22 Mart 2013
Sayı: KB 2013/12

 Kızıl Bayrak'tan
Newroz dönemecinde “İmralı süreci”
Bosch’ta geçen bir yılın ardından
Sınıfa karşı sınıf bilinciyle örgütlü mücadeleye!
Sendikal harekette
büyük tasfiye dalgası
Hapishanelerde 12 Eylül’e rahmet okutacak uygulamalar
İzmir ÇHD Başkanı Av. Hüseyin Korkmaz ile konuştuk
Bijî Newroz, bijî sosyalizm!”
Newroz ateşi dört bir yanda harlandı
Kurultay hazırlıkları sürüyor
Beyanname işçi ve emekçilere açıldı!
Sınıf hareketinden
Metal TİS’lerinde uyuşmazlık!

Siyasal mücadele ve devrimci şiddet - H. Fırat

Kimyasal başlıklı
füze saldırısının ardından
Suriye’ye ABD vatandaşı “başbakan!”
Emperyalist işgalin 10. yılında
Dünyada işçi ve emekçi eylemleri
Özgür yarınlar sosyalizmde!
Faşist çeteler iş başında!
Faşist saldırılara ve
polis terörüne geçit yok
Kadına yönelik şiddet
dünyanın her yerinde!
Cinayeti gördük...
Ahmet Yıldız katledildi!
Kızıldere bir savaş çağrısıdır!
Dikmen’de yıkım saldırısı tırmandırılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Emperyalist işgalin 10. yılında...

Irak halen kan gölü!

 

Emperyalist orduların Irak’ı işgali üzerinden on yıl geçti, ancak ülke halen bir kan deryası. İşgalin onuncu yıldönümü olan 19 Mart’ta başkent Bağdat’ta sabah saatlerinde peş peşe meydana gelen patlamalarda, aralarında çocukların da bulunduğu 60’a yakın kişi hayatını kaybederken, 100’ü aşkın kişi de yaralandı.

Patlayıcı dolu araçları sabah iş ve okula gidiş saatlerinde havaya uçuran kökten dinci katiller, bir ilkokulu da hedef aldılar. Patlamalar bir ilkokul, halk pazarı, kalabalık caddeler ve bazı devlet kurumlarına yakın yerlerden gerçekleşti. Saldırıları üstlenen El Kaide’nin Irak’taki uzantıları, bunun bir başlangıç olduğu tehdidini de savurdular. Nitekim saldırıdan bir gün sonra da Bağdat’ta iki patlama meydan geldi. Ölü ve yaralı sayısı toplam 30’u geçti…

Emperyalist ordular sadece yakıp yıkar

Bu vahim tabloyu Irak’a miras bırakan, kuşkusuz ki, emperyalist işgaldir. Zira işgal orduları Irak devlet yapısını parçalayarak, merkezkaç kuvvetlerin sızmasına elverişli alanlar oluşturdular. Siyasal sistemin etnik ve mezhepsel temele dayalı bir şekilde yeniden dizayn edilmesini dayatan işgalciler, yapay ayırımların zeminini güçlendirmekle kalmadı, el Kaide’nin cellatlarına da geniş bir hareket alanı sağladı. Son günlerde Bağdat’ta gerçekleşen patlamalar, işgal nezaretinde kurulan yönetimin acizini ortaya koymakla kalmıyor, ülkeyi parçalamak isteyen dinci çetelerle Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi ağababalarının Irak’ın içişlerine nasıl da karışabilme fırsatı yakaladıklarını da gösteriyor.

Devlet cihazı parçalanıp yerine yenisi inşa edilmediği için, Irak, silahlı çeteler ve kökten dinciler için adeta bir mıknatıs haline dönüştü. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi Amerikancı bölge devletlerinin istihbarat örgütleri Irak’ta cirit atarken, ülke, bölgesel güçlerin hesaplaşma arenasına dönüşme noktasına gelmiş görünüyor. Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin, son saldırılardan dolayı bazı bölge devletlerinin istihbarat örgütlerini sorumlu tutması, gerici güç odakları arasındaki hesaplaşmanın fiilen de başladığına işaret ediyor.

İşgalin ağır yıkımının, etkisi uzun yıllar boyunca hissedilecek sonuçlarından biri de altyapı sisteminin önemli ölçüde tahribata uğraması ve hem sanayi hem tarım işletmelerinin büyük oranda yıkımdan paylarına düşeni almalarıdır. İşsizlik ve yoksulluğun doruğa çıkması, işgalin Iraklı emekçilerin başına musallat ettiği belalardan biri oldu.

Sosyal hizmetler sistemi iflasın eşiğine sürüklendi

Irak eğitim, sağlık, barına gibi temel hizmet alanlarında bölgenin ileri devletlerinden biri idi. Eğitim ve sağlığın hem bedava hem yaygın olması, Irak’ta okuma/yazma oranının yüksek olmasını sağlayabilmişti. Saddam Hüseyin yönetimi zorba olsa da, sosyal alanlarda başarılara imza atabilmişti.

İşgalin ardından ölümün kol gezdiği bir ülke haline gelen Irak’ta, sosyal hizmet alanı yerle bir edildi. Halen okula gidemeyen çocukların oranının %20’lerin üzerinde olduğu belirtiliyor. Savaşın en ağır yükünü çeken kadın ve çocuklar için ülke bir cehenneme çevrildi. Yetim çocukların sokaklara taştığı, dul kadınların zindanı andıran bir yaşama mahkum edildiği koşullar, -ki, bunların sayıları milyonları buluyor- emperyalist işgalin Irak halklarının başına sardığı korkunç belalardan biri oldu.

Eğitim, sağlık, barınma, beslenme, çalışma ve yaşam koşullarında görülen dramatik gerileme, emperyalist işgalin barbar yüzünü gösteren çarpıcı örneklerden birini oluşturmaktadır.

Bilimsel-düşünsel birikime karşı sistematik imha

Emperyalist/siyonist güçlerin bir planı olan işgalin, Irak’ı, kelimenin gerçek anlamında ortaçağ karanlığına sürüklemeyi hedeflediğini gösteren bir diğer kanıt, ülkenin düşünsel, bilimsel, siyasal, akademik birikiminin taşıyıcıları olan bilim insanları ve akademisyenlerin sistematik bir şekilde katledilmesidir.

Bu vahşi kıyımın, 2 bine yakın kişinin hayatına mal olduğu, bir o kadarını da ülkeden kaçmak zorunda bıraktığı tahmin ediliyor. Irak’ı bir çeşit “beyinsiz beden” durumuna sürüklemek isteyen emperyalist/siyonist güçlerin bu insan kıyımı, tarihte eşi az görülen bir vahşet örneğidir. Alt yapının, sosyal hizmet alanlarının tahrip edilmesi ve düşünsel-bilimsel birikimin taşıyıcılarına karşı yürütülen sürek avı, Irak’ı ortaçağ karanlığına sürükleme niyetinin çarpıcı örnekleridir.

Toplumsal dinamiklerin sakatlanması

İşgalciler, petrol üretim ve dolum tesisleri dışında hiçbir şeyi korumadılar. Tersine, birçok işletmeyi bizzat işgalci güçler tarafından tahrip edildi. İşsizliğin bir dönem %40’lar düzeyine fırlamasına yol açan bu yıkım, Irak işçi sınıfının belli oranda nicel ve nitel açıdan güç kaybetmesine neden oldu.

Bir ülkedeki en önemli toplumsal gelişim dinamiklerinin başını işçi sınıfı çeker. Bu hem işgale karşı mücadele hem etnik, dinsel, mezhepsel türden yapay ayrımların yayılmasının önünü kesmek açısında kritik bir önem taşır. İşçi sınıfını hem nicel hem nitel açıdan zayıflatan emperyalist işgal, Irak’ın toplumsal gelişme dinamiklerini önemli ölçüde zayıflatarak, ileriye doğru gelişimi, önemli ölçüde yavaşlatmıştır.

Tablonun vahameti belirgin olsa da, bir halkın dinamiklerini kontrol altında tutmak kolay değil. İşgale, destekçilerine ve ortaçağ karanlığını dayatan gerici zihniyete karşı mücadele geliştiğinde, toplumsal sorunların çözümünün önündeki engeller de ortadan kaldırılacaktır.

 

 

 

 

DB işçileri kazandılar

Magdeburg, Halle, Dessau ve Burgenland çevresinde çalışan Alman Demiryolu (DB) işçileri 26 Şubat’ta grev başlattılar. Greve giden işçiler talaplerini ücret artışıyla sınırlamadılar, aynı zamanda çalışma sürelerinin kısatılması taleplerini de ileri sürdüler. Almanya’da, uzun zamandır çalışma süresinin kısatılması için mücede verilmiyordu. DB çalışanları, grev talepleri arasında ücretler düşürülmeden çalışma süresinin düşürülmesi taleplerini de yeniden bayraklaştırdılar. Kararlı ve direngen mücadele kısmi de olsa başarıyı getirdi. İşçiler ücret artışı kazanmanın yanı sıra çalışma saatlerinin kısltılmasını da başardılar.

Çoktandır unutulan çalışma sürelerinin kısaltılması ve cumartesileri işgünleri olmaktan çıkartma mücadelesinde DB işçilerinin elde ettikleri başarı, kapitalist sistemin kendi krizinin yıkıcı sonuçlarını işçi sınıfı ve büro emekçilerinin omuzlarına yıkma saldırısına karşı tutulacak yolu aydınlatttı.