22 Ağustos 2008 Sayı: SİKB 2008/34

  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist dünyanın iç ilişkilerinde yeni bir dönem
   Kontrgerilla: İşçilerin, emekçilerin ve
Kürt halkının can düşmanıdır!
Emperyalist savaş Ankara’daki işbirlikçilerin açmazını derinleştiriyor!
17 Ağustos deprem yıkımının tek sorumlusu sermaye düzeni ve devletidir!

Sermaye hükümetinin bakanları yolsuzluk batağında…

Toplu görüşmeyi toplu sözleşmeye çevirmek için…
  Belediyelerde grev hazırlıkları...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Tersanelerdeki işçi ölümlerine karşı mücadelenin durumu ve görevler
  Mamak Kültür-Sanat Festivali’nin 5. yılında bütünlüklü ve güçlü bir politik faaliyet…
  Hacıbektaş Şenlikleri ve devrimci müdahale sorumluluğu
  Milletin parası...
Yüksel Akkaya
  Pakistan diktatörü general Pervez Müşerref çukura sürüldü
  Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi tamamlandı...
  Doğu Avrupa’ya “füze kalkanı” yeni savaşlara davetiye çıkarıyor!
  Dünyadan…
  Diyet öyküleri / 2...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birleşik mücadelenin artan önemi ve büyüyen imkanları

Bugün işçi ve emekçiler sermayenin son derece kapsamlı sömürü ve yıkım politikalarının hedefi durumundalar. Fabrika ve işyerleri adeta birer çalışma kampı durumunda. Kölece çalışma koşulları, düşük ücretler, sosyal hakların gaspı, sigortasız çalıştırma, sendikalaşmanın engellenmesi, özelleştirmeler gibi uzun bir liste oluşturan saldırılar işçi ve emekçileri canından bezdirmektedir. Buna bir de yaygın işsizliğin, açıklanan resmi rakamların çok üstünde olan enflasyonun, temel mal ve hizmetlere peş peşe yapılan fahiş zamların yolaçtığı yoksullaşmayı eklediğimizde, tablo çok daha vahim bir hal almaktadır.

Son iki yıldan bu yana işçi ve emekçi hareketinde bütün bu saldırı politikalarına karşı bir öfke ve tepkinin biriktiğini, tepkinin yer yer eylem ve direnişlerle, grevlerle kendini dışa vurduğunu biliyoruz. Grevin eşiğinden dönen Hava-İş TİS süreci ve bir aydan uzun süren Telekom greviyle başlayan, SSGSS saldırısına karşı gelişen eylemlerle, yerel direnişlerle ve grevlerle devam ederek bugüne uzanan bir süreç söz konusu.

Sermayenin saldırılarının çapı ve sonuçlarıyla kıyaslandığında, halen de işçi ve emekçi yığınlarının etkin bir mücadele yürüttükleri elbette söylenemez. Fakat işçi ve emekçilerin bütünüyle elleri kolları bağlı durmadıkları da açıktır. Bugün bir dizi işyerinde gaspedilen hakların korunması ya da sendikalaşma amacıyla başlatılan direnişler sürmektedir. Gene bazı işyerlerinde başlatılan grevler tüm engelleme çabalarına rağmen dirençle devam ettirilmektedir.

Düzce ve Sefaköy’de devam eden DESA direnişi, Unilever direnişi, Basın-İş Sendikası’nda örgütlü E-Kart işçilerinin grevi, Ambarlı liman işçilerinin direnişi bunlardan ilk akla gelenlerdir. Tuzla tersanelerinde kölece çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine karşı dişe diş bir mücadele ve örgütlenme çabası söz konusudur. Belediyelerde ve metal sektöründe TİS süreçleri yaşanmaktadır ve belediyelerde süreç grev aşamasına gelip dayanmıştır. Sarıyer Belediyesi’nde greve çıkılmıştır ve diğer bazı belediyelerde de kısa zaman içinde grev pankartlarının asılması ihtimali epeyce güçlüdür. Gene örgütlenme ve hak alma mücadelesinin sürdüğü bir dizi işyeri daha mevcuttur. Diğer yanda ise devam eden toplu görüşmeler kamu emekçileri cephesinde hareketlenmeye ve eylemlere vesile olmaktadır.

Bu grev ve direnişlerin varlığı, üstelik her türlü baskı ve engellemeye rağmen belli bir dirençle sürdürülmesi, işçi ve emekçiler arasında örgütlenme ve mücadele eğiliminin güçlendiğini göstermektedir. Grev ve direnişe çıkan işçilerle konuşulduğunda, bunların ağırlıklı bir kesiminin kendi sektörlerinde ya da işyerlerinde güçlenen bir örgütlenme eğiliminden söz etmeleri de bunun ifadesidir.

Ancak grev ve direnişler hem birbirinden yalıtıktır hem de işçi ve emekçilerin eylemli dayanışmasından yoksun durumdadır. Bu durum hem grev ve direnişleri zayıflatmakta hem de genel işçi ve emekçi kitlesi üzerindeki olumlu etkisini sınırlamaktadır. Hatta yeterli dayanışmadan yoksun kaldığı için bir noktadan sonra yenilgiye uğrayan direnişlerin, sınıf hareketi açısından olumsuz moral sonuçlara yol açtığı da deneyimlerden bilinmektedir.

Dolayısıyla, bu olumsuzlukların aşılması, mevcut grev ve direnişlerin aynı kanalda buluşturulması ve yaygın desteğin örgütlenmesi sınıf hareketinin yakın dönem geleceği açısından oldukça önemlidir. Buradan çıkartılacak sonuç şudur: Sınıf hareketinin güç toplaması ve gelişmesi için halihazırda devam eden mücadele süreçlerinin aynı kanalda toplanması, sınıfın ve emekçilerin geniş kesimlerinin destek ve dayanışmasının örgütlenmesi güncel bir görevdir.

 

Çabalar ve engeller

 

Geçen yılın sonlarına doğru SSGSS saldırısına karşı başta İstanbul olmak üzere bir dizi kentte birleşik mücadeleyi örgütlemek için ilerici ve devrimci güçler ile sendika ve meslek odaları tarafından platformlar oluşturulmuştu. İstanbul’da kurulan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu bunlar içerisinde en bilineni ve işlevli olanıydı. HSGGP’nin SSGSS karşıtı mücadele açısından yaptıkları yapamadıkları elbette tartışılacaktır. Ancak bu platformun birleşik mücadelenin örgütlenmesi konusunda geriye belli bir deneyim, bir zemin bıraktığı da ortadadır.

Bugün bu zemini yeniden güçlendirmeye yönelik kimi adımlardan söz edilebilir. Platform gelinen aşamada grev ve direnişlerle dayanışmanın örgütlenmesini kendi görevi olarak gördüğünü ifade etmektedir ki, bu anlamlıdır. Önümüzdeki süreç nasıl gelişir, elbette bir şey söylenemez. Ancak dayanışma komiteleri oluşturulması yoluyla sınıf ve emekçiler içerisinde dayanışma duygusunun geliştirilmesine, maddi-manevi desteğin örgütlenmesine, grev ve direnişlerin etkisinin geniş kesimlere yayılmasına hizmet ettiği ölçüde, platformun bugünkü tavrının da pratik bir anlam, sınıf hareketinin geleceğinin örgütlenmesine bir katkı niteliği kazanacağı açıktır.

Birleşik mücadelenin örgütlenmesi sorununun elbette bir de sendikalarla doğrudan ilgili boyutu vardır. Türk-İş içerisinde genel merkez ile ilerici sendika ve şubeler arasında giderek belirginleşen bir çatlak var. Türk-İş merkez yönetimi gelinen yerde grev ve direnişlere karşı en ufak bir ilgi göstermemektedir. Grev ve direnişleri destekleyen muhalif sendika ve şubeler üzerinde ise güçlü bir basınç oluşturulmuş durumdadır. Türk-İş, gerek İstanbul Şubeler Platformu’nda  grev ve direnişlerin gerek yürütücüsü gerekse destekçisi durumunda olan sendika ve şubelere açıkça rest çekmiş görünmektedir. Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkel’in nice zaman sonra grev ve direnişleri ziyaret ederek göstermelik destek açıklamalarında bulunması bu gerçeği değiştirmemektedir. Grev ve direnişleri yürüten üç sendikanın (Basın-İş, Deri-İş, TÜMTİS) maddi yardım taleplerinin aidat borçları bahane edilerek geri çevrilmesi, direnişçilerin kendi kaderlerine terkedilmesi, genel merkezin gerçek konumunu en açık biçimde göstermektedir.

Türk-İş yönetiminin somut destekten geri durması, üstü örtülü biçimde grev ve direnişleri yürüten sendikalara basınç uygulaması elbette ki mücadele içindeki işçilerin durumunu zorlaştıran bir etkendir. Fakat ilerici ve devrimci güçlerle Türk-İş’e bağlı muhalif sendikalar üzerinden anlamlı bir birleşik mücadele örgütlenebildiği durumda, Türk-İş yönetiminin bu tutumu sendikal ihanet çetesiyle hesaplaşabilmenin, onu sınıf hareketi içerisinde teşhir ve tecrit edebilmenin bir imkanına da dönüşebilir. Dolayısıyla Türk-İş’in başındaki ihanet çetesiyle hesaplaşabilmenin yolu da birleşik mücadelenin örgütlenmesi noktasında ilerici devrimci güçlerin ortaya koyacağı çabaya ve katedecekleri mesafeye bağlı olacaktır.

Genel planda ele alındığında, hemen hemen bütün direniş ve grevlerin birbirine son derece yakın ya da benzer talepler üzerinde yükseldiğini görmek mümkündür. Üstelik bunlar örgütlenme hakkı gibi, sigorta veya insanca yaşamaya yeten ücret gibi bir bütün olarak işçi ve emekçileri ilgilendiren, onların özlemlerine karşılık düşen taleplerdir. Taleplerdeki bu yakınlaşma ve ortaklaşma, süren grev ve direnişlerin aynı kanalda buluşmalarının güçlü bir zemini olduğuna işaret etmektedir.

Grev ve direnişleri aynı mücadele kanalında buluşturmak basitçe bir örgütsel formül oluşturma, ortak platform ya da komite kurma sorunu değildir. Elbette bu da işin bir boyutudur ve ortak bir platform ya da komite hiç değilse ortak taleplerin belirlenmesi, eşgüdümün sağlanması gibi işleri yerine getirecektir. Fakat grev ve direnişleri birbirine yaklaştıracak, aynı mücadele kanalında buluşturacak olan, sınıfın eylemli birliği ve dayanışmasıdır.