İşte kapitalizmin adaleti!
2002 yılı bütçesiyle 53 devlet üniversitesine 10 trilyon lira kaynak ayrılırken,
4 vakıf üniversitesine 12 trilyon kaynak ayrılıyor...
Sermayenin memuru rektörler ise kaynak sıkıntısı yaygarası kopartarak
öğrenci gençliği soymaya hazırlanıyor...
2002 yılı bütçesi önceki yılı aratmayacak düzeyde bir saldırı programı içeriyor.
Bütçe ile işçi ve emekçiler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda sistemli bir biçimde soyulmak isteniyor. Bu gerçek bütçenin eğitime ilişkin bölümünde de çıplak bir biçimde görülüyor.
Bütçeden 53 devlet üniversitesine 10 trilyon ayrılırken, 4 vakıf üniversitesine 12 trilyonluk bir pay ayrılıyor. Eğitimin kaynak yok gerekçesiyle paralı hale getirildiği düşünülürse, gençliğin nasıl bir aldatmacayla karşı karşıya olduğu görülecektir.
Bilindiği üzere, geçtiğimiz yıl rektörler üniversitelerin yaşadığı mali güçlükler üzerinden bir kampanya başlattılar. Devletle tam bir ortaoyunu biçiminde yürütülen bu kampanyanın sonunda rektörler; Devletten üniversitelere yardım yapmasını isteyemeyiz. Öğrenciler öğretim maliyetlerine ortak olursa sorun kalmaz biçiminde çözümler üreterek, paralı eğitim yasasının önünü açtılar.
Tüm bunlar bir arada, hem YÖK yasasında yapılmaya çalışılan değişikliklerin amacını, hem de rektörlerin oynadığı rolü ortaya koyuyor. Açıktır ki sermaye devleti, sınıfsal özü gereği, üniversiteleri sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırıyor. Eğitim hem bir meta, hem de sermayenin teknik ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretim girdisi haline getiriliyor. Milyonlarca emekçi çocuğu eğitim hakkından mahrum bırakılırken, sermayeye yine milyonlarca emekçinin soyulmasından elde edilen trilyonlar akıtılıyor. Rektörler de bilim adamı kisvesi altında tekellerin üniversitelerdeki memurları olma misyonuyla hareket ediyorlar. Büyük bir gayretkeşlikle saldırıların doğrudan sorumluluğunu üstleniyorlar.
2002 bütçesinin ikinci büyük dilimini (20.8ini) borç faiz ödemelerinden sonra silahlanmaya ayrılan pay oluşturuyor. Sermaye savunma ve güvenlik harcamalarına ayrılan payla, işçiler, emekçiler, devrimciler ve bölge halkları üzerinde kullanılmak üzere teknolojik silahlar, tanklar ve toplar almayı planlıyor.
Çok açık bir şekilde görülüyor ki; 2002 yılı bütçesi işçi-emekçiler ve biz işçi-emekçi çocukları için yıkımın daha da derinleşmesi, saldırıların daha da yoğunlaşması anlamını taşıyor. Tüm bu saldırıları püskürtmenin yoluysa işçi-memur-gençlik olarak birleşip, örgütlü mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.
Faiz ve silahlanmaya sadece 2002 yılında
harcanan para ile neler yapılabilir?
Türkiyedeki her aileye 3000 dolar (yaklaşık 4,5-5 milyar TL) verilebilir.
526 adet tam teşekküllü hastane kurulabilir.
1.5 milyon lüks ya da 2.5 milyon normal konut yapılabilir.
200 bin derslikli okul yapılabilir.
Kişi başına düşen bütçe harcamaları
Faiz: 65.8 milyon lira
Silah: 31.4 milyon lira
Kültür: 307 bin lira
Sağlık: 3.5 milyon lira
Eğitim: 11.4 milyon lira
Tarımsal destek: 3.2 milyon lira
Yatırım: 8.8 milyon lira
Personel: 33.7 milyon lira
YÖKün Kıbrıs seferi...
YÖK Kıbrıstan defol!
Sermayenin üniversitelerdeki bekçisi Kemal Gürüz, aynı rolünü Kıbrısta da oynuyor. Ne de olsa yavru vatan(!) Kuzey Kıbrısın tüm ekonomik, siyasal ve idari kontrolü gibi, üniversiteleri de Türk sermaye devletine bağlı. YÖK Kuzey Kıbrıs üniversiteleri üzerinde de tam bir denetim kurmuş durumda.
YÖK Başkanı Kemal Gürüzün Kuzey Kıbrıs üniversitelerindeki son icraatı, zararlı bilim adamlarının görevlerine son vermek oldu. Bu karar Kemal Gürüz ile Kuzey Kıbrıs üniversitelerinin rektörlerinin katıldığı bir toplantıda alındı. Böylelikle zararlı ideolojik görüşler yayan 30-40 kadar öğretim görevlisinin işine Şubat ayına kadar son verilmesi planlanıyor.
Yapılan toplantıda TC Büyükelçisi Hayati Güven şunları söylüyor: Kıbrıstaki üniversiteler Türkiyenin ve YÖKün desteğiyle ayakta durmaktadır. Üniversitelerde Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımı yapan zararlı ideolijik görüşler yayan hocalar var...
30-40 kişiden oluşan bu zararlı ve sakıncalı ögretim üyelerinin işlerine Şubat ayına kadar son verilecek. Bu işlemi yapmayan üniversitelere TCnin her türlü yardımı kesilecek ve ilişkiler tekrar gözden geçirilecek.
Aynı toplantıda YÖK Başkanı Gürüz ise öğretim üyelerini hizaya gelin diye uyardı.
YÖK ve Türk devleti adına konuşanlar açıktır ki; Kuzey Kıbrısı işgal altında tutan bir sermaye devletinin çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler. Bu çıkarlar, Kuzey Kıbrıs halkının buradaki kukla rejim ve kurumları aracılığıyla işgale boyun eğdirilmesini gerektirmektedir. Bu nedenle bu işgal rejimine karşı yükseltilecek her ses acımasızca ezilmelidir. YÖKün bugün Kıbrısta yapmaya çalıştığı da budur. Onuruna sahip çıkan Kıbrıslı öğretim görevlileri üniversitelerden atılarak, Kıbrıs halkının işgal karşıtı özlem ve talepleri boğulmaya çalışılmaktadır.
Sermaye devletinin, YÖKün adadaki işbirlikçileri aracılığıyla Kıbrıs Türk halkı üzerinde estirdiği bu zulme karşı durmak; Kıbrıslı eğitim emekçileri ve gençliği ile dayanışmayı yükseltmek Türkiye gençliğinin öncelikli görevlerinden birisidir.
Kıbrısta işgale son!
YÖK Kıbrıstan defol!
Kıbrıs Kıbrıs halklarınındır!
|