16 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/40

  Kızıl Bayrak'tan
  Sağlıkta ve sosyal haklarda yıkım anlamına gelen SSGSS saldırısı bir yıldır yürürlükte.....
  Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı...
Kürt hareketini
tasfiyeye endeksli "açılım" da son perde!
İMF-Dünya Bankası karşıtı eylemler düzenin saldırganlığını arttırdı...
Temizöz davası sürüyor...
  Grevi tabanda örmek ve örgütlemek için göreve!
  Dink davasında yargılama oyunu
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Entes direnişinden...
  Güven Elektrikte işten çıkartma saldırısı yaşanıyor.
  Devletin Kürt açılımı-Ekim
  Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır
  YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım'da alanlara!
  Gençlik eylemlerinden...
  İMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul karararı - Volkan Yaraşır
  Türkiye-Ermenistan arası protokol imzalandı
  Dünyadan...
  Dersimin nefesi kesilmek isteniyor...
  Sermaye devleti katliamcı kimliğini örtbas edemez!
  Sınıf devrimcilerinden...
  Yaşayanlar anlatıyor
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım’da alanlara!

Kapitalizmin yaşadığı yapısal krizle birlikte saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönemdeyiz. Ortaya çıkan yeni krizle birlikte kapitalizm açmazlarıyla bir kez daha karşılaştı ve saldırganlığını arttırdı. Gençlik açısından da krizin sonuçlarının yakıcı bir şekilde hissedildiği bir süreçten geçiyoruz.

Son yıllarda gençlik sermaye düzeninin yoğun saldırılarıyla karşı karşıya kalıyor. Ekonomik saldırının boyutları her geçen yıl artıyor. Tek boyutlu ilerlemeyen bu saldırılar kuşkusuz yozlaştırma, baskı ve denetim ile birlikte çok yönlü olarak hayata geçirilerek yükselecek muhalefetin de önü kesilmeye çalışılıyor. Sermaye düzeni, üniversiteleri suskun toplum yaratmanın fabrikalarına dönüştürmüş durumda. Üniversite yaşamı boyunca çok yönlü saldırılarla karşılaşan gençlik, yaşamının geri kalanında da ekonomik saldırılar ve hak gasplarıyla karşı karşıya kalacağı için bu dönemde uygulanan sindirme uygulamalarının ne kadar karşılık bulduğu sermaye açısından çok önemlidir. Üniversitelerde düşüncelerini ifade etmek, hakkını aramak, tartışan sorgulayan bir insan olmak hatta ve hatta farklı bir görünüşe sahip olmak bile saldırıların veya sindirme politikalarının odağı olmanın nedeni olabiliyor. Son senelerde üniversitelerden yansıyanlar; yoğunlaştırılmış denetim mekanizmaları, polis ablukasında kampüsler, soruşturma ve cezalar, faşist, ulusalcı çeteler eliyle saldırılar…

Krizin bedeli öğrencilere de kesilmeye çalışılıyor!

Yazın ortasında harçlara yapılması planlanan zamlarla birlikte uzun senelerden sonra görece bir hareketlilik ortaya çıktı. Üniversitelerin kapalı olduğu bir dönem olmasına karşın gençlik tepkisini sokakta dile getirdi. Sokakta yükselen ses hedeflenen zamların yapılmasını engelledi.

Harçlara yapılması hedeflenen zamlar krizin bedelinin öğrencilere de kesilmeye çalışıldığını gösteren yakıcı örneklerden biriydi. Krizini aşmaya çalışan sermaye IMF ve DB gibi emperyalist kuruluşları İstanbul’da ağırlayarak işçi ve emekçilere dönük yeni yıkım politikalarını karara bağlamış oldu. Krizin toplumdaki tüm yansımaları bire bir gençliğin yaşamını ektilemektedir. Krizle birlikte artan işten çıkarmalarla işsizliğin geldiği oran, sistemin pembe düşlerinin yalanlığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Geleceğimizi karartanlara karşı yürüttüğümüz mücadelede “Harçlar kaldırılsın, eğitime ayrılan bütçe artırılsın!”, “Parasız eğitim istiyoruz!”, “Krizin faturasını ödemiyoruz! Krizin bedeli kapitalistlere!” şiarlarını yükseltmeliyiz.

Düzenin üniversitelerdeki eli ayağı YÖK’tür!

Kapitalizm ‘70’lerde yaşadığı krizden çıkmak için neo-liberal politikalara başvurdu. Türkiye’de ‘70’lerde yükselen muhalefetin karşısında bu yönlü adımlarını atamayan sermaye darbeye başvurdu. Darbenin ardı sıra dönüşümler hızlı bir şekilde hayata geçirildi. Bu politikalar, üniversitelere eğitimin ticarileştirilmesi saldırısı olarak yansıdı. Paralı eğitim uygulamalarının ve özelleştirmelerin önü açıldı.

12 Eylül ile birlikte üniversitelerdeki denetimi artırarak tek elde toplamak ve ticarileştirme adımlarını sıklaştırmak için 6 Kasım 1981’de YÖK kuruldu. O günden bugüne YÖK’ün icraatlarıyla üniversiteler ticarethane-kışla modelini oluşturmuş, toplumdan yalıtık alanlara tamamen dönüştürülmüştür. Eğitimin paralılaşmasının geldiği boyutla beraber işçi-emekçi çocuklarının üniversite hatta lise okuması bile her geçen gün zorlaşmaktadır.

Eğitimin ticarileşmesinden artan baskı koşullarına, işsizlikten geleceksizliğe, emperyalistlerin dünya halklarına dönük saldırganlığından “açılım” adı altındaki sahte politikalarla maskelenmeye çalışılan Kürt halkına dönük kudurganlığa kadar daha birçok yönüyle düzenin sömürüsünün yansımaları gençliğin karşısında duruyor. Önümüzdeki dönemde bu sorunlara karşı mücadele hattı oluşturmalı ve her söylemimizde, pratiğimizde sorunun temel kaynağı olan kapitalist sistemi hedefe çakmalıyız. Gençlik kitlelerine sorunun ana kaynağını göstermekten geri durmamalı, karşımızdaki sorunların bütünselliğini kavramalı ve kavratmalıyız.

Birçok üniversitede devrimci-demokrat öğrencilere, devrimci faaliyete karşı kullanılan soruşturma silahına karşı “Soruşturma ve cezalar geri çekilsin! Eğitim hakkımız gasp edilemez!” diyerek üniversitelerin baskıcı ve anti-demokratik yapısını teşhir etmeliyiz. Üniversitelerde “açılımın” sahte adımlarından biri olarak Kürt dili eğitiminin başlaması yönlü adımlar atılıyor. “Anadilde eğitim” talebinin gerçek çözümü için sözümüzü söyleyerek devletin hamlelerinin arka planını ortaya koymalıyız. Gençliğin hapsedildikleri karelerden çıkmalarını sağlamak için yaşadıkları sorunlardan doğru mücadele etmelerini sağlamakla birlikte bunu yaratan düzeni teşhir etmeliyiz. Kriziyle debelenen YÖK düzeninin gençliğe dayattığı geleceksizliğin karşısında kurtuluşunun bu düzende olmadığını her yönüyle ortaya koymalıyız. Toplumsal gündemleri veya yerellerin özgün sorunlarını sistematik ve ısrarlı bir çalışmaya dönüştürmeliyiz. Bu çalışmaları YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadele alanlarına taşımalıyız.

Birleşik ve geçmişin zaaflarını aşan bir 6 Kasım!

12 Eylül karanlığının mirası YÖK, aradan geçen 28 yılda eğitimin ticarileştirilmesiyle, üniversitelerin yüklendiği misyonla iyice teşhir olmuşken buna karşı yükselen muhalefet her geçen yıl gerilemektedir. Önümüzdeki 6 Kasım sürecini nasıl ele almak gerektiğini söylemeden önce son yılların eksikliklerini ortaya koymak gerekir. Son yıllardaki 6 Kasım tablolarına baktığımızda parçalılık en çok göze çarpan nokta. Ayrılma gerekçelerinin çoğunun politik değil de biçimsel tartışmalardan doğru olması da gençlik hareketi adına gelinen noktanın vahametini göstermektedir.

Son yılların 6 Kasım’larına baktığımızda protesto eyleminin ötesine geçemeyen bir tablo var. Haftaları bulan, birbirini tekrarlayan toplantılar, sonrasında biçimsel-politik ayrışmalar ve birkaç günlük çağrıya sıkışan bir eylem… 6 Kasım günü gerçekleşecek bir eyleme çağrı yapmanın ötesine geçemeyen bir “ön süreç” yaşanıyor. Bir süreç olarak örülemeyen, yerelle bağı kurulamayan parçalı eylemler bütünü olmaktan öteye geçemiyor.

Gençliğin gündemlerine söz söyleyen, YÖK’ü protesto eden bir yaklaşımla açıklama gerçekleşse de bunlar alanlara taşınamıyor. Gençliğin gündemlerinin yerellere taşındığı, yerel sorunların işlendiği ve yürüyen çalışmaların 6 Kasım alanına taşındığı bir süreç örülemiyor. Yerelde açığa çıkan sorunlara karşı tepkiler açığa çıkıp, yer yer kitleselleşen yerel eylemler örgütlenirken bunların 6 Kasım alanına taşınamaması geçmiş yılların ders çıkartılması gereken olumsuz örnekleridir.

Harç zammıyla ortaya çıkan süreç bir kez daha gençlik hareketinin ihtiyaçlarını ve sorumluluklarımızı hatırlatmıştır. En yakıcı olarak kendini hissettiren geniş gençlik kitlelerinin ortak bir zeminde hareket edebileceği birleşik bir örgütlülük ihtiyacıdır. Hareketin böylesi bir örgütlülüğe sahip olmaması sonucunda oluşan tepkiler parçalı kalmıştır. Öylesine ki parçalı ilerleyen süreçleri birleşik bir zemine çekme tartışmaları hayli uzun bir zaman almıştır. Kendiliğinden ortaya çıkan kimi tepkilere müdahalelerde de atıl kalınmıştır. Zamların geri çekilmesiyle de birçok örgüt bu süreçten yüz geri çevirmiştir. Süreci harç saldırısını aşan bir hatta bütünlüklü ele alıp birleşik bir mücadeleye dönüştürmek gerekirken zam sınırında bakmanın sonucu yön değiştirmeye neden olmuştur.

Gençlik hareketi açısından yaz dönemiyle birlikte ortaya konan tepkiyi ve krizle birlikte daha da artan saldırıları göz önüne aldığımızda hareketi ileriye taşıma sorumluluğuyla yol yürümeliyiz. Bize düşen sorumluluk ortaya çıkan dinamiği hareketi yükseltecek bir olanağa dönüştürmektir. Yaz boyunca harç saldırısına karşı sesimizi yükselttik. Krize çözüm bulma iddiasıyla İstanbul’a gelen IMF ve DB’ye karşı eylemlerimizle sokakları ısıttık. Saldırıların yoğunlaşmasıyla tepkilerin çoğaldığı, eylemlerin sıklaştığı, grev ve direnişlerin yaygınlaştığı bu dönemin gençlik hareketi açısından önemini görmeliyiz. Durgunluğu kırmanın, hareketi yükseltmenin manivelasını yaratma çabasıyla hareket etmeliyiz.

Gençlik açısından önemli bir gündem olan 6 Kasım’ı bu sene işlerken, 6 Kasım’a yürürken kendinden menkül bir eylem gününe sıkışmamasını sağlamalıyız. 6 Kasımların son yıllardaki tablosunu kırabilmeli, birleşik bir 6 Kasım örgütlemeli ve ön süreciyle beraber 6 Kasım’a yürüyüp sonrasına taşıyabilmeliyiz.

Ekim Gençliği

(Ekim Gençliği’nin Ekim 2009 tarihli 120. sayısından alınmıştır…)