7 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/33

Sermaye devletinin kriz dönemine hazırlığı: Daha fazla baskı ve zorbalık!
Sermaye partilerinin krize çözümü ‘sürdürülebilir kapitalizm’dir
Aynı gemide değiliz!
Her şeye zam, yağmaya devam!
Eğitimde tasarrufa, itibarda israfa devam!
Enflasyon Ağustos’ta yüzde 18’e dayandı
Cumartesi Anneleri’nin eylemine 700. haftasında yasak ve saldırı
Rant için insan sağlığı hiçe sayılıyor
“Patronlar dövizin artmasını fırsata çeviriyor”
Ekonomik kriz ve kadınlar
Kriz, sınıf ve program
Trakya’dan işçiler ekonomik kriz üzerine yazdı
MMK Metalurji patronu ve Çelik-İş krizin faturasını işçiye kesti!
İşsizlik fonunun yağmalanmasına izin verme!
4 yıl aradan sonra Greif işgaline dava
Türkan Albayrak: İşe direnerek geri dönen işçi istemiyorlar!
İdlib; yeni bir gerilim ve çatışma alanı
Almanya Erdoğan’ı karşılamaya hazırlanıyor
12 Eylül darbesi, bir ‘ekonomik yapılanma’ projesidir!
Proleter sanatın emekçisi; Yılmaz Güney!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Trakya’dan işçiler ekonomik kriz üzerine yazdı

 

Trakya bölgesindeki çeşitli fabrikalarda çalışan işçiler, ekonomik krizin yaşamlarına etkilerini gazetemize yazdı.

***

Kriz işçiler için işsizlik ve yoksulluk, patronlar için daha fazla kârdır!

Yıllardır bizleri “teğet geçiyor” diye uyuttukları ekonomik kriz bir kez daha ertelenemez biçimde hayatımızın içine canlı kanlı girmiş durumda.

“Dış güçlerin oyunu”, yok “rahip yüzünden” gibi bahanelerin ardına saklanarak, işçi ve emekçileri milli bir meseleymiş gibi uyutarak yönetenler ve patronlar paçayı sıyırmaya bakıyor. Ama dış borç almış başını gitmiş durumda, cari açık deliği kapatılamadığı gibi hep büyüyor. Yani o yalanlar ve safsatalarla atlatabilecekleri bir durum yok ortada.

Onlar adına yapılacak olan tek şey var; bir kez daha sorumlusu olmadığımız krizin tüm yükünü sırtımıza yüklemek. Zaten hayat pahalılığı ve birbiri ardına gelen zamlarla bunu yapmaktalar ama bununla da sınırlı kalmayacak. Şimdi kriz bahanesi ile işten atmalar yaşanacak. Daha az işçi ile daha fazla iş yapma yoluna gidecekler. Bizlerin payına daha fazla yoksulluk, işsizlik olacak. Patronlar ise ceplerini para ile dolduracak.

Şimdi yaşanacaklar ortada; sorun buna karşı emeği ile geçinen bizlerin ne yapacağıdır. Sorumlusu olmadığımız bir krizin faturasını milli safsatalarla ödemeyi kabul mü edeceğiz, yoksa tüm bu saldırıların karşısına hep beraber dikilecek miyiz? Biri bizi kapitalizmin barbarlığına götürecektir. Diğer yol ise tüm sorunların kaynağı olan sömürü düzenine bizler cephesinden verilmiş iyi bir yanıt olacaktır.

Velimeşe’den bir metal işçisi

 

***

Harıl harıl çalışırken kârlarına ortak mı olduk ki krizlerinin faturasını ödeyelim!

Sema Kalıp’ta çalışıyorum. Şu an fabrikada işler durgun. Fabrikada tam bir ölüm sessizliği var. Her an her şey olabilir. Hatta fabrika bile kapanabilir. 300 kişi olarak sanki krizin sorumlusu bizmişiz gibi kapı önüne konabiliriz. Bundan yaklaşık 1 yıl önce işler çok yoğundu. 3 vardiya harıl harıl çalışıyor ve işleri yetiştirmekte zorlanıyorduk. O zaman patron cebine giren milyon dolarlardan maaş dışında bir şey görmezken, şimdi sanki krizin sebebi bizmişiz gibi kafamızı koparmaya çalışıyorlar.

Sema Kalıp’tan bir işçi

 

***

Krizlerin sebebi, kemerlerini sıkmakta zorlanan koca karınlı embesillerdir!

Ekonomik krizin derinden etkilediği kesim elbette üretimin en temel halkasını oluşturan biz işçi ve emekçileriz. Olaya basit olarak da baktığımızda bir çalışanın dışarıdan aldığı eşya veya barınma için tükettiği her şeye zam gelirken, buna karşılık kendi maaşında herhangi bir artış olmuyor. Bu da çalışan kişinin emeğinin dışarıya yani başkalarına daha fazla gitmesine neden olmaktadır. Elbette ki bu başkaları üretim araçlarını elinde tutan kapitalistler, yani patronlardır. Bir bakıma sistem kendi sorunlarının ve hatalarının bedelini çalışan kesime ödetiyor.

En “demokratik” kapitalist devlette bile bir emekçinin sadece bir oy hakkına sahip olduğu gerçeğini biliyoruz. Ve dahası bu seçme hakkı denilen olayın da ne tür oyunlar veya menfaatçi çabalarla hiçleştirildiğini anlıyoruz. Peki durum buyken, yani bir çalışan yönetim kısmında neredeyse hiçbir etkinliğe sahip olmamasına rağmen çıkan ekonomik ya da siyasi krizlerin faturasını neden ödemek zorunda kalsın?

İnsan kullanmadığı bir elektrik, su veya doğalgazın faturasını öder mi? Aslında baktığımızda bu örnek bile somut ve oldukça gerçekçi bir örnek oldu. Çünkü Türkiye’de faturalara koyulan vergiler sayesinde harcadığımız miktarın çok daha fazlasını ödüyoruz. Sürekli yapılan zamlarla birlikte katlanmaya da devam ediyor. Olayın özeti burada yatmaktadır.

“Ülke menfaati” ve benzeri söylemler kaba birer palavradan ibarettir. En sefil yaşamı süren ve milyonlarcasının açlık sınırının altında yaşadığı bir yerde bu insanlardan kemerini sıkmalarını beklemek adilik ve ikiyüzlülük değil de nedir? Çünkü bir diğer tarafta kemerini sıkmakta bile zorlanan büyük karınlı embesiller varken, eğer ülke yönetiminde bu bedelleri ödeyenler olsaydı sürekli krizler çıkar mıydı? Kendini güvenceye almış bir devlet yöneticisi ya da bir patron ekonomik kriz çıktığında aç mı kalacak? Peki, asgari ücrete çalışan insanlar aynı şekilde rahat olabilirler mi?

Düşünsenize yaşadığınız tüm hayat bulunduğunuz yerde kölece çalışmaktan geçiyor ve ay sonunda halen yaşadığınıza, dışarıda kalmadığınıza veya aç kalmadığınıza dua ediyorsunuz. Bu insanca bir yaşam olabilir mi hiç? Gelir dağılımındaki eşitsizlik, bir tarafta her istediğini yapabilen azınlık bir kesime karşılık diğer tarafta kıt kanat geçinebilen milyonlarca kişinin yaşamına denk düşüyor. Tüm bu sebepler ve sonuçları gösteriyor ki krizleri çıkartanlar da bundan faydalananlar da hep burjuvalar oluyor. Üreten sınıf ipleri eline almadığı sürece bu ip kendisine dolandırılacak ve bir taraftan sıkılarak hep yönlendirilecektir. Patronlar kaşıkla verip kepçeyle alacak ve onlara sadece yaşayabilecekleri kadar para verip köle gibi kullanmaya devam edeceklerdir.

Biz işçiler olarak sorumlusu olmadığımız krizlerin bedelini ödemeyi reddetmeliyiz. Bize dayatılacak olan kemer sıkma adı altındaki saldırılara dur diyecek bir örgütlü mücadele içinde olmalıyız.

Çerkezköy’den bir metal işçisi