09 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/39

  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist haydutlara karşı
militan çıkış ve anlamı
 Emperyalist haydutlara duyulan öfkeyi hiçbir şey dindiremeyecektir!
Sefaleti yaratanlar, sefaleti anlattı
Erdoğan’ın yalana dayalı
sahte açılımları
İstanbul’da İMF-DB karşıtı eylem ve etkinliklerden.
  Sınıf devrimcilerinin İMF-DB karşıtı faaliyet ve eylemlerinden
  Antiemperyalist gençler alanlardaydı
  “Açılım” gölgesinde DTP kongresi
  Dokunulmazlık DTP vekillerine işlemiyor
  “Demokrasinin sınırlarını genişletme” programı
  Metal İşçileri Kurultayı’na çok yönlü bir hazırlıkla yürüyoruz!
  Sınıf hareketinden
  Cesur Ambalaj işçisi üretimi
durdurdu!
  Çin yönetimi, devrimin 60. yıldönümünde güç gösterisi yaptı.
  Yunanistan’da erken genel seçimler
  “Savaş suçlusu” İsrail’i
koruyan ABD’ye Mahmud Abbas yönetiminden destek
  Afganistan bataklığına
1700 Türk askeri gönderiliyor!
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden.
  Güney tezkeresi - M. Can Yüce
  Devlet katillerini koruyor!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Açılım” gölgesinde DTP kongresi

DTP 3. Olağanüstü Kongresi geçen hafta sonu yapıldı. Kongre, “Kürt açılımı”nın iki ay içinde “Milli Birlik” projesine dönüştüğü, DTP’li 4 milletvekili hakkında “zorla mahkemeye götürülme” kararının verildiği, aralarında iki eş başkan yardımcısının da bulunduğu 80 kişilik PM üyesinden 54’ünün tutuklandığı bir süreçte toplandı. Olağanüstü kongre kararı, Temmuz ayında gerçekleştirilen DTP Parti Meclisi toplantısında yapılan “gelişen siyasal sürecin önemi nedeniyle bu sürece yanıt verebilecek örgütsel bir yapının çıkarılması gerektiği” değerlendirmesi üzerine alınmıştı.

“Eşitlik ve Özgürlük için Demokratik Çözüm” sloganıyla yapılan kongrenin gerçekleştirildiği salona, “Demokratik Türkiye için demokratik özerklik!”, “Yol haritası istiyoruz!”, “İçi boş açılımlara son!”, “Çözüm operasyonlarda değil, diyalog ve barışta!” yazılı pankartlar asıldı.

Yasal sol partilerin, sendikaların, derneklerin ve demokratik kitle örgütlerinin temsilci gönderdiği kongreye, Avrupa’daki bazı partiler ile Avrupa Birliği’nden siyasetçiler de katıldı. Kongreye katılanlardan AKP Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ayalan ise, “Ne için saygı duruşunda bulunulduğuna anlam veremedim” diyerek kısa süre sonra salonu terk etti.

Kongrede sık sık Öcalan ve PKK lehine sloganlar atıldı. Salon içinde ve dışında sivil polislerin katılımcıları adeta tek tek fotoğrafladıkları, görüntüledikleri gözlenirken, salon bahçesine girerken yapılan aramalar da taciz boyutuna ulaştı.

Divan başkanlığına seçilen DTP Milletvekili Osman Özçelik, Türkiye’nin yeni bir sürece girdiğini belirterek, “Kürt açılımı” vurgusu yaptı. Özçelik, Türkçe ve Kürtçe konuşmasında, AKP hükümetinin, önce “Kürt açılımı”, sonra “Demokratik açılım” en son da “Milli birlik ve beraberlik projesi” adını verdiği açılımlarına dikkat çekerek, “adını bile koymakta tereddüt ettiklerini” söyledi.

Kongrede ilk konuşmayı yapan Ahmet Türk, iki eş başkan yardımcısının da aralarında bulunduğu, 89 PM üyesinden 54’ünün tutuklandığı baskı ve operasyonlara dikkat çekerek, “Acaba dünyanın neresinde bir parti bu kadar baskı altına alınmıştır” diye sordu. Tutuklamaları ve halen süren operasyonları “siyasi” olarak nitelendiren Türk, DTP’nin kadroları tutuklanınca, siyasi mücadelenin kesintiye uğrayacağını düşünenlerin yanıldığını söyledi. DTP’nin “çözüm” ısrarından ve “barışa” olan inancından asla vazgeçmeyeceğini belirten Türk, “Kürtler Türkiye’nin önemli bir demokrasi gücü ve dinamiğidir” dedi

Kürtler’in dilsel, kimliksel, kültürel hak taleplerinin üniter yapıyı daraltmayacağını, Türkler’in temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayamayacağını belirten Türk, “Kimse böyle bir kaygıya kapılmamalı” dedi. Türk, “risk aldık” diyen Başbakan Erdoğan’a da “Kürt sorununun çözümü; risk almayı, kararlı durmayı ve cesur olmayı gerektirir” diye seslendi. Çözümü tıkayan ve engelleyen tarafın DTP ve Kürtler olmayacağını belirtti.

Gelinen noktanın pek iç açıcı olmadığını vurgulayan Türk, içinde yeni bir anayasa olmayan çözümün çözüm olmayacağının altını çizdi. Sorunu, “Kürtler’in iradesi, siyasi temsilcileri muhatap almadan çözme” arayışından duydukları kaygıyı da dile getiren Türk, “DTP’nin içinde olmadığı kalıcı bir çözüm süreci mümkün değildir. DTP’nin aktif olarak müdahil olmasına fırsat tanınmalı” dedi. Türk ayrıca, Öcalan ve PKK’nin çözüm süreci dışında tutulmamasına vurgu yaptı.

Meclis açılış konuşmasında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ortaya koyduğu mantığı ve perspektifi önemsediklerini, bu yaklaşımın devlet yaklaşımı olduğunu düşünmek ve değerlendirmek istediklerini belirten Türk, “Umuyoruz ki, bu yaklaşım anayasal reformlarla kalıcı hale gelir ve hoş bir seda olarak kalmaz… DTP olarak çözüm konusundaki ısrarımızı ve tavrımızı, parlamento zemininde de sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.

Türkiye’nin demokratik dönüşüm sürecinde, demokratik sol bir siyasetin olmayışından üzüntü duyduklarını belirten Türk, statükocu ve otoriter zihniyetin temsilcisi CHP’nin, Türkiye açısından büyük bir talihsizlik olduğunu söyledi. Türk, AKP’yi demokratlar, liberaller, aydınlar için adeta nimet haline getirenin de demokratik-özgürlükçü bir sol siyaset eksikliğine bağladı. Türk, yeni bir sol yapılanma içinde olacaklarının altını çizdi.

Türk’ün konuşmasının ardından DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna benzer minvalde bir konuşma yaparak, Türkiye’deki tüm halkları kimliklerini yadsımadan kapsayacak bir anayasa yapılmasını istedi. DTP’nin emek ve demokrasi mücadelesine “çatı olabilecek büyüklükte” olduğunu ifade eden Ayna, konuşmasında Aleviler’in taleplerine CHP’nin değil, DTP’nin yanıt verebileceğini söyledi.

Kongrede tek aday olan mevcut Genel Başkan Ahmet Türk yeniden bu göreve seçildi.

Burjuva medyada ise DTP kongresi ile ilgili çıkan haberlerde, PKK bayrağı açılması büyük yer kapladı. “DTP’de Olağanüstü gergin kongre” başlıkları atılırken, PKK bayrağı ve Öcalan posterlerinin ilk kez parti yönetimi tarafından “nazikçe de olsa” engellendiği öne çıkarıldı. Diğer yandan, partinin Merkez Yürütme Kurulu’na (MYK) geçen seferden daha fazla “Türk kökenli” isim getirilmesi, “DTP’de Türk açılımı” yorumları ile verildi.

Kongreye damgasını vuran söylem, “üniter yapıyı daraltmayacak” bir “dilsel, kimliksel, kültürel hak talepler”e dayalı tümüyle bir anayasal reformlar çizgisi oldu. Ahmet Türk’ün çözümün adresi olarak parlamentoyu göstermesi, bunun açık bir kanıtıdır. Kongre, mevcut devleti ve düzeni kendi temelleri üzerinde demokratikleştirme anlamına gelen reformist çizgide herhangi bir değişiklik olmadığını bir kez daha göstermiş oldu. Günümüz dünyasında kurulu düzeni kendi temelleri üzerinde demokratikleştirme ve böylece Kürt sorununda kalıcı bir çözüme ulaşma umudu boş bir beklentiden, ham bir hayalden öte bir anlam taşımamaktadır.

Kongrede yapılan konuşmalarda iktisadi-sosyal temelleriyle mevcut toplum düzeni büyük bir özenle tartışma dışı tutuldu. Kongrede bir kez daha “devleti demokratikleştirmek” liberal çizgisi, cumhuriyeti demokratikleştirmek, dolayısıyla da “demokratik cumhuriyet” çizgisi olarak sunuldu.

Ancak bir devletin bünyesinde ulusal sorunun varlığı demek, ulusal baskı ve eşitsizliğin varlığı demektir. Bunu çözmeden, ezilen ulusun siyasal özgürlüğünü sağlamadan, uluslar arasında tam hak eşitliğini gerçekleştirmeden, bu çerçevede ezen ulusun tüm ayrıcalıklarına son vermeden ulusal sorun çözülemez. Egemen ulus, devlete ulusal özellikleriyle hakim olandır; devlete onun ulusal kimliği, onun siyasal-kültürel değerleri damgasını vurur, devlet onun adıyla anılır, onun bayrağıyla temsil edilir, resmi dili onun dili olur. Devletin ulusal niteliği kendini bu temel siyasal unsurlar üzerinden gösterir. Ulusal baskının işlevi tüm bunları ezilen ulus ya da uluslara kabul ettirmek, zorla benimsetmektir, böyle şekillenmiş bir devlet bünyesinde ezilen konumdaki ulus ya da ulusları zorla tutmaktır. Ulusal özgürlük ve eşitlik, zora dayalı bu duruma son vermek, ezilen ulus ya da ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımak ve fiilen gerçekleştirmek, dolayısıyla egemen ulusun her türlü ulusal ayrıcalığına son vermektir. Bu koşullar gerçekleşmediği sürece, sorun çözülmeden sorun olarak kalır, bir dizi reformla sorunun ağırlığı belki hafifletilebilir, fakat yine de sorun çözülmüş olmaz.

Ne yazık ki, DTP 3. Olağanüstü Kongresi ise, egemen ulusun siyasal ayrıcalıkları kapsamına giren tüm sorunları tartışmanın dışında tutmaya özen gösterdi. Böylece Türk üst kimliğini tartışma dışı tutmuş ve Kürtler için gerçek bir siyasal özgürlük ve eşitlik istemini bir yana bırakmış oldu. Sonuç olarak devlet ve toplum yaşamının düzenlenmesinde siyaset alanı olduğu gibi Türk ulusal kimliğine bırakılıyor, ama kültürel alanda Kürt ulusuna bir alt serbesti alanı açılmak isteniyor.

Fakat Kürt sorunu “üniter yapıyı daraltmayacak” bir “dilsel, kimliksel, kültürel hak talepler”e dayalı anayasal reformlarla çözülemez. Zira Kürt sorunu derin tarihsel köklere dayalı kapsamlı bir siyasal sorundur. Sorun, Ortadoğu’nun en kadim halklarından biri olan Kürtler’in bugünkü ulusal kölelik statüsünden kurtulması sorunudur. Ulusların özgür, eşit ve kardeşçe ilişkiler içinde olmasının önündeki en temel engel ise, özel mülkiyet düzeni ve burjuva sınıf egemenliği sistemidir. Bu engeller aşılmadan, halklar özgür ve eşit olamaz, gönüllü birlik temelinde kardeşçe ilişkiler içinde yakınlaşıp kaynaşamazlar. DTP, kongresi vesilesiyle bir kez daha bu temel doğrunun fersah fersah uzağında olduğunu göstermiş bulunuyor.