5 Ağustos 2016
Sayı: KB 2016/29

Emperyalizme / NATO’ya muhalefetin yolu, kapitalizme ve dinci-gericiliğe karşı mücadeleden geçer
“Demokrasi nöbetleri”; gösterdikleri ve görevler
‘Demokrasi’ masallarına karnımız tok!
Her daim OHAL koşulları
AKP’ye karşı mücadelede devrimci perspektif yaşamsaldır
Paralel yürüyüp dikey kesişenler...
Düzenin iç krizine karşı, devrimci sınıf mücadelesi!
Türkiye’de dinsel gericilik - H. Fırat
Tarih işçi sınıfını iktidara, sınıfın öncülerini göreve çağırıyor!
Kamu emekçilerine dönük saldırılar boyutlanıyor
OHAL ile “sözleşmeli öğretmenlik” geri geldi!
“OHAL”de mücadeleye!
Emekçi kadınların özgürlüğü gerici çıkar çatışmalarında değil, mücadelede
DGB II. Yaz Kampı iptal edildi!
Dışarıda emperyalist saldırganlık ve savaş, içeride polis devleti uygulamaları
Körfez şeyhleri “AKP atı”na oynamaktan vaz mı geçti?
Sürgün edilen devrimci tutsaklara işkence
İşçi sınıfının “General”i
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sürgün edilen devrimci tutsaklara işkence

 

Darbe girişiminin ardından tutsaklara yönelik baskı ve saldırılarını arttıran sermaye devleti, Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde devrimci tutsakların görüş hakkını da gasp etti.

1 Ağustos günü görüşe çıkarılmayan DHKP-C’li kadın tutsaklar, görüş hakkının gaspına, kitap yasaklarına ve sohbet hakkının uygulanmamasına karşın eylem yaparak koğuşları ateşe verdi. Eylemin ardından devrimci tutsaklar gece yarısı Silivri 9 No’lu Hapishanesi’ne sürgün edilirken burada da işkence ile karşılandılar.

Müvekkillerini ziyaret etmek için Silivri Hapishanesi’ne giden Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatları, tutsaklara ağır işkence ve tacizde bulunulduğunu bildirdi. Avukatlar müvekkilleriyle görüştürülmezken, ziyaretten çıkan diğer tutsak yakınları, içeride içerden yoğun işkence sesleri geldiğini belirttiler.

Avukatlara saldırı

İşkenceye maruz kalan tutsaklarla görüşene kadar hapishaneden ayrılmayacaklarını belirten HHB üyeleri Av. Özgür Yılmaz ve Av. Şükriye Erden de saldırıya uğradı. İki avukat zorla, sürüklenerek hapishane dışına çıkarıldı ve boş bir araziye götürülerek bırakıldı.

Sayımlarda işkence

Darbe girişiminin ardından Sincan F Tipi Hapishanesi’nden Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’ne sürgün sevkle yollanan devrimci tutsaklar da, sevk sırasında ve sonrasında darp ve işkenceye maruz kaldılar.

Ekim Hukuk Bürosu’ndan Av. Zeycan Balcı Şimşek, müvekkillerinin yaşadığı saldırıları Kızıl Bayrak’a anlattı.

Darbe girişiminin ikinci gününde devrimci tutsaklara askeri sayım dayatmasında bulunulduğunu belirten Şimşek, bunu kabul etmeyen Sincan F Tipi Hapishanesi’ndeki devrimci tutsakların gardiyanların saldırısına uğradığını söyledi. Özellikle ilk sürgün sevklerin ardından devrimci tutsakların sayıca azalmasıyla saldırıların dozunun daha da arttığını ifade etti.

Sürgün sevkler sırasında tutsaklara saldırı

Av. Şimşek’in verdiği bilgiye göre, Sincan F Tipi Hapishanesi’nden Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’ne zorla sevk edilen tutsaklar bu süreçte sistematik işkenceye maruz kaldılar. TKİP dava tutsağı Onur Kara’nın da aralarında bulunduğu devrimci tutsaklar, sürgün sevki kabul etmedikleri için yürümeyeceklerini belirtmeleri üzerine gardiyanlar tarafından zorla ring araçlarına bindirildiler. Hapishane koridorlarında yerleri ıslatan gardiyanlar, tutsakları sürükleyerek, tekme ve yumruklarla darp ederek ring araçlarına bindirdiler.

İşkence Tekirdağ’da da sürdü

Devrimci tutsaklar Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde de işkenceyle karşılaştı. Çıplak aramanın onursuz bir uygulama olduğunu belirterek kabul etmeyen tutsaklar saldırıya uğradı. Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde aynı hücreye konulan komünist tutsaklar Onur Kara ve Özgür Karagöl, burada da türlü baskılarla karşılaştı. Pis bir hücreye konulan komünist tutsaklara temizlik malzemeleri verilmedi. Sürgün sevk sırasında alınan eşyaları kendilerine verilmedi. Paraları hesaplarına yatırılmadı.

Av. Şimşek, ziyaret ettiği müvekkili Onur Kara’nın üstündeki giysilerin saldırılar nedeniyle yırtıldığını, eşyaları verilmediği için elbiselerini değiştiremediğini belirtti.

Gardiyanlar tutsağın parmağını kırdı

Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde de sayımları işkence seanslarına çeviren gardiyanlar, burada da tutsaklara saldırdı. Sayım sırasında eli cebinde bulunan tutsaklardan Ercan Akpınar, gardiyanların dayatmalarına karşı “Burası askeriye değil, istediğimiz gibi sayım veririz” demesiyle gardiyanların saldırısına uğradı. Havalandırma kapısından hücreye giren gardiyanların da dahil olduğu saldırıda İsmail adlı tutsağın parmağı kırıldı.

Yine Tekirdağ’da DHKP-C’li tutsaklar gardiyanlar sayıma geldiklerinde hücrenin üst katından “Biz buradayız. Bir gardiyan gelip saysın” demelerinin ardından saldırıya uğradılar ve darp edilerek aşağıya indirildiler.

 

 

 

 

Tekirdağ’a sürgün sevk edilen TKİP dava tutsaklarından mektup

 

Sevgili Kızıl Bayrak emekçileri, yoldaşlar;

Öncelikle hepinizi sevgi ve selamlarımla sımsıkı kucaklıyorum. Bildiğiniz üzere Sincan 1 No’lu F Tipi ve 2 No’lu F Tipi’nde yaşanan sürgünlerden sonra buraya, Tekirdağ 2 No’lu F Tipi’ne getirildik. Sincan 1 No’luda kalan az sayıdaki tutuklu ve hükümlülerden oluşan siyasi tutsakların hepsi de 30 Temmuz itibariyle buraya getirilmiş oldular. Şu an C-92’de ben, Ercan Akpınar, Murat Güneş, Onur Kara ve Ankara’da tutuklanan Halkevi’nden Tayfun Yıldırım birlikte kalıyoruz. Sincan 1 No’luda son dönemde artan baskılar son sürgün edilen 21 kişilik gruba darplara ve şiddete dönüşen bir hal aldı. Şu an sadece P/C’den Rabbena Hanedar F1’de tutuluyor Sincan’da. Ki hapishane idaresinin bunu bilinçli ve planlı yaptığı açıktır.

Aynı şekilde son sürgünle getirilen (hem 2 No’ludan hem 1 No’ludan) 84 civarı tutuklunun büyük bir çoğunluğu, yerleştirildikleri Tekirdağ 2 No’lu F Tipi’nde de benzer baskıları yaşamaktadır.

Bu konuda hem kamuoyunun bilgilendirilmesi hem de buradaki devrimci tutsakların yaşadıkları sorunları öğrenmek için gerekli hukuki desteğin sağlanması için avukatların bizleri ziyaret etmesi “acil” bir ihtiyaçtır. Bu konuda gereken ilgi ve duyarlılığı göstereceğinizden eminiz. Çalışmalarınızda başarılar diliyor hepinizi sımsıkı kucaklıyoruz.

Selam ve sevgilerimizle

01.08.2016
Onur Kara - Özgür Karagöl
Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi

 

 

 

 

Hiroşima'da hala ölüm doğuyor

 

1 Eylül 1939'da Almanya Polonya'ya saldırır ve II. Emperyalist Paylaşım Savaşı başlar. Dünya pazarına egemen olmak isteyen Nazi Almanyası, kısa bir süre içinde Kıta Avrupası'nın tamamını işgal eder. Batı sınırlarını güvenceye alan Nazi Almanyası asıl hedefine, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne 1941 Haziran'ında yönelir. Almanya'nın iki haftalık süre biçtiği Sovyetler yüksek teknolojiye sahip Alman ordusunu yener.

Savaşta üstünlük sağlayan ve ilerleyen Soyetler Birliği gerçeğine karşı Almanya batılı emperyalistlerin Sovyetlerden önce Berlin'e ulaşması için elinden geleni yapar. ABD ve İngiltere tüm savaş boyunca iki tarafın gücünün tükenmesini bekler, zira son kertede bu savaştan kazançlı çıkmanın yollarını aramaktadırlar.

2 Mayıs 1945'te Sovyet Birliği Berlin'i tamamen ele geçirir ve Alman parlamento binası Reichstag'ın tepesine kızıl bayrağı çeker. Avrupa'da savaş bitmiştir, sadece Japonya direnmektedir. Asya kıtasını denetim altına almak isteyen, ABD emperyalizmi, 6 Ağustos 1945'te teslim olacaklarını bildirmelerine rağmen Japonya'ya atom bombası atar. 9 Ağustos'ta ise ikinci bir atom bombası daha atılır. 2 Eylül 1945'te Japonya'nın teslim anlaşmasıyla birlikte savaş biter.

Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombasıyla bir milyon derecenin üzerindeki ateş topu, sadece insanları değil evleri, ağaçları, kısacası bütün hayatı yok etti. Sağ kalanlarsa her doğan gün parça parça ölmeye mahkum edildi.

İlk atom bombasının yapılışına katılan bir bilim adamı yıllar sonra, bu ağır yıkımın ardından şu sözleri sarf edecektir:

Nagazaki üzerine atılan ilk bombaya ellerimle dokundum. Derin bir suçluluk hissi duyuyorum ve insanlığa karşı bir cinayetin hazırlanışında rol oynamış olmaktan utanç duyuyorum. Nasıl oldu da bu görevi yerine getirmeyi kabul ettim?

Bilim için bilim!’ yanlış felsefesine inanıyordum da ondan. Bu felsefe modern bilimin zehridir. Bilimi toplumsal yaşamdan ve insanlardan ayırmak demek olan bu yanılgı yüzündendir ki savaş sırasında, atom bombası yapımında çalışmaya sürüklendim. Bilgin olarak kendimizi “salt bilime” vermemiz gerektiğini ve geriye kalanın da mühendislerin ve devlet adamlarınınn işi olduğunu düşünüyorduk. Beni fildişi kulemden çekip çıkarmak ve bana salt bilimin olmadığını ve bilimin ancak insanlığın çıkarına hizmet ettiği ölçüde bir anlamı olduğunu anlatmak için Hiroşima ve Nagazaki bombardımanları faciasının gerekmiş olduğunu söylemeye utanıyorum.”

 
§