıdan çekinmemiş olması en zayıf taraflarından biridir. Suriye yönetiminin Kürtler'e karşı izlediği ayrımcı politikalar ise emperyalist-siyonist güçlerin kışkırtmaları için zemini düzlemiştir. Gerçi vatandaşlık hakkından mahrum bırakılan 100 bin Kürt'e alelacele bu haklarının verildiği söyleniyor, ancak bu adım Suriye'nin Kürt sorununu çözmekten hayli uzaktır. Suriye halkında anti-emperyalist, anti-siyonist bir bilincin nispeten yaygın olması ise, Esad yönetiminin en önemli avantajıdır.

ABD-İsrail öncülüğünde yürütülen, AB ülkeleri tarafından da desteklenen “Suriye'yi tecrit ederek boğma” politikasının devam edeceği açıktır. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında gündeme gelen bu pervasız saldırının püskürtülebilmesi, ilerici-devrimci güçlerin enternasyonal dayanışması eşliğinde Suriye halkının anti-emperyalist, anti-siyonist direnişi ile mümkün olacaktır.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Savaş çetesi Bahreyn Zirvesi'nden umduğu sonucu alamadı...

Gerici rejimler aktif suç ortaklığından kaçındı

Büyük Ortadoğu Projesi'ne (BOP) hız vermek amacıyla ABD'nin organize ettiği “Gelecek İçin Forum” adlı iki günlük toplantı Bahreyn'in başkenti Manama'da yapıldı. 36 ülkeden dışişleri bakanlarının katıldığı konferansta Türk hükümetini Abdullah Gül temsil etti. Bölge ülkeleri dışında ABD ve İngiltere dışişleri bakanları ile BM, İMF, Dünya Bankası, Avrupa Konseyi temsilcileri de toplantıya katıldı. Fırsatı kaçırmayan Amerikancı Gül, hem İngiliz meslektaşı Jack Straw hem de savaş çetesinin etkin ismi Condoleezza Rice ile özel görüşmeler yaptı.

Bush yönetimi adına toplantıyı yöneten Dışişleri Bakanı Rice'ın, bölge ülkelerini emperyalist saldırganlık politikasının dolaysız suç ortakları haline getirme teşebbüsü amacına ulaşamadı. Bush'un bakanı, BOP adı altında devam eden “bölge halklarını çok yönlü köleleştirme saldırısı”na sunulan desteği kurumsallaştırmak istiyordu. Ancak Türkiye, Mısır, Ürdün gibi sadık uşaklarının desteğine rağmen kirli proje kabul görmedi. Siyasi “reformlar” için “demokrasi” vakfı, ekonomik “reformlar” içinse “fon” oluşturma çabası, katılımcı ülkeler vakfın tüzüğünde yeralacak temel ilkeler konusunda uzlaşmaya varamayınca ertelendi. Konunun teknik heyetler arasında ileriki bir tarihte müzakere edilmesi, 2006 yılında ise Ürdün'ün başkenti Amman'da yapılacak üçüncü toplantıda netleştirilmesi kararlaştırıldı. Böylece girişim fiyaskoyla sonuçlanmış oldu.

ABD-İngiltere dışında girişimin en hararetli destekçisi Abdullah Gül oldu. “Çok geniş bir ilgi alanı içinde son derece yapıcı görüşmeler” yapıldığını, Türkiye'nin de toplantılara katkıda bulunduğunu ifade eden Gül, Türkiye'nin “demokrasinin yaygınlaşması”nı desteklediğini kaydetti. Toplantının ikinci günü terör saldırılarını kınayarak başladığı konuşmasında ise, Türkiye'nin hem girişime hem de “reform” sürecine destek verdiğini açıkladı. Condoleezza Rice'ın Suriye'yi saldırgan ifadelerle hedef aldığı toplantıda, durumdan vazife çıkararak, ABD'nin dayatmalarına boyun eğmesi için Suriye'ye “öğüt” verdi.

Geçtiğimiz günlerde Arjantin'de Bush şahsında bir fiyasko yaşayan neo-faşist şebeke, bu kez Katar'da benzer bir fiyaskoyu Rice şahsında yaşamış oldu. İç politikadaki sıkışmanın, gittikçe derinleşen Irak bataklığının üstüne gelen bu fiyaskolar, emperyalist barbarlık projesi BOP'u hayata geçirmede yaşanan zorlanmanın göstergesidir.