Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
15 Şubat-15 Mart '03
Sayı: 58
 İçindekiler
   Ekim Gençliği'nden...
  Şubat'ın kavga soluğuyla Mart'ı kazanmaya!
  Emperyalist savaş, olanaklar ve görevler
  Sahte demokrasi tartışmasının gizledikleri
  15 Şubat'ta dünyanın d ört bir yanında milyonlar alanlardaydı...
  "Demokrasi" havarileri neyin peşinde?
  Emperyalist savaşın hizmetinde bir kurum: Medya
  Direnen kadın
  Geleceğimizin çalınmasına izin vermeyelim!
  '96 Beyazıt işgali günlüğünden...
  Sanayi siteleri ve gençlik çalışması
  Gençlik içinde kitle çalışması
  İÜ'den kitle çalışması deneyimleri...
  Gürüz'ün demokrasisi!..
  Liseli gençlik çalışması ve platformları
  Liselerden...
  Trakya Üniversitesi'nde bir dönemin ardından
  Platform çalışmalarının sorunları
  Canlı kalkan Kenneth N. O'Keefe...
  Zindandan mektup...
  Geleceksizler geleceğe saldırıyor!
  Bir filmin gösterdikleri
  Tiyatro ve savaş
  Bir yiğitlik destanı...
  Tarihte bu ay...
  Okur mektupları



 
 
Kitle imha silahı söyleminin arkasındaki gerçekler...

“Demokrasi” havarileri neyin peşinde?

“Saddam ya silahsızlanacak ya da onu biz silahsızlandıracağız.” Bush’un ulusal sesleniş konuşmasındaki bu sözleri ABD’nin pervasızlığını bir kez daha gözler önüne serdi. BM silah denetçileri 60 gün 300 tesiste yaptıkları denetimden sonra 12 bin sayfalık raporunu açıkladı. Somut kanıtları ortaya koymaktan uzak bu uzun rapor yine de Irak’a yapılacak saldırıyı destekler nitelikteydi.

Irak’ta kimyasal ve nükleer silah olduğunu ısrarla iddia etmeleri elbette boşuna değil. Çünkü bu silahların büyük bir kısmı geçmişte ABD ve İngiltere tarafından satılmıştı.

1991’de ABD’nin Irak’a müdahalesinden önce ABD Irak ilişkilerinin oldukça iyi olduğunu biliyoruz. 1985-1990 yılları arasında ABD Kongresi 1.5 milyar dolarlık askeri amaçlı araç ve gerecin Irak’a ihracına izin verdi. Bu mallar arasında Irak Savunma Bakanlığı’nın, Irak Atom Enerji Komisyonu’nun, SAAD-16 Balistik Füze Araştırma Merkezi’nin alımları da vardı. Yine 1985-1990 arasında ABD Ticaret Bakanlığı Irak’a ikili kullanımı olan (em sivil hem askeri) malların ihracını yapmak için başvuran 750 ABD kökenli şirketin başvurusunu kabul etti. Bu mallar arasında neler yoktu ki! Özel patlayıcı maddeler, nükleer enerji üretimi için ekipman, lazer üretme cihazları, bilgisayarlar, uçak malzemesi, kimyasal maddeler, vb. 1984 yılında Irak ulusal gelirinin yarısını, yani 14 milyar doları silaha harcadı. 1982-1985 arasında 42.8 milyar dolarlık silah ithal etti. 1985-1990 yılları arasıda dünyanın bir numaralı silah ithalatçısıydı, dünyada satılan silah %10’unu Irak satın aldı. Irak’ın kimyasal ve balistik verili teknolojiye dayanan silahlanma programına, özellikle kimyasal silah üretebilecek bir endüstrinin kurulmasına 20 ülkeden 207 batılı tekel aktif olarak katıldı. Buna konvensiyonel silah satan şirketler dahil değil. Bu şirketlerin sayısı Ortadoğu’da silah sayımı yapan “Middle East Data Project”e göre 100’den fazla.

En sonunda Ocak 1989’da kimyasal silahlar üzerine Paris’te toplanan konferansta Irak kimyasal silahlara sahip olduğunu ve bunları İsrail’e ulaştırabilecek kapasitede olduğunu resmen açıkladı. Saddam Halepçe katliamında ABD’den aldığı bu silahları kullanmaktan geri durmadı.

Dolayısıyla Irak rejiminin bu silahlara sahip olmasını sağlayanlar, başta ABD olmak üzere bizzat emperyalistlerdir. Bu silahlarla Halepçe’de binlerce masum insan katledildiğinde “insan hakları ve “demokrasi” adına harekete geçme gereği hiç duymadılar. Şimdi tam bir ikiyüzlülükle Irak’ın kitle imha silahı kullanabileceğini veya terör örgütlerine verebileceğini söyleyen Bush ulusa sesleniş konuşmasında “Buna izin vermeyeceğiz” diyor.

Oysa ABD’nin kendisi birçok nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahına sahip. B Bugün ABD’nin açık veya gizli birçok silah projesine sahip olduğu biliniyor. Daha birçok ülkede de kitle imha silahı bulunuyor. Dolayısıyla sorun Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olup olmaması değildir.

ABD yaklaşık yarım asırdır Körfez’de tam egemenlik kurmaya çalışıyor. Doğrudan veya dolaylı müdahaleler, müttefiklerine büyük miktarda silah satımı, askeri üsler elde etme çabalarından bazıları. Sonuç değişen ittifaklar ve Ortadoğu’da süregiden çatışmalar oldu. Bugün de ABD bölgede açıkça tam hegemonya kurma mücadelesi veriyor, bunu Irak’ı kitle imha silahlarından arındırma ve demokrasiyi kurma gerekçesi ile yapıyor. Ama bunun hiçbir inandıcılığı olmayan bir bahane olduğunu, gerçek nedeninin Ortadoğu petrolleri olduğunu artık tüm dünya halkları biliyor. Geçtiğimiz haftalarda Amerikan Enerji Bakanlığı gelecek 25 yılda artan petrol talebini karşılayabilmek için petrol ithalatını önemli ölçüde artırmak gerektiğini açıkladı. 2025’e kadar toplam iç talebin%70’e yakının petrol ithalatından karşılanabileceği belirtildi. ABD’nin petrol rezervleri giderek tükeniyor. 112 milyar varille dünya petrol rezervlerinde ikinci sırada bulunan Irak ABD petrol tekellerinin iştahını kabartıyor. Bush yönetiminin Irak politikası yalnızca kendi petrol ihtiyacından da gelmiyor. ABD petrol ve enerji kaynaklarını tam denetimine alarak, dünya ekonomisinin ABD denetiminde bir enerji sistemine bağımlılığını güçlendirmeyi maçlıyor.

Gene de ABD’nin bölgeye müdahalesini yalnızca petrol ile açıklamak eksik olur. Sorun aynı zamanda diğer emperyalistlere karşı üstünlüğünü kabul ettirmek, dünya üzerinde tartışmasız bir egemenlik kurmaktır. Rusya’nın ve AB ülkelerinin Irak’la geliştirdiği ticari ilişkiler ABD’yi oldukça rahatsız ediyor.

ABD, BM denetçilerinin sunacağı raporların sonucu ne olursa olsun, Irak’ın silahsız olduğunu ispatlayamayacağını, her koşulda Irak’a saldıracağını her vesile ile açıklıyor ve sürekli bölgeye asker yığıyor. Bu da onun “silah denetimi” gibi bir sorunu olmadığının bir başka göstergesi.

Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!