5 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/36

  Kızıl Bayrak'tan
  Gürcistan krizi ve Türkiye
   Burjuvazi solunu aramaya devam ediyor!
Komutan yeni, parola eski:
Toplu görüşme süreci ve devrimci sorumluluk!

Metal sektöründe mücadele dinamikleri ve görevlerimiz

Metal TİS’lerine müdahale
sorumluluğu
  Canovate’deki saldırıya gereken yanıt verildi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  12 Eylül faşizminden hesabı işçi ve emekçiler soracak!
  Mehmet Beşeli ile 2008-2010 Metal Grup Toplu Sözleşmeleri üzerine konuştuk…/2
  Memlekette sendika(cılık) var mı ?..
Yüksel Akkaya
  Kapitalizmin “güçlü” kadını değil, sosyalizmin özgür kadını!
  Gerici savaşlar halkların birleşik direnişiyle yanıtlanmalıdır!
  Dünyadan...!
  McCain ile Obama’nın başkan adaylığı kesinleşti…
  Çok kutupluluğa doğru…- M. Can Yüce
  Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve
kolera günleri / 1
Volkan Yaraşır
  “İki, üç daha fazla Vietnam!”
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gerici savaşlar halkların birleşik direnişiyle yanıtlanmalıdır!

Kafkaslar’da patlak veren kısa süreli savaşın ardından mevzilerini güçlendirmeye devam eden taraflar, şimdilik diplomasiye ağırlık vermiş görünüyorlar. Fakat bu süreç yine de savaş aygıtlarının tahkim edilmesini kapsıyor. Silahlanma yarışının körüklenmesi anlamına da gelen bu ara dönem, yeni savaş ve yıkımlara hazırlığı da içermektedir.

Petrol ve doğalgaz yönünden zengin rezervler barındıran Kafkaslar bölgesi, hem Rusya hem ABD ile diğer Batılı emperyalistler açısından özel bir önem taşımaktadır. Bölgenin temel gücü olan Rusya’nın kuşatılma ve aşağılanmalara tahammül etme dönemini geride bırakmış olması, Batılı emperyalistleri güçlü bir rakiple karşı karşıya getirirken, bu yeni gelişmeyi gözetmek durumunda kalan ABD ile Batılı müttefikleri, bölgedeki işbirlikçi rejimlere dayanarak bölgeye dönük müdahalelerini meşrulaştırmaya çalışıyor.

ABD ve AB’de histeri sürüyor!

Rusya’nın Güney Osetya ile Abhazya’nın bağımsızlığını anında tanıması, dahası olası bir saldırının gündeme gelmesi durumunda her iki bölgeyi askeri güç kullanarak koruyacağını ilan etmesi, hem NATO hem AB üyeliği için sırada bekleyen Gürcistan’ın “toprak bütünlüğü”nü fiilen ortadan kaldırdı. Rusya’nın bu adımına tahammül edemeyen, ancak somut bir saldırı yapma olanağından da yoksun olan Batılı emperyalistler, şimdilik bir takım tehditlerle yetinmek zorunda kalıyorlar.  

Diplomatik atağa geçen Washington’daki savaş kundakçıları, başkan yardımcısı ve neofaşist çetenin azgın şeflerinden Dick Cheney’i bölgeye gönderdi. Gürcistan, Azerbaycan ve Ukrayna’daki gerici rejimlerin şefleriyle buluşan Dick Cheney, bu ülkelerdeki kukla yönetimlere destek vaadinde bulundu.

Kafkaslar’daki hegemonya savaşında bölgedeki gerici rejimleri Rusya’ya karşı kullanan ABD, bu ziyaret ile “Rusya’dan korkmayın, arkanızdayız!” mesajı vermeye çalıştı. Gustav kasırgasına rağmen bölge gezisini ertelemeyen Dick Cheney, “Rusya’nın yaptığının karşılıksız kalmaması gerektiğini” savunan azgın saldırganların başını çekiyor. Cheney’in bölge ziyareti, aynı zamanda Moskova’ya dönük bir mesaj olarak da değerlendiriliyor.

Bu arada Brüksel’de olağanüstü toplanan Avrupa Birliği şefleri de, Rusya’yı, ilişkilerin bir yol ayrımına geldiği ve gelecekteki ilişkilerin, Gürcistan’daki Rus birliklerini tamamen çekmesine bağlı olduğu yolunda uyarmayı kararlaştırdı.

Rusya’nın Güney Osetya ile Abhazya’yı tanımasını kınayan karar tasarısına rağmen AB şefleri Brüksel zirvesinde parçalı bir görünüm sergiledi.

Zirvede, Doğu Avrupalı ABD işbirlikçilerinin desteğini alan İngiltere, Moskova ile yeni bir ortaklık anlaşması konusunda yapılacak müzakerelerin durdurulması ve Avrupa Birliği’nin Rusya ile ilişkilerini temelden gözden geçirmesi çağrısında bulundu. Ancak Fransa ile Almanya bu önerileri desteklemediler.

Zirvede konuşan Fransa Başbakanı Francois Fillon, Avrupa’nın yeni bir Soğuk Savaş başlatmak istemediğini ve Rusya ile ilişkilerin geleceğine yaptırımlar değil, müzakereler yoluyla karar verilmesi gerektiğini söyledi. Benzer bir görüşü savunan Almanya Başbakanı Angela Merkel de Avrupa Birliği’nin Rusya ile diyaloğa son vermemesi gerektiğini vurguladı.

Moskova’nın AB zirvesiyle ilgili değerlendirmelerini yayınlayan Rus İnterfaks ajansı, Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkilinin, “Eğer müzakereler gerçekten ertelendiyse, yapılacak tek şey üzüntü dile getirmektir” dediğini duyurdu.

Rusya’nın AB Daimi Temsilcisi Vladimir Çizhov ise karardan hayal kırıklığı duyduğunu söyledi.  Çizhov, “Biz bu müzakerelere ya da yeni anlaşmaya AB’den daha fazla muhtaç değiliz. Bu daha ziyade AB için kendi kendini cezalandırmadır, çünkü bu (karar) AB’nin bir ticari ortak olarak güvenilirliğini artırmıyor” yorumunu yaptığı belirtildi.

Doğalgaz konusunda Rusya’ya bağımlılık, AB’nin Rusya’ya karşı fiili bir yaptırıma gitme gücünü önemli ölçüde sınırlıyor. ABD’den bağımsız hareket etme noktasındaki zorlanmaya rağmen, AB’nin Rusya ile ilişkilerini riske atması beklenmiyor.

Rusya yeni dış politikasının ana hatlarını ilan etti!

Geri adım atmak bir yana tutumunu daha da netleştiren Rusya, hem diplomatik girişimlerini sürdürüyor hem “kırmızı çizgileri”ni netleştiriyor.

AB şefleri Brüksel’de toplanmışken, Dick Cheney Kafkaslar’da dolaşırken, Rusya Federasyonu Başbakanı Vladimir Putin de bir çalışma ziyareti için Özbekistan’ın başkenti Taşkent’teydi.

Taşkent Havaalanı’nda Cumhurbaşkanı İslam Kerimov tarafından karşılanan Putin, havalimanında Kerimov ile bir görüşme yaptı. Ardından Kerimov’la çalışma kahvaltısı yapan Putin’in, görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkilerin durumu ve perspektifleriyle ilgili konuları ele aldığı bildirildi. 

Putin’le Özbek yetkililer arasında yapılan görüşmelerin ardından iki ülke arasındaki işbirliğinin geliştirilmesini öngören ikili anlaşmaların imzalanacağı bildirildi.

Aynı günlerde Moskova’nın yeni dış politikasını ilan eden Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Batılı emperyalistlerin kınama, yaptırım, tehdit gibi karşı ataklarından pek etkilenmiş görünmüyordu.

Medvedev, Rus dış politikasının ana prensiplerini beş maddede topladı: 1- Uluslararası hukuka saygı, 2- ABD’nin tek kutuplu dünyadaki hâkimiyetine karşı çıkma, 3- Diğer ülkelerle dostluk ilişkilerini geliştirme, 4- Dışarıdaki Rus vatandaşlarını ve Rusya’nın ekonomik çıkarlarını koruma, 5- Dünyanın belirli bölgelerinde kendi ilgi alanlarını oluşturma...

Rusya, küresel çapta etkili bir güç olmaya karar verdiğini ortaya koyan bu prensiplere, ABD ile batılı müttefiklerinin de uymasını istiyor.

ABD Karadeniz’i çatışmanın merkez üssüne çevirmek istiyor!

Kafkaslar’da hegemonya kurmak isteyen gerici güçler arasındaki çatışmasının vardığı boyut, Karadeniz’i sorunun merkezine yerleştirmiş bulunuyor. Savaş aygıtını bu iç denize de konuşlandırmak isteyen ABD emperyalizmi, bölgedeki kukla rejimlerin de katkılarıyla Boğazlar’dan geçişi düzenleyen 1936 tarihli Montrö Antlaşması’nı tartışmaya açmak istiyor.

ABD-NATO savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Karadeniz’e çıkması, bu yönde atılan ilk adım oldu. Ankara’daki Amerikancılar’ı rezil eden sonuçlarına rağmen savaş gemilerinin boğazlardan geçişi, Montrö Antlaşması’nın tartışmaya açılmasının ilk adımı kabul ediliyor.

ABD’nin savaş makinesini Karadeniz’e konuşlandırma çabasının sonuç vermesi, Ankara’daki işbirlikçilerin Kafkas halklarına karşı girişilecek olası gerici savaşların suç ortağı haline gelmesi anlamına gelecektir. Washington’la arayı iyi tutmaya çalışan işbirlikçi Türk sermaye iktidarı, Rusya ile karşı karşıya gelmek istemese de, Washington’dan gelen emirlere uymak zorunda kalabilir. Türkiye’nin Karadeniz merkezli bir çatışmada kritik bir rol oynayacağı göz önüne alındığında, sermaye devletinin yapacağı şey “at pazarlığı”nı sıkı tutmaktan ibaret kalabilir.

Bu arada Kafkaslar’da bir platform kurma girişimini sürdüren Türk sermaye devletinin bu konuda ilerleme sağlaması zor görünüyor. Rusya ile işbirliğini şart koşan böyle bir platforma Washington’ın onay vermesi beklenmediğine göre, Türk burjuvazisinin bu konuda başarılı olması mümkün değil.

Kafkas halklarını hedef alacak olası çatışmaların önlenmesi ve Karadeniz’in bu çatışmaların merkezi haline getirilmesinin engellenmesi uğruna mücadele, emperyalist güç odakları arasındaki çatışmada taraf olan gericilerin değil, ilerici-devrimci güçlerin işidir. Bu mücadelenin kayda değer sonuçlar yaratabilmesi ise, yüzü işçi sınıfı ve emekçilere dönük birleşik bir mücadelenin örülmesini gerektiriyor.