Ukrayna savaşı neden dönüm noktasını temsil ediyor?
A. Eren
“Bu yüzden biz de sürüyle birlikte ecelimize koşacağız”
(Johann Wolfgang von Goethe)
Ukrayna savaşına ilişkin ideolojik propaganda ve manipülasyon, emperyalist burjuvazi tarafından kitlelerin bilincini karartmak amacıyla, her türlü bilimsellikten uzak argümanlarla “savaşı kimin başlattığı” sorusu üzerinde odaklanmaktadır. Bu propaganda ile savaşa yol açan esas nedenlerin üstünü örtmeye çalışıyorlar.
Lenin için emperyalistler arasındaki bir savaşta savaşı kimin başlattığı belirleyici değildir. Bu, talan peşinde koşan sömürücüler arasında cereyan eden bir savaştır. Her iki taraf da bu bağlamda savaş suçlusu olarak görülmelidir. Özellikle Avrupa tekelci medyası ve propaganda aygıtları, bir tarafta “barbar, totaliter bir Rusya yönetimi”, diğer tarafta “Avrupa demokrasisinin temiz bayrağını yüksekte tutan Ukrayna” ikilemini kullanıyor. Oysa Avrupa Birliği Finans Denetim Mahkemesi tarafından Eylül 2021’de yayınlanan raporda, Ukrayna’yı oligarkların ve yolsuzluğa batmış bir kastın yönettiği defalarca vurgulanmıştır. Öte yandan, Zelenski yönetiminin silahlı Neonazi çetelerle işbirliği yaptığı da kimse için bir sır değil.
***
Bir savaş aniden patlak vermez, ancak mali sermaye ile iç içe geçmiş hükümetler tarafından çok önceden hazırlanır. Bu bağlamda Ukrayna-Rusya savaşının patlak vermesinden önceki yılları, hatta on yılları dış politika ve diplomasi tarihi açısından incelemek, mali sermayenin gelişimini yakından analiz etmek gerekmektedir.
Savaşa varan gelişmeleri bütün boyutlarıyla analiz eden yeni basılan bir kitap, devam eden karmaşık süreçte bu önemli bilimsel işlevi yerine getirmektedir. Kitabın yazarı Lothar Schröter, Doğu Almanya Ulusal Halk Ordusu’nda görev yapmış eski bir binbaşıdır. 1974’ten 1990’a kadar Potsdam’daki Doğu Almanya Askeri Tarih Enstitüsü’nde çalışmış ve burada özellikle Almanya’nın askeri tarihi ve NATO tarihi üzerine bilimsel araştırmalar yapmış, 1990’dan sonra ise bu konularda pek çok makale ve kitap yayınlamıştır.
Lothar Schröter’in “Der Ukraine-Krieg, Die Wurzeln, die Akteure und die Rolle der NATO” (Ukrayna Savaşı, Kökleri, Aktörler ve NATO’nun Rolü) adlı kitabı, Ukrayna savaşı ve öncesine ilişkin önemli bir kaynak eser özelliği taşıyor.
Marksist kavramlara dayanarak savaşların nasıl değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatan yazar, tarihsel ve siyasi olaylar zincirini savaşın sözde ilk gününe indirgemenin yanıltıcı olacağına dikkat çekiyor. Schröter, Ukrayna’daki savaşın nedenlerini, esas amacını ve stratejik kodlarını inceleyerek, bir kıvılcımın, körüklenen bu ateşin Avrupa ve dünya için yıkıcı sonuçlar doğurma ihtimalinin yüksek olduğunu vurguluyor.
Savaşların nedenlerini, köklerini ve sosyo-ekonomik temellerini araştıran yazar, is bulutlarının ardındaki uzun vadeli stratejilerin özüne iniyor: Kâr hırsı, yeni sömürge edinme, hammadde ve pazarları ele geçirme çabası, boyun eğmeyen yönetimleri darbelerle uzaklaştırma gibi etmenler gözetilmeden, salt ahlakçı yaklaşımlarla yapılan yüzeysel/dar görüşlü “analizlerin” hiçbir aydınlatıcı katkısının olmayacağını söylüyor.
***
Lenin 1917’de “Söz konusu savaşı doğuran tarihsel koşulları, hangi sınıfların bu savaşı yürüttüğünü ve hangi amaçla yürüttüklerini analiz etmek gerekir” diye yazarak bugün bazı “solcuların” bile Ukrayna’daki savaşı değerlendirirken içine düştükleri ikilemin adını koymuştu.
Yazar Schröter, “Eğer bunu yapmazsak, savaş hakkındaki tüm tartışmalarımız saman alevi gibi sonuçsuz laf kalabalığından başka bir şey olmayacaktır” diyor.
Kaynak referansları ve kişiler diziniyle birlikte yaklaşık 680 dipnot içeren 360 sayfalık kitabı yazar, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin özel bir rol oynadığı savaşın, jeo-stratejik hedeflerini analiz eden sekiz ana bölüme ayırmış.
Schröter, emperyalist savaş paktı NATO’nun genişlemesinin ardındaki amaçlar hakkında şunları yazıyor:
“Ukrayna’yı, eski dünya gücü ve eski rakip Rusya ve uzun vadede Çin Halk Cumhuriyeti ile olan çok büyük küresel stratejik çatışmada Rusya’ya karşı bir siper, koçbaşı ve konuşlanma bölgesi olarak istediler ve istiyorlar.”
Sekiz yıl önce gerçekleşen Maidan darbesini ya da Rusça konuşulan Kırım ve Donbass bölgelerini ayırma çabalarını mevcut savaşın başlangıç noktası ve açıklaması yapmanın yanıltıcı olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Savaşın Şubat 2022’de patlak vermesi uzun bir hazırlığın sonucudur. O yıllarda Kiev ile Moskova arasında bir anlaşmaya varılamaması ise Batı’nın sinsi ve uzun vadeli stratejisinin sonucuydu. Nitekim Almanya’nın önceki Başbakanı Angela Merkel, Minsk Anlaşması’nın zaman kazanmak için Rusya ile imzalandığını ve özellikle uygulanmadığını itiraf etmişti. Bunun ideolojik ifadesi, “yeni” Ukrayna’da milliyetçiliğin, tarihi gerçekleri çarpıtmanın, anti-komünizmin ve Rus düşmanlığının sürekli körüklenmesiydi. Ukrayna’yı yöneten bu yeni nasyonalist klik de Rusya ile çatışma arayışına girmiş ve Batı’ya, oluşturulan yeni strateji için “vekalet savaşı” yürütmeye hazır olduğunu ilan etmişti.
***
Schröter’e göre dünyamız “boyutu ve derinliği hiçte küçümsenmeyecek ciddi jeo-stratejik bir altüst oluş sürecinden geçiyor”. Sistem siyasi, ekonomik ve askeri olarak kendini tamamen yeniden düzenliyor ve “bu sürecin 30 yıldır devam ettiğini ve “önümüzdeki on yıllar boyunca da devam edeceğini” vurguluyor.
“Bu süreç şimdi Ukrayna’da doruğa ulaşmış bulunuyor” saptamasını yapan Schröter şöyle devam ediyor:
“Tanık olduğumuz jeo-stratejik altüst oluş gerçekten de ancak kapitalist toplumsal düzene bir alternatifin doğduğu 1917’den sonra dünyanın bölünmesi ve 1945’ten sonra iki karşıt dünya sistemine ve birbirlerine siyasi ve askeri olarak karşı olan güç gruplarına bölünmesiyle karşılaştırılabilir.”
Önümüzdeki süreçte esas olarak ABD ile Çin arasındaki güç mücadelesi belirleyici olacaktır. Örneğin bugün Afrika’da yaşanan çatışmalar, bu mücadelenin sahneleri olarak değerlendirilmelidir.
ABD ve müttefikleri, Kore’den Küba’ya, Vietnam’dan Orta Doğu’ya ve Latin Amerika’ya kadar kapitalist dünya sistemini korumak için akla gelebilecek her türlü araçla ve ağır insani kayıpları göze alarak 100’den fazla büyük savaş yürüttü. Schröter, SSCB’nin otuz yıl önce çökmüş olmasına rağmen, NATO en büyük halefi olan Rusya Federasyonu’nun Batı ile aynı Soğuk Savaş geleneklerini sürdürdüğünü belirterek şu saptamayı yapıyor:
“Bir yandan Batı, diğer yandan Rusya Soğuk Savaş’ın siperlerine geri döndü. Ve o zamanki gibi benzer bir programatik yaklaşım ve prosedürle: Saldırgan ve aynı zamanda kendi kazanılmış çıkarlarını ve güvenlik çıkarlarını savunmaya niyetliler.”
Yugoslavya, Irak, Libya ve Orta Doğu’da yaşanan son savaşlar ve Tayvan’a yönelik gizli savaş tehdidi bu görüşü destekliyor.
Schröter’e göre bu savaş da çoğu başka savaş gibi, muharebe alanında değil, “hinterland”ında, yani askeri olarak değil ama siyasi olarak sonuçlanacak. Ancak Ukrayna’daki savaşın Washington, NATO ve Kiev’in koşullarını yerine getirmeyen her türlü sonu, Batı için askeri, siyasi ve propaganda bakımından bir yenilgi olacaktır. Ancak Batı’nın bu yenilgiyi önce kendisinin kabul etmesi gerekir, ancak henüz bunu yapmaya hazır değil. O zamana kadar çatışmalar devam edecek, insanlar ölecek, coğrafyalar harap olacak ve yerleşim yerleri yaşanmaz hale gelecek, çevre kalıcı olarak zarar görecek ve küresel silah sermayesi kârlarını artırmaya devam edecek.
Schröter bu noktada Shakespeare’in “Kral Lear” oyunundan alaycı bir alıntı yaparak günümüzün en büyük sorununa işaret ediyor: “Zamanın laneti, aptalın körü yönetmesidir.”
Bu kitap, en azından (Almanca) okuyabilen ve savaşa yol açan süreci anlamak isteyenler için vazgeçilmez bir kaynak niteliğinde.
Schröter, Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un tarihçilere söylediği şu gerçeğe de dikkat çekiyor: “Her şeyin kökenini, hangi malzemelerden oluştuğunu, hangi biçime dönüştüğünü ve dönüştükten sonra ne olacağını düşünün.”
|