“Keskin” laflarla suç ortaklığı
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na katılmak için ABD’ye giden AKP şefi Tayyip Erdoğan, Filistin konusundaki retoriğe orada da devam etti. Genel Kurul’da yaptığı konuşmada Filistin ve Gazze’deki soykırıma geniş yer ayıran Erdoğan, İsrail saldırılarında 41 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini hatırlattı ve “İsrail’in saldırıları sonucunda Gazze, dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığı haline gelmiştir” dedi.
BM Güvenlik Konseyi’ne seslenen AKP şefi şunları söyledi:
“Ey BM Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme, bu barbarlığa ‘dur’ demek için daha neyi bekliyorsunuz? Siyasi ikbali için tüm bölgeyi savaşa sürükleyen katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz…?”
Erdoğan’ın ırkçı-Siyonist rejimle işbirliği ve ona sunduğu hizmetler bilinmeseydi, konuşmaları büyük takdir toplardı. Zira BM platformlarında Gazze’deki soykırım savaşına ve bu savaşın Lübnan’a taşınmasına bu kadar sert eleştiri getiren pek az devlet başkanı var. Tabi Erdoğan BM Güvenlik Konseyi’ne çağrı yaparak soykırım savaşının arkasında duran ABD’ye laf söylemekten kaçıyor. Oysa o da biliyor ki, soykırımı BM Güvenlik Konseyi durduramaz. Bunu ancak ABD yapabilir. Buna rağmen o platformda en sert konuşanlardan biri, hatta ilki Erdoğan’dı.
Bu konuşma geçmiş yıllarda yapılsaydı, Arap medyasında, hatta sokakta büyük yankı uyandırırdı. Ama bugünlerde alelade haberden öte bir değer taşımıyor. Zira Filistin davası üzerinden keskin laflar ederken, soykırımcı Siyonist rejimle ticaretin devam ettirildiğini, hatta arttığını, İsrail’le diplomatik ilişkilerin kesilmediğini artık herkes biliyor. Elbette birçok gerici Arap rejimi de İsrail’le ilişkileri kesmedi. Ancak o kokuşmuş rejimlerin şefleri soykırımcı Siyonistlere “keskin” laflarla saldırmıyor.
Geçen hafta İsrail’in Hayfa limanına demir atmış Türk gemilerinin fotoğrafı medyada yayınladı. Zira Azerbaycan’da kendi Saray rejimini kuran İlham Aliyev halen soykırımcı Siyonist rejimin petrolünün %40’ını sağlıyor. Bu petrol Bakü’den Ceyhan’a taşınıyor. Ankara’daki Saray rejimi ise petrolü Ceyhan’dan İsrail’e taşıyor. Yani Türk gemi ve tankerlerinin Hayfa limanında görülmeleri ne bir tesadüf ne bir istisnadır.
Oradan gelecek dolarlar için siyonist soykırımcılara ısrarla hizmet etmeyi sürdüren Erdoğan’ın başında bulunduğu Saray rejimi, güya İsrail’le ticareti yasaklamıştı. Oysa görüldü ki, üçüncü ülkeler üzerinden ticaret aynen, hatta artarak devam ediyor. Saraya yakın, “beşli çete” diye anılan kapitalist şirketlerden birinin işgalci İsrail ordusunun askeri üslerine ucuz elektrik sağlama sözleşmesini yenilediğini bir süre önce Siyonist medya ifşa etmişti.
CHP Ticaret Bakanlığı’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Volkan Demir ise, İsrail İstatistik Enstitüsü’nün resmi dış ticaret istatistiklerine dayanarak, Türkiye’den İsrail’e haziran ayında yaklaşık 60, temmuz ayında ise yaklaşık 70 milyon dolarlık ihracat yapıldığını saptadı. Oysa Saray’ın Ticaret Bakanlığı’na göre 2 Mayıs’tan beri İsrail’le ticaret yapmak yasak.
Bakanlığın açıklamasının gerçekleri yansıtmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Demir, “Türk firmaların ürünlerini 3. ülkeler üzerinden İsrail’e yeniden ihraç ettikleri anlaşılmıştır. Ancak bu veriler firmaların herhangi bir 3. ülkeye bile sevk yapmadan nakliye sırasında evrak değişimi ile İsrail’e ihracat yapmaya devam ettiklerini ispat etmektedir” dedi.
***
Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, AKP şefleri ya da Saray görevlileri Gazze’de devam eden soykırım savaşı konusunda pek çok açıklama yaptılar. Söylemde “İsrail karşıtı” ve “Filistin halkının dostu” olan bu zevat, iş pratiğe gelince tam tersini yapmaktadır. Soykırıma maruz bırakılan bir halkın acıları üzerinden siyaset yapmak ve aynı anda o halkın celladına ait F-16 savaş uçaklarına yakıt taşımak nasıl bir zihniyetin ürünüdür?
Her yönüyle tiksinti verici olan bu alçaltıcı tutumu anlamak kolay değil. Zira bu tutumu riyakarlık, iki yüzlülük, sahtekarlık gibi sıfatlarla izah etmek yetersiz kalır. Ucubelik ve acımasızlığın doruk noktası olan bu tutum, sermaye sınıfı adına siyaset yapanların, ama özellikle siyasal İslamcı kanadın ne kadar ahlaksız, en küçük bir insani ilke ve değerden uzak, kendi sefil çıkarları için her şeyi yapmaya hazır olduğunu gözler önüne sermektedir. Bir ülkenin onlarca yıl böyle bir zihniyetin temsilcileri tarafından yönetilmesi, utançların en derinlerinden biri sayılmalıdır. Ülkenin içine itildiği bataklık ve rejimin her alanda zorbalık sopasını sallaması da bu dinci-gerici zihniyetin ve temsil ettiği kapitalist sınıfın eseridir.
|