Kızıl Bayrak'tan İstanbul polisi 29 Kasım günü çok sayıda dernek, gazete ve dergi büroları ile kültür merkezlerine baskın düzenledi. Baskınlarda çok sayıda kişi gözaltına alınırken, arşivlere de el konuldu. Alınan ilk bilgilere göre devrimci basın bürolarından gözaltına alınanların isimleri şöyle: Kızıl Bayrak gazetesinden Yeliz Saygınar ve Vural Uzal; Atılım Gazetesinden kimliği açıklanmayan 3 kişi; Alınterimiz Gazetesinden Melek Tokur, Ekrem Erdem, Bağdat Mızrak; Devrimci Demokrasi Dergisinin Yazı İşleri Müdürü Tevhide Akıncı; Devrimci Demokrasi Gazetesi'nden Ertaş Öztürk, Erdal Güler, Fakir Ali Doğan; Devrimci Mücadele Birliği'nden Şaziye Kızıl, Aysun Güven, Özlem Oral ve Şafak Gümüşsoy. Basılan diğer kurumlardansa; Kürt Enstütüsü Başkanı Şefik Beyaz, Tohum Kültür Merkezi'nden Hüseyin Çakıroğlu, Mezopotamya Kültür Merkezi'nden kimliği belirlenemeyen 2 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Devrimci basın büroları dışında polis baskınına uğrayan diğer kurumlar; Mezopotamya Kültür Merkezi, Zend Bilim Kültür Eğitim Vakfı, Dicle Kadın Kültür Merkezi, 7. Gündem Dergisi, Özgür Kadının Sesi Dergisi, Gençlik Kültür Merkezi, Anadolu Kültür Merkezi, Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi, Devrimci Mücadele Birliği, Hak Söz Dergisi, Nizamı Alem Ocakları, Tohum Kültür Merkezi, Mem Basın Yayın, Özgür Halk Dergisi ve Kürt Enstitüsüdür. Saldırının 1 Aralık öngününde gerçekleştirilmesinin özel bir anlamı bulunduğu açıktır. Diğer yandan, saldırıya devrimci basın büroları dışında ağırlıklı olarak Kürt kurumlarının maruz kalmasını, emperyalist savaşın(özelde Iraka yönelik hazırlığın) içerde baskı ve terör olarak yansıması şeklinde değerlendirmek gerekiyor. HADEPe yönelik saldırıların da ardı-arkasının kesilmediği gözönüne alınırsa, Türk devletinin tüm atıp tutmalarına rağmen Irak konusunda ABD tezine şimdiden ikna edildiğini düşünmek pek yanıltıcı olmayacaktır. Fakat İstanbuldaki bu son saldırının kapsamı, Irak ve Kürt sorununu aşar boyutlardadır ve ağırlıklı olarak devrimci kurumları hedeflemektedir. Zamanlaması itibarıyla da, hedef, bir kez daha devrimci hareketi kitle hareketinden uzaklaştırma-yalıtma olarak belirlenmiştir. Sermaye devleti 1 Aralıkta sendika bürokrasisinin tam denetimini garantilemeye çalışmaktadır. Kitlelerin öfke ve tepkisini sermayeye ve devletine yöneltebilecek tüm devrimci müdahalelerin önünü kesmek, eylemi bir hava boşaltma işleviyle sınırlamak, böylece devlet ve düzen açısından riski azaltmak istemektedir. Düzen ve devrim, işçi sınıfı ve sermaye arasındaki çatışma işte bu derece açık hale gelmiş durumdadır. Sınıf devrimcileri bu açıklığı sınıfın en geniş kitlelerine de yaymakla yükümlüdürler. Bu saldırının, 1 Aralık ve sonrasında gelişecek işçi-emekçi eylemlerine müdahaleyi zayıflatmak bir yana, daha da güçlendirmesi gerekiyor. Bu hem devrimci olmanın bir gereği, hem de baskı ve terörü püskürtmenin en geçerli yoludur. Kapitalist sistemin İstanbul polisi ağzından dillendirdiği, devrimci hareketi marjinalleştirme istek ve umudunu boşa çıkarmak görevimizdir. Bu görevin hakkını vereceğiz. Baskı ve terörün bizi yolumuzdan döndüremeyeceğini bugüne dek kanıtladık, bundan sonra da kanıtlamaya devam edeceğiz. Emperyalist saldırganlığa hayır! Faşist baskı ve teröre son! |
|||||