7 Temmuz'01
Sayı: 16


  Kızıl Bayrak'tan
  Kamu emekçileri hareketinde yeni dönem
  "Sosyal patlama"lara karşı ehlileştirilmiş dinsel gericilik
  Belgelenen devletin katliamcı kimliğidir!
  "Faşist devlet, bir gün mutlaka bunun hesabını verecektir!"
  Ölüm Orucu Direnişi 261. günüde sürüyor
  Sınıf hareketi
  Satılmış sendika ağaları hesap verecek
  Sümerbank işçileriyle dayanışmayı yükseltelim!..
  Dönemsel durum ve partinin sorumlulukları
  2 Temmuz anma etkinlikleri
  Gençlik
  Yugoslavya'yı yöneten uşak takımı Milosevic'i kredi karşılığı sattı
   Uluslararası hareket
  Direnişçilerin kaleminden
  Açıklamalardan
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

  Kızıl Bayrak'tan...

 

Aradan geçen 6 ayı aşkın bir sürenin ardından, 19 Aralık katliamına ilişkin gerçekler düzen cephesinden de kabullenilmeye başlanmış bulunuyor. İncelediği belgelerin tümünden “katliam” sonucunu çıkaran Adli Tıp raporunu takibeden günlerde, burjuva medya da bütün bir ikiyüzlülükle tükürdüğünü yalamaya başladı. Katliam öncesi, sırası ve sonrasında en aşağılık bir yalan ve iftira kampanyasıyla katillere destek veren, akı kara, cinayeti “kurtarma”, mağduru saldırgan gösteren aynı medya değilmişçesine ve kendi suçuna hiç değinmeden Adli Tıp raporu üzerinden yayına başladılar.

Katliamın sorumlusu kurum ve kişilerden, bir bütün olarak devletten ise tek bir ses, tek bir yorum yok. Ölüm Oruçları karşısındaki ölü duyarsızlığını sürdürüyor “devletlü”ler. Fakat bir taraftan da sessiz sedasız direnişçi tahliyelerini devam ettiriyorlar. Medyada, Adli Tıp raporlarını “cezaevlerine telefon imkanı-F tipine öncelik verecek şekilde hem de-” haberleri takip ediyor. Yani, katiller takımı işledikleri suç konusunda susuyor ama, “kurtarma” sahtekarlığını da bir başka cepheden devam ettirmeye çalışıyorlar.

En hunhar katliamlar başta olmak üzere her türlü kirli savaş yöntemiyle direnişi bastırmayı, devrimci tutsakları teslim almayı başaramayanlar yaptıklarının ve bu başarısızlıklarının altında her gün biraz daha eziliyor, tükeniyorlar. En son, tahliyelerle direnişçilerden/direnişten kurtulma atakları da yeni ekiplerin direnişe katılmasıyla boşa çıkarılmış olması üzerlerindeki basıncı daha da artırmış bulunuyor.

Ölümlerin ve tahliyelerin direnişi zayıflattığı düşüncesinin “dışarıdakileri” zayıflatmaya başladığı bir süreçte, düzen cephesindeki bu gelişmeler, bir kez daha, görüntü ve gerçek arasındaki farkı ortaya seriyor. Düzen cephesindeki ölümcül güç gösterileri aslında sistemin hızla yaklaşan sonunu, döktüğü kanların kokusu kendi çürümeye başlayan cesedinin kokusunu gizlemek içindir. Devrim ise hep yeni bir doğuşun müjdecisi olmuştur. Devrimci tutsakların sürmekte olan Ölüm Orucu direnişi de bedeli ne denli ağır, haberleri ne kadar acı olursa olsun, Türkiye’nin devrim damarını kesmenin mümkün olmadığının kanıtıdır.

Bu damarı beslemek boynumuzun borcudur. Ülkenin ve insanlığın geleceği için...

***

15 Temmuz 2001 tarihinde Abide-i Hürriyet Meydanı’nda “Yaşama Hakkına saygı, Ölümleri Durdurun” mitingi yapılacak. Mitingi destekleyen kurumlar: HADEP, ÖDP, EMEP, SİP, İHD, Halkevleri, KESK İst. Şub. Platformu, İstanbul Emek Platformu, Nakliyat-İş Genel Merkezi, TMMOB-İKK, Pir Sultan Abdal Derneği, TUYAB, TAYAD, DMP, Tuncelililer Derneği.