18 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Çatışmanın seyri içinde çökmekte olan hayaller
   DTP 2. Olağan Kongre’ye hazırlanıyor…
“Ergenekon iddianamesi” devletin katliamlarını ve kirli faaliyetlerini sahiplendi…
Şekerde özelleştirme saldırısı tamamlanıyor

İşçileri ölüme mahkum edenler tedbir alamaz...

Küçükçekmece Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü işyeri temsilcisiyle TİS süreci üzerine görüştük...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Saldırılara karşı birleşik mücadeleyi güçlendirmek için sınıf dayanışmasının önemi
  OSB-İMES İşçileri Derneği
3. Olağan Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
  Canovate’nin “mazlum” patronu!
  Halklara karşı yeni cephe açmaya hazırlanan emperyalist-siyonist güçlere karşı direniş!
  Füze kalkanı inşa etmek savaş hazırlığıdır!
  Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 3
Volkan Yaraşır
  Mamak 5. Kültür Sanat Festivali’ne doğru...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Şekerde özelleştirme saldırısı tamamlanıyor

Sermaye devleti, kambur olarak nitelediği kamu kurumlarını özelleştirerek yerli ve yabancı tekellere peşkeş çekmeye devam ediyor. Özelleştirme kıskacında olan ve kamuoyunda pek duyulmayan şeker fabrikalarının da bir ay içerisinde özelleştirileceği açıklandı. 2000’li yıllardan bu yana özelleştirilmesi gündeminde olan ve bugüne kadar bazıları peşkeş çekilen şeker fabrikaları, seçim oyunları nedeniyle ertelenmişti. Bugün ise şekerde özelleştirme süreci kaldığı yerden devam ediyor.

Sermaye devletinin özelleştirmeden sorumlu sözcüsü, Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci yaptığı açıklamada, Türkiye Şeker Fabrikaları’na ait toplam 25 fabrikanın özelleştirmesi için ihale sürecinin bir ay içersinde başlayacağını ve şeker fabrikalarının üç paket halinde ve varlık satışı yöntemiyle özelleştirileceğini beyan etti. Sermaye devleti, ihanetçi sendikaya rağmen işçilerin tepkisinden çekinerek, aynı anda değil de parçalara bölerek şeker fabrikaları için özelleştirme takvimi hazırlamak durumunda kaldı. Bu takvime göre Erciş, Kars, Ağrı, Muş ve Erzurum fabrikaları A portföyü; Elazığ, Malatya, Erzincan ve Elbistan fabrikaları B portföyü; Kastamonu, Çorum, Çarşamba, Kırşehir, Turhal ve Yozgat fabrikaları ise C portföyü adı altında sırayla özelleştirilecek.

Şeker sektöründe ‘80’li yılların ortalarında hazine desteği çekildikten sonra yüksek faizle borçlandırılan kamu işletmeleri teknolojik olarak çökmüş ve “kâr edememesi” bahanesiyle özelleştirilmesi gündeme getirilmişti. 1990’ların başında Amasya, Konya ve Kayseri Şeker fabrikalarında ilk özelleştirmeler yaşandı.

Sermaye devleti 1999 yılında İMF ve emperyalist tekellere şekerde de özelleştirme süreci için sözler vermeye başladı. 9 Aralık 1999 tarihli IMF niyet mektubunda şeker sektörü ile ilgili olarak şu taahhütlerde bulundu: “2000 yılı için pancar üretim kotaları tahsis edilecektir. Şeker pancarı destekleme fiyatı hedeflenen enflasyon oranında artırılacaktır. Ancak bu artış, destekleme fiyatının açıklanacağı 2000 yılı Ağustos ayına kadar gerçekleşen 12 aylık TÜFE enflasyon oranının % 75‘inden az olamayacaktır. 2001 - 2002 yıllarında TŞFAŞ’nin şeker pancarı üretim desteği, bütçe dengeleri gözetilerek, şirket zararı sabit bir miktarı geçmeyecek şekilde yürütülecektir. Bu durum TŞFAŞ fabrikalarına, fiyatları ve üreticilerle yapılan anlaşmalardaki miktarı belirlemekte daha büyük serbesti sağlayacak, fabrikalar daha ticari bazda çalışabilecektir. Kotaların kullanılması durumunda bunlar, hedeflenen zararla tutarlı olarak belirlenecektir.”

İMF’ye verilen taahhütler, üzerine yeni peşkeş maddeleri eklenerek devam etmiştir. 22 Haziran 2000 tarihli niyet mektubunda bazı şeker fabrikalarının özelleştirileceği müjdelenmiş, ardından şeker pancarı kotalarının 12.5 milyon tondan 11.5 milyon tona düşürüleceği ve şeker pancarı destekleme fiyatının en fazla % 12 oranında artırılacağı ilan edilerek şekerde emperyalist tekellerin önü açılmıştır.

Türkiye’de şekerin özelleştirme süreci IMF’ye verilen niyet mektupları ve 4634 Sayılı Şeker Kanunu’yla garanti altına alınmış ve dünyanın en büyük şeker tekeli olan ED&F Man Şirketi’ne Türkiye’deki özelleştirmelerde belirleyici rol verilmesiyle adeta pekiştirilmiştir. İngiliz ED&F Man tekeli 220 yıldır şeker ticaretiyle uğraşmakta, dünyanın 60 ülkesinde 35 şirketi bulunmaktadır. Bu yanıyla da şekerde dünyanın en büyük tekeli olma özelliği taşımaktadır.

AKP hükümeti şekerde özelleştirmeyi gündemine aldı fakat sendikanın açtığı bazı davalar nedeniyle süreci ertelemek durumunda kaldı. 2006 yılında şekerin özelleştirilmesi saldırısını seçimler sonrasına bırakan AKP, şeker veya şekere bağlı sektörlerde geçimini sürdüren yaklaşık 6 milyon kişinin tepkisinden çekinerek manevra yaptı. Ertelemeyi zafer olarak sunan sendika bürokratları, ya göstermelik olarak dipten gelen işçilerin basıncı sonucu eylem yapmak durumunda kaldı ya da hiçbir şey yapma gereği duymadı. Özelleştirme karşıtı olmayan sendika bürokratları, milliyetçi söylemlerle şekerin yabancı değil yerli sermayeye peşkeş çekilmesini talep etti.

Şeker-İş Sendikası özelleştirme sürecinde ilgili kişi ve kurumlara özelleştirmenin “milli menfaatlere” aykırılığı üzerine yazılar gönderdi. Sermayaye akıl vermenin ötesinde bir pratik sergilemedi.

Özelleştirmenin dünya gerçekleriyle ile örtüşmediğini, özelleştirmeye karşı “sonuna kadar mücadele” edeceklerini ve her türlü girişimde bulunacaklarını söyleyen Şeker-İş Başkanı İsa Gök, özelleştirme yerine fabrikaların işletme hakkının çalışanlara verilmesini istedi:

“Özelleştirme ancak 2014 yılından sonra gündeme getirilmeli, yöntem olarak da mülkiyet devri yerine işletme hakkının devri yöntemi benimsenmeli, fabrikaların işletme hakkı asıl sahipleri olan pancar çiftçilerine devredilmeli, her halükârda en az 10 yıl süresince pancar ve şeker üretim garantisi, fabrikaların modernizasyonu ve mevcut istihdamın korunmasına ilişkin hükümler getirilerek fabrikaların yaşatılması temin edilmelidir.”

Şeker-İş bürokratları özelleştirmeye çanak tutarak, pek de eskimiş bir taktik olan “çalışanlar alsın” söylemini dillerine dolayarak günü geçiştiriyorlar. Zaten bu lafazanlıklar dışında “çalışanlarla” ilgili politikası ve mücadele niyeti olmayan Şeker-İş bürokratları özelleştirme sürecinin tamamlanmasını bekliyorlar.

Hainlere bu cesareti veren işçi sınıfının içinde bulunduğu örgütsüzlüktür. Henüz yeni yeni kıpırdanmaya başlayan işçi sınıfının bilinci hainlerden ve onların efendilerinden hesap soracak düzeyde değildir. Bu temel eksiklik giderilmeden özelleştirme karşıtı mücadelenin büyümesi ve saldırıyı durdurması mümkün görünmemektedir.

 

Tekel’in adı artık sembol!

Tekel işçileri uzun bir süre özelleştirme saldırısına karşı direndiler. En son Şubat ayında gerçekleştirilen militan Ankara direnişinin ardından Nisan ayında Tekel’in sigara bölümleri İngiliz British American Tobacco’ya (BAT) satıldı.

Satışın ardından BAT Yönetim Kurulu Üyesi Turagay’ın yaptığı açıklamalar Tekel’in sembolik olarak varlığını sürdüreceğini gösteriyor “Artık İstanbul’da üretmeyeceğiz. Tekel markaları Samsun ve Tokat’ta üretilmeye devam edecek” diyen Turagay, Tekel’in 146 yıllık geçmişine sahip çıkacaklarını iddia ediyor. Ancak BAT yöneticileri, kendilerine ait dört markayı İzmir Tire’de üretmeye devam ederken, Tekel’in 14’e yakın markasının bundan böyle altı fabrikada değil, iki fabrikada üretileceğini ilan ederek özelleştirme talanının boyutunu gözler önüne seriyorlar.

Tekel’in 3 yıldır faaliyeti olmayan Malatya, Adana ve Bitlis fabrikalarını yeniden üretime açmayacaklarını, İstanbul’daki fabrikanın ise 3 yıllık kullanım hakkının kendilerine geçtiğini ancak arazinin mahkemelik olmasından dolayı üretime geçmenin risk olduğunu ifade eden BAT tekeli, asıl olarak gözünü Tekel’in arazilerine diktiğini de itiraf etmiş oluyor.

Bugüne kadar SEKA, Petkim, Tüpraş, Sümerbank gibi en temel kamu kuruluşları parça parça, kimi yerde de arazileriyle birlikte emperyalist tekellere peşkeş çekildi.

Tek Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel yaptığı açıklama ile Tekel işçilerine işsizlik, sosyal hakların gaspı, örgütsüzlük olarak yansıyacak olan özelleştirme saldırısının tablosunu ortaya koydu. Sendika Tekel’in sigara işletmelerinde çalışan yaklaşık 3 bin işçiden 2 bin 500’ünün işsiz kalacağını duyurdu.

Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci’nin özelleştirme sonrası yaptığı açıklamada bunu doğruluyor. Kilci, “Tekel çalışanlarına bir taahhüdünüz var mı?” sorusu üzerine şu yanıtı verdi: “Hayır, herhangi bir taahhüt yok. Şartname içinde tanımlananın dışında.”

Geçmişte yaşanan özelleştirme saldırılarının sonuçları işçileri bekleyen akıbet hakkında yeterince fikir vermektedir. Mevcut kadroların hızla işten atılması, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma saldırısı, işten atılanların bir kısmının esnek istihdam biçimleriyle yeniden işe alınması, sosyal hakların gaspı, üretimin yapılmadığı işletmelerin farklı amaçlarla kullanılması, vb…

Türkiye işçi sınıfı yaşadığı deneyimlerden özelleştirme saldırısının sonuçlarını iyi bilmektedir. Ancak en büyük eksiklik bu kadar kapsamlı bir saldırı karşısında birleşik, militan bir mücadele hattının örülememiş olmasıdır.