Kızıl Bayrak'tan Kapitalist-emperyalist haramilerin teröre karşı mücadele adı altında gerçekte ne yaptıkları, neyi amaçladıkları öylesine açık ki... İşte Afganistan manzarası, işte Türkiye. Eşkiyanın Türkiyedeki yamakları, bir yandan efendilerinin peşinden Afganistandaki katliama dahil olmaya hazırlanırken, diğer yandan ülke içindeki mücadele ve direniş odaklarına karşı aynı vahşetle saldırıyor. Bombalarla, ağır makinalılarla, iş makineleriyle yıkıyor, yakıyor, vuruyor, öldürüyor... İstanbulun orta yerinde ve durduk yere işlenen Armutlu katliamına bakın. Ancak 6 Kasım saldırısı sokaklardaki sürek avıyla da sınırlı tutulmamış, 5 Kasım günü, özellikle Ankarada, aralarında gazete temsilciliğimizin de bulunduğu devrimci basın büroları basılmış, insanlar gözaltına alınmıştır. Dünyanın en azgın teröristleri olan emperyalist haydutlar ve yardımcılarının teröre karşı mücadele adı altında yürüttükleri her türlü hak ve özgürlük mücadelesinin kan ve vahşetle bastırılması, her türlü direniş odağının dağıtılmasıdır. Bu yolla dünya halklarını ve işçi sınıfını köleleştirme programını başarıyla sonuçlandırabileceklerini umuyorlar. Emperyalizmin Türkiyenin başındaki uşakları ise, kitleleri köleleştirme işini efendileri için ve onlar adına yürütüyor. Türkiyeyi Amerikanın sömürgesi, Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halklarını da emperyalist tekellerin ayakları prangalı köleleri haline getirmekle görevlendirilmişlerdir ve bu görevlerini kör bir sadakatle yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu kör sadakat, uyguladıkları terörün bir gün dönüp kendilerini vuracağını, akıttıkları kan ne kadar artarsa kendilerini boğma riskinin de o kadar artacağını görmelerini engelliyor. 11 Eylül saldırıları, tüm dünyada, hatta en sadık Amerikan uşakları şahsında bile ektiğini biçme olarak yorumlandı. Faşist Türk devletin de ektiği fırtınaların hasadını toplaması yakındır. İtiraf etmekten kaçınsalar da, kudurganlıklarının arkasında biraz da bu korku yatmaktadır. Her tıkırtı, her kıpırtıda tetiğe davranmaları bu korkunun eseridir. Ve işi öylesine abartıya vardırmışlardır ki, işkenceci-katliamcı kimlikleri dünya çapında teşhir olmuş, iflah olmaz damgası yemiştir. Uluslararası Af Örgütünün son raporunun Türkçesi budur. Türkiyede işkence sistematiktir. Susurluk katillerinden sonra Gazi katillerine de düzen sahip çıkmış bulunuyor. Bu davaların sonuçları bile, tek başına, işkence ve devlet terörünün sistematiği hakkında fikir vermeye yeterlidir. Ne Avrupa Birliği, ne uluslararası baskı gücü bu vahşeti durdurabilir. Türkiyedeki işkence ve eziyete, baskı ve teröre son verecek olan işçi sınıfı ve emekçilerin, devrimcilerin mücadelesidir. Tıpkı emperyalist savaşın emperyalizme karşı savaşmadan önlenemeyeceği gibi... |
|||||