22 Mart 2013
Sayı: KB 2013/12

 Kızıl Bayrak'tan
Newroz dönemecinde “İmralı süreci”
Bosch’ta geçen bir yılın ardından
Sınıfa karşı sınıf bilinciyle örgütlü mücadeleye!
Sendikal harekette
büyük tasfiye dalgası
Hapishanelerde 12 Eylül’e rahmet okutacak uygulamalar
İzmir ÇHD Başkanı Av. Hüseyin Korkmaz ile konuştuk
Bijî Newroz, bijî sosyalizm!”
Newroz ateşi dört bir yanda harlandı
Kurultay hazırlıkları sürüyor
Beyanname işçi ve emekçilere açıldı!
Sınıf hareketinden
Metal TİS’lerinde uyuşmazlık!

Siyasal mücadele ve devrimci şiddet - H. Fırat

Kimyasal başlıklı
füze saldırısının ardından
Suriye’ye ABD vatandaşı “başbakan!”
Emperyalist işgalin 10. yılında
Dünyada işçi ve emekçi eylemleri
Özgür yarınlar sosyalizmde!
Faşist çeteler iş başında!
Faşist saldırılara ve
polis terörüne geçit yok
Kadına yönelik şiddet
dünyanın her yerinde!
Cinayeti gördük...
Ahmet Yıldız katledildi!
Kızıldere bir savaş çağrısıdır!
Dikmen’de yıkım saldırısı tırmandırılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İzmir ÇHD Başkanı Av. Hüseyin Korkmaz ile konuştuk...

“Her sınıf kendi göbek bağını kendisi keserek özgürleşebilir”


İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Şube Başkanı Av. Hüseyin Korkmaz ile 4. Yargı Paketi üzerine konuştuk...

- Uzun zamandır gündemde olan 4.Yargı Paketi açıklandı. Siz bu yargı paketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu yargı paketi için çok büyük bir beklenti yaratıldı.Fakat burada içerik olarak hiçbir beklentiyi karşılamıyor. Burada hükümetin de birçok kez dile getirdiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) Türkiye’ye yönelik olarak açılan çok dava var. Türkiye bu alanda 1. sırada bulunuyor ve bu Türkiye’nin imajı konusunda sıkıntı yaratıyor.

Bu yargı paketinin içeriğine baktığımızda dışarıya yönelik imaj ve mesaj verme kaygısı olduğunu görüyoruz. Fakat içerdeki somut duruma yönelik hiçbir düzenleme getirmiyor. Hak ve özgürlükler yönünden bir rahatlama getirmiyor. Burada yargılamalar, tamamen hâkimlerin yorumlarına bırakılıyor, yani çok lehe bir durum varmış gibi yaratılsa da uygulayıcısının elinde kişi hak ve özgürlükleri açısından çok sıkıntılı durumlara yol açacak bölümler var. Zaten şu ana kadar çıkan yargı paketlerinde de hep aynı özellik göze çarpıyor.

Örnek verirsek, cebir ve şiddet kriteri getiriliyor 220. maddeye ek olarak. Buna karşılık mahkemelerde, terör örgütü lideri övgüsünde bulunmak, slogan atmak, mesela İbrahim Kaypakkaya hakkında slogan atmak suç kabul ediliyor. Dolayısıyla bunun silahlı terör örgütünü övmek anlamına geldiği ve bununla da kendiliğinden cebir ve tehdit içerdiği vurgusu yapılarak mahkemelerce de bu şekilde yorumlanarak cezalar veriliyor. Dolayısıyla aynı yargılama sistematiği devam ettiği sürece 4. Yargı Paketi'nin getirdiği cebir ve şiddet kriteri hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Gerçekten hak ve özgürlükler açısından düzenleme yapılmak isteniyor ise terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Türk Ceza Kanununun (TCK) düşünce ve ifade özgürlüklerini kısıtlayan maddeleri değiştirilmelidir.

Yine değişiklik yapılan madde 6 var. Burada söylenen şu: “terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi,1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yan oranında arttırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesi iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır.

a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması,

b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde; örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması yada taşınması, slogan atılması, ses cihazları ile yayın yapılması, terör örgütüne ait amblem, resim veya işaret üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.”

Bu maddenin a ve b fıkralarında yoruma açık, keyfi ve tehlikeli sonuçlar doğurabilecek düzenlemeler var. Yani bir insan “terör örgütüne” ait olduğunu bilmeden o amblemi takarsa ya da marşını söylerse terör örgütü üyesi muamelesi görecek. Bu derecede keyfi yoruma açık bir maddedir. Bir diğer madde ise madde 10’dur. Burada deniliyor ki “ madde 10, askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik ve telkinde bulunanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir.”

Bu maddeye örnek verirsek, yarın bir savaş başlarsa “savaşa hayır” , “orduya katılma, savaşma” gibi telkinlerde bulunan kimselerin bu madde kapsamında cezalandırılabileceği durumlar doğurabilecektir.

-Bu yargı paketinin daha önce ki yargı paketlerinden farkı nedir?

- Aslında genel olarak diğerlerinden pek farkı yok. Diğer çıkan düzenlemelerde de birçok beklenti vardı. Fakat bu çıkan paketlerin paralelinde verilmiş olan mahkeme kararlarında hiçbir iyi yönde düzenleme olmadı. O yüzden 4. Yargı Paketi’nden de biz bir şey beklemiyoruz. Daha öncekiler ve şimdiki yargı paketleri düşünce, ifade özgürlüğüne yani siyasi tutsak dediğimiz kesimlerin, şu an hapishanelerde olanların dışarı çıkması yönünde çok büyük bir beklenti yok. Hatta siyasi tutsakların sayısının artması da mümkün. Çünkü KESK’e ve ÇHD’ye yönelik yapılan operasyonların da gösterdiği gibi yargı paketleri bizlere bir çözüm sunmuyor. Çözüm ancak sosyalistlerin, devrimcilerin özgürleşmesi için ancak onların politik mücadelesiyle olacaktır. Tarih bize göstermiştir ki, her sınıf kendi göbek bağını kendisi keserek özgürleşebilir.

Kızıl Bayrak / İzmir

 

 

 

 

Baro’da Olağanüstü Genel Kurul

 

İstanbul Barosu'nun Olağanüstü Genel Kurulu AKP'ye karşı mücadelenin ve ÇHD'ye karşı yürütülen operasyona duyulan tepkinin kürsüsü oldu. Genel kurulda, ulusalcı söylemin şovenist "hassasiyetleri" de her aşamada hissedildi.

Katılımın yüksek olduğu kurul, İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın konuşmasıyla başladı. Kocasakal, avukatlara yönelik saldırılara karşı direneceklerini, açılan davadan onur duyduklarını belirtti. Kocasakal konuştuğu sırada ÇHD üyeleri, "Devrimci avukatlar onurumuzdur!" yazılı kartonlar kaldırdılar ve tutuklu avukatların resimlerini açtılar.

Genel Kurul’da Haber Vaktim muhabiri de provokasyon girişiminde bulundu, kürsüye çıkarak konuşma yapmak istedi ancak salondaki avukatların yuhalama ve ıslıklarla protesto etmesi üzerine salondan çıkartıldı.

Genel Kurul'a gerek Türkiye, gerekse Avrupa Baroları'ndan katılımın genişliği dikkat çekti. Yurtdışı katılımcılarının bir kısmına bu bölümde söz verildi. Genel kurulda ayrıca Çağdaş Avukatlar Grubu, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubui, Katılımcı Avukatlar Grubu adına konuşmalar gerçekleştirilirken Özgürlükçü Hukuk Platformu adına Av. Fırat Epözdemir söz aldı ve "Baro, 46 avukat KCK operasyonu adı altında tutuklanırken sesini çıkarmamıştı, biz bu aynı hataya düşmeyeceğiz" dedi.

Katılımcıların ulusalcı çoğunluğu Epözdemir'in konuşmalarını ıslıklarla protesto etmeye kalkıştı, oturduğu yerden hakaret eden avukatlar olduğu gözlemlendi. Bunun üzerine salonda kısa süreli bir arbede yaşandı. Epözdemir tepkilere rağmen konuşmasını devam ettirdi ve en sonunda bütün salonun Newroz Bayramı'nı kutlayarak konuşmasına son verdi.

Epözdemir'den sonra salonda ÇHD'nin hazırladığı, son süreci anlatan "Susmadık, susmayacağız!" başlıklı sinevizyon gösterildi. Salonda büyük bir coşku yaratan film gösterildiği esnada, sloganlar atıldı, yine ÇHD üyesi avukatlar "Devrimci avukatlar onurumuzdur!" yazılı kartonları kaldırdılar. Sinevizyon gösteriminin ardından salonda "Baskılar bizi yıldıramaz!", "ÇHD susmadı, susmayacak!" sloganları atıldı. Gösterimden sonra ÇHD adına Av. Güray Dağ söz aldı ve önce, Kandıra'daki tutsak avukatların mektubunu okudu. Dağ da "Baro bilmelidir ki, 2011'de Kürt meslektaşlarımıza yapılan operasyon esnasında tutum almış olsaydı, ne ÇHD operasyonu olurdu, ne de kendisi bu dava ile karşılaşırdı" vurgusunu yaptı.

İstanbul Barosu yönetimi açısından başarılı geçtiği gözlemlenen Genel Kurul, adeta bir gövde gösterisi oldu. Ancak Kürt avukatlara yönelik saldırgan ve dışlayıcı tutum ve söylemler, İstanbul Barosu Yönetimi'nin ideolojik duruşu ve şovenist kimliğinin bir tezahürü olarak bir kez daha açığa çıkmış oldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul