10 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/26

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen içi çatışmanın gölgesinde sınıfa yönelik kapsamlı saldırılar
  Sermayenin saldırılarına ortak olanlar
hesap verecekler!
Devletin Kürt halkına yönelik “ez ve çöz” politikasının ürünü saldırıları artıyor...
2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...
Sabra saldırısında yaralanan Tahsin Alıcı ile saldırı ve sonrası gelişmeleri konuştuk...
  Sabra protestolarından...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Bahar döneminin kazanımları
  DESA direnişinin deneyimleri
ve kazanımları
  Entes direnişi güncesinden...
  “Emekçi Kadın Buluşması” gerçekleşti!
  “Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı” üzerine Düzenleme Kurulu Başkanı Erhan Karaçay ile konuştuk...
  Suç işleyen polis ödüllendirilecek!
  Hrant Dink davasının 10. duruşması...
  Temmuz bültenlerinde
mücadele coşkusu var...
  Kriz derinleşiyor, açlık kitleselleşiyor!
  AGİT sosyalizme saldırmak için tarihi çarpıtıyor!
  Honduras’ta emekçiler
faşist cuntaya karşı direniyor!
  Barack Obama’nın “büyük savaşı”
Afganistan’da başladı!
  İsrail Gazze’de savaş suçu işledi!
  Çatışma, uzlaşma ve
“çözüm” tartışmaları…
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Maske parçalanıyor…

Barack Obama’nın “büyük savaşı” Afganistan’da başladı!

Emperyalist Amerikan rejiminin halklar nezdinde yerlerde sürünen imajını düzeltebilmek için farklı bir görünüme bürünen ABD Başkanı Barack Obama, Afganistan söz konusu olduğunda, maske takma şansını yitiriyor. Zira 2001’de bu ülkeye giren işgal güçleri, bunca yıkım ve katliama rağmen başkent Kabil’i bile halen istedikleri gibi denetleyemiyorlar. Yani Afganistan, yıllardan beri hem savaş aygıtı NATO hem de ABD savaş makinesi için terkedilmesi zor bir bataklık durumundadır.

Afganistan, ABD’nin emperyalist hegemonyasının devamı için kritik bir önem taşıyor; zira Hazar Havzası’ndaki petrol ve doğalgaz rezervlerinin kontrol edilmesi, bu enerji kaynaklarının dünya pazarlarına güvenli şekilde taşınması için olduğu kadar İran, Rusya, Çin ve Hindistan’a yakınlığı açısından da stratejik bir yerde duruyor. Hal böyleyken ne NATO komutasındaki işgalci güçler ne “CIA fideliklerinde yetiştirilen devlet başkanı” türünün en berbat örneği olan Hamid Karzai başkanlığındaki kukla yönetim bu ülkeye hakim olabiliyor. Bu durumun uzaması ise savaş aygıtı NATO’nun “caydırıcı güç” iddiasını tartışmalı hale getiriyor.

Bu öneminden dolayı başkan olmadan önce Afganistan’ı dert edindiğini ilan eden Obama, ABD tekellerinin isteğine uyarak, Taliban güçlerine karşı büyük bir saldırıya onay verdi. ‘Hançer Darbesi’ adı altında hava kuvvetleri desteğinde başlatılan geniş kapsamlı saldırıya 4 bin ABD deniz piyadesi ile Kabil’deki kukla yönetime bağlı 650 Afgan devşirmenin katıldığı bildirildi.

ABD’nin savaş baronları, saldırının, Taliban’ın, haşhaş üretim merkezi Helmand vilayetinden temizlenmesi ve bölgenin “isyancı” güçlerin tehdidinden kurtarılması amacıyla gerçekleştirildiğini öne sürüyor. 8. yılında bulunan işgal boyunca sivilleri toplu bir şekilde katleden işgalci güçlerin, bu geniş kapsamlı saldırı ile katliamlar zincirine yeni halkalar eklemek dışında bir başarıya ulaşma şansları düşük görülüyor. Afgan halklarının ezici çoğunluğu, katliamcı işgalcilerden nefret ederken, iddia edildiği gibi Helmand vilayetinin denetim altına alınması kolay değil. Nitekim saldırının ilk günlerinde işgal güçlerinin kayıplarında belirgin bir artış gözlenmektedir.

İki yıldır üye devletlerden savaşçı birlik takviyesi talep eden NATO şefleri ile Pentagon’daki savaş baronları, Afganistan’da başarıya ulaşmanın kolay olmadığını biliyorlar. NATO üyelerinden kayda değer bir destek sağlayamayan ABD, yıl sonuna kadar Afganistan’a 21 bin asker daha yollayıp, ülkedeki toplam işgalci Amerikan askeri sayısını 68 bine çıkarmayı hedefliyor. Görüldüğü üzere Pentagon’un savaş baronları için Afganistan, kan gölüne çevrilecek kadar “değerli”dir. İşbirlikçi Türk burjuvazisinin 2 bini aşkın askerle desteklediği işgalcilerin başlattığı bu vahşi saldırının nihai amacına ulaşması mümkün değil. En iyi ihtimalle Taliban güçlerini zayıflatıp işgalcilerle anlaşmaya zorlayabilirler. Ancak Afganistan’a egemen olmaları mümkün değil.

Afganistan halklarını değil ama bu ülkenin stratejik konumunu önemseyen Barack Obama yönetimi, yeni yıkım ve toplu kıyımlara yolaçan bu kapsamlı saldırıyı başlatmaktan geri durmayarak, diğer başkanlardan kayda değer bir farkı olmadığını ortaya koymuştur.

Afganistan’da sergilenen gözü dönmüşlük, Barack Obama yönetiminin Bush yönetimine yakınlığını gözler önüne sermektedir. Bu da doğal, zira her başkan, büyük tekellere hizmet eden emperyalist ABD rejiminin çıkarlarını temel almak zorundadır. Diğerleri gibi Obama da, başkan olmasını, bu hizmeti yerine getirecek nitelik ve tıynette olmasına borçludur.

Afganistan’daki saldırının yanısıra Obama’nın neofaşist çetenin şefi Bush ya da diğer ABD başkanlarının izinden gideceğini gösteren başka güncel gelişmeler de var. Bunlardan biri Honduras’taki faşist askeri darbedir; diğeri ise, siyonist İsrail’in İran’a saldırmasına “yeşil ışık” kabul edilen başkan yardımcısı Joe Biden’in Amerikan ABC Televizyonu’na verdiği mülakat.

Askeri danışmanlarla Honduras ordusunu kontrol eden Obama yönetiminin faşist çetelerin düzenlediği darbeyi desteklediğine şüphe yoktur. Zira tetikçi orduların efendilerinden izin almadan darbe yapamayacağı, son yıllarda darbeci Türk sermaye ordusunun başına gelenlerden de bilinmektedir. Yani Obama da diğerleri gibi darbe destekçisidir. Bu yüzden darbe karşıtı gibi duran sözlerinin demagojiden öte bir anlamı yoktur. “İran’a yönelik bir askerî saldırıya girişmesi halinde, İsrail’i frenlemeyeceklerini” ilan eden Joe Biden’in açıklaması ise, yorum gerektirmeyecek kadar açıktır.

Barack Obama yönetiminin son günlerdeki icraatları, dünya jandarmalığı yapan emperyalist bir rejim adına yayılan iyimserlik hayallerinin temelden yoksunluğunu ortaya koymuştur. Birbirini izleyen gelişmeler, emperyalist bir güç odağı söz konusu olduğunda, izlenecek politikalarda belirleyici olanın başkanın derisinin rengi, dini referansları, zekası veya niyeti değil, büyük tekellerin çıkarları olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Halklar lehine herhangi bir olumlu gelişmenin olabilmesi için ise, dünya jandarmasından medet ummaları değil, emperyalizme ve gerici işbirlikçilerine karşı mücadele etmeleri gerekmektedir.