7 Nisan 2017
Sayı: KB 2017/14

AKP iktidarının faşist dikta dayatmasını püskürtelim!
Sandıkta ‘Hayır’ı, sokakta mücadeleyi örgütleyelim!
Sermayenin gözü 17 Nisan’da!
Kamu kaynakları ‘Evet’in hizmetinde!
İhraç Kurultayı’ndan yansıyanlar
Bağımsız-Sen, DİSK Tekstil’e katılma/birleşme kararı aldı
Tarihe düşülen not
Bürokratik kasta karşı taban örgütlülükleri ve fiili-meşru mücadele
Patronlar kazanıyor, işçiler kaybediyor
Sermayenin karanlığına karşı tek seçenek yeni Ekimler’dir!
Kadınların eşitlik mücadelesi ve kadın işgücünün özgürleşmesi
Çürümüş, tükenmiş, kokuşmuş bu düzene HAYIR!
Fırtınalı dönemlere gençliğin enerjisi ile hazırlanalım
300 OSB’de 300 teknik kolej
Ya işçi sınıfıyla birlikte kazanacağız ya da yok olacağız!
Fırat Kalkanı harekatı sona erdirildi
Suriye’de değişen güçler dengesi ve güncel gelişmeler
Hapishanelerde gerçek yasa sınıf mücadelesidir
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fırtınalı dönemlere gençliğin enerjisi ile hazırlanalım

 

Referandum sürecinde AKP iktidarının gençlere yönelik özel bir stratejisi olduğu görüldü. Buna oylanacak anayasa değişikliğiyle seçilme yaşının 18’e indirileceği maddesi maddesi üzerinden yaptıkları propagandayla tanıklık ettik. Öte yandan Başbakan Binali Yıldırım gençlere özel mektuplar göndererek referandumda ‘Evet’ demeye çağırıyor, liseliler AKP gençlik kolları tarafından özel olarak geziliyor, ‘Evet’ kampanyası için öğrenciler otobüslerle etkinliklere, mitinglere götürülüyor vb...

Toplumsal mücadele içinde gençliğin önemli ve dinamik gücü yadsınamaz. İktidar güçlerinin de gençliğin bu potansiyeline yönelik çalışmalara yoğunlaşması doğaldır. Hele de ülkenin yakın gelecekteki kaderini belirleyecek bir referandumda bu daha da önem kazanmaktadır. Zira öncesinde düzenin ezberini bozan bir Haziran Direnişi deneyimini yaşamış AKP iktidarının, gençliğe özel yoğunlaşmasının “anlaşılır” bir yanı vardır.

Bilindiği gibi Haziran Direnişi’nde gençliğin enerjisi özel olarak öne çıkmış, “Y kuşağı” diye tabir edilen bu gençlik sokaklarda, barikatlarda önemli bir direnişe imza atmıştır. Benzer şekilde işçi sınıfının uzun süreli durgunluğunu, yarattıkları fırtına ile bozan metal işçilerinin direnişinde de genç işçilerin enerjisi unutulmamalıdır. Yine işçi sınıfı açısından örnek bir direniş teşkil eden Greif Direnişi'nde de genç işçilerin önemli yer tuttuğunu belirtmek gerekmektedir. İster işçi, ister öğrenci olsun gençlik sokakta verilen toplumsal mücadeleler içinde her zaman özel bir rol oynamıştır. Buna son 8 Mart eylemlerinde sokağa çıkan kadınların önemli oranda genç kesimlerden oluştuğunu da eklemek gerekmektedir. Dünya deneyimlerine baktığımızda da bu böyledir. Son güncel örnekler olarak ABD’de Trump karşıtı eylemlerden, Rusya’da despotik rejime karşı sokağa çıkma iradesi gösteren gençliğe kadar bir dizi yerde mücadele, gençliğin enerjisi ile var olmaktadır.

Tarihsel açıdan da geçmiş toplumsal mücadele ve devrimlerde gençlik belirleyici ve önemli olmuştur. Bundandır ki Lenin, “Bizler, daima devrimci sınıfın gençliğinin partisi olacağız” demiştir. Toplumsal bir devrim hedefi açısından sınıfın genç kuşaklarını örgütlemenin belirleyiciliği ortadadır.

Güncel plana dönersek, referandum çalışmaları ve sonrasında artması muhtemel toplumsal hareketlikliler içinde gençliğin belirleyici olacağı ortadadır. Bu nedenle bu mücadele potansiyelini açığa çıkarmak ve açığa çıkanı örgütlemek oldukça önemli bir görevdir.

Yine bu süreçte Meslek Liseleri Kurultayı'nın örgütleniyor oluşu ise ayrı bir önemdedir. Zira sınıfın gençlik rezervi oralarda yetişmektedir. Sermayenin büyük yatırımlarla meslek liselerine yoğunlaşması ve “memleket meselesi” diyerek önemini ortaya koyması da bundandır. Bu açıdan sınıf içinde güç olabilmek için genç işçileri örgütlemek gerektiğini vurgulamak abartı olmayacaktır.

Meslek liselerine yoğunlaşma gerekliliği işin bir boyutudur. Diğer yandan genç işçilerin sorunlarına yönelik özel politikalar örgütleyebilmek de gerekmektedir. Genç işçiler kapitalistlerin yoğun sömürüsü altındadır. Buna karşı çıkma potansiyelleri kimi zaman “başka bir iş bulur, giderim” rahatlığına heba edilebilmektedir. Ancak kimi zaman da genç işçiler daha gözü pek, daha cesaretli davranabilmekte, eylemsel süreçlerde öne çıkmaktadırlar. Öte yandan teknolojiye yakınlıkları ve sosyal medyanın etkisi ile farkındalık oranları daha gelişkin olmalarını da eklemek gerekir. Metal Fırtına döneminde MESS’in “Y kuşağı” diye tabir edilen bu yeni gençlik kuşağının farkında olarak hareket ettiğini de belirtmek gerekir.

Özetle gelecek fırtınalı dönemlere hazırlanmak için gençliği örgütlemenin önemi ortadadır. Gerek işçi gençlik gerekse öğrenci gençlik arasında bugünden yapılan her çalışma, verilen her emek yarının fırtınalı günlerine önemli bir hazırlıktır. Bu bilinçle çalışma alanlarında gençliğin örgütlenmesinin özel önemi gözeterek yoğunlaşılmalıdır. Gençlik her alanda bir adım öne çıkmalıdır, zira gelecek onlarındır!

 

 

 

 

Geleceğimiz sınav sistemine sığmaz!

 

İlkokuldan liseye ve üniversiteye uzanan eğitim maratonunda üniversitelere giriş sınavı (YGS) geçtiğimiz haftalarda yapıldı. Sistemin dayatmalarıyla neredeyse tüm hayatlarını bu sınava endeksleyen gençlik her sınav dönemi olduğu gibi bu dönem de bir “değişiklik” ile karşılaştı. Son sınavda “15 dakika önceden gelme” kuralı uygulandı. Bu kuralla birlikte sınava 15 dakika önceden gelmeyen öğrenciler sınav salonlarına alınmadı. Birçok öğrencinin sınava alınmadığı için, okul önlerinde oturup ağladığı görüntüler objektiflere yansıdı.

Son olarak Çanakkale’nin Biga ilçesinde bulunan Biga Atatürk Anadolu Lisesi dördüncü sınıf öğrencisi Büşranur Kalaycı’nın, YGS’ye getirilen yeni kural nedeniyle sınava giremediği ve bir süredir bunalımda olduğu, sınav sonuçlarının açıklanmasının ardından da psikolojisinin iyice bozulduğu belirtildi.
Yaşadığı bunalım nedeniyle Büşranur Kalaycı’nın kendini evinin tavanına asarak intihar ettiği öğrenildi. Yaşanan bu olay ilk değildi. Daha öncesinden de buna benzer pek çok haber duyduk ve gördük. Kötü not aldığı ve sınavı geçemediği için intihar eden, sınav sisteminin ağır psikolojisine dayanamayıp intihar eden arkadaşlarımız oldu. Dahası bu sınavlardan iyi not alan ve üniversiteden mezun olan, ancak mezun olduktan sonra iş bulamayan yine birçok arkadaşımız intihar etti. Daha doğrusu bu sistem tarafından katledildiler. Son yaşanan olayla birlikte gördük ki elemeci sınav sistemi canlarımızı almaya devam ediyor ve bu sistem var olduğu sürece Büşranur son da olmayacak.

Son olmayacak diyoruz zira rekabet ve yarış daha ilkokul sıralarından itibaren bizlere öğretiliyor. Her sene ilkokul sıralarından itibaren onlarca sınava giriyoruz. Ve hepsinden başarılı olmamız bekleniyor. Hele emekçi çocukları için okumak, gelecek için tek seçenek olarak lanse ediliyor. Çünkü emekçi çocuklarının kaderine -okumadıkları takdirde- erkek çocukları için sanayi ve fabrikalar düşerken, kız çocukları için ise erken yaşta evlilik düşüyor. Okumanın ve sınavlarda yüksek bir puan almanın kendisi bundan kaynaklı öğrenciler açısından büyük bir umut kaynağı. Ancak var olan elemeci ve rekabetçi sınav sistemi bu haliyle bizlere bir gelecek sunmaktan çok uzak. Sistem içerisinde bir yerlere gelmek için ilk önce kendi sıra arkadaşımızı dahi ezmek zorundayız. Genç işsiz nüfusa baktığımızda dahi bunu görüyoruz. Genç işsizlerin oranının %20’leri bulduğu bir ortamda, sistem doğası gereği rekabeti ve bireyciliği körüklüyor. Kaldı ki bu sınavlarda hiçbirimizin ilgileri, yetenekleri ölçülmüyor. Yalnızca bize öğretilenleri ezberliyor ve sınavlardan yüksek puan almaya çalışıyoruz. Sınavdan geçerli puan aldığımız takdirde de çoğumuz puanımızın yettiği bölümlere yerleşiyoruz. Kısacası puanımızın yettiği kadar gelecek(sizlik) biçiliyor bizlere.

Elemeci sınav sistemiyle, ezberci eğitimle bizlere gelecek diye sunulan aslında koyu bir geleceksizlik. Eğitimdeki bu sistem döne döne rekabeti, bireyciliği, bunalımları ve intiharları üretiyor. Bundan kaynaklı bizlerin geleceği sınav sistemlerine sığmaz. Geleceğimiz ve kurtuluşumuz şaibeli sınavlarda değil, Berkin gibi, Ali İsmail gibi sokak sokak, barikat barikat kendi ellerimizle kuracağımız dünyadadır.

D. Yalım


 
§