11 Eylülde İkiz Kulelerin çökmesini bahane eden ABD, Afganistandan sonra dünyanın bir çok yoksul ülkesini kana bulamaya hazırlanıyor. Küresel sermayenin askeri kanadı terör bahanesiyle dünyaya diz çöktürmek ve hegemonyasını kurmak istiyor. Iraka saldırının son hazırlıklarını yapıyorlar. Petrol için, para için, hegemonyaları için on binlerce insanı öldürmeye hazırlanıyorlar. IMF politikalarını uygulayan bir acente durumundaki hükümet, Bushun savaş çılgınlığına onay veriyor. Halkın ezici çoğunluğu karşıyken Afganistanın bombalanmasına destek vermeleri gibi, halkın isteklerine hiç aldırmadan Irak savaşına da destek veriyorlar. Hükümet milyonlar aç ve yoksulken savaş vahşetiyle daha fazla açlık ve yoksulluk vaat ediyor. Bu savaşı durdurabiliriz. Bu savaşı durdurmalıyız. Bir avuç zenginden başka bu savaşı destekleyen yok. Biz aşağıda imzası bulunanlar, Savaşa Hayır Platformunun yukarıdaki çağrısına katılıyor ve herkesi savaşa karşı tutum almaya çağırıyoruz. Türkiyenin savaşa katılmasını engelleyebiliriz, bu savaşı engellemeliyiz. Savaşa Hayır Platformu Kampanyanın çağrıcılarından bazı isimler: Sevil Erol (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri), Ali Erarslan (Yol-İş 1 Nolu Şube Mali Sekreteri), Erol Kızılelma (SODEV Müdürü), Sibel Özbudun (öğretim üyesi), Murathan Mungan (şair), Füsun Demirel (sanatçı), Halil Ergün (sanatçı), Roni Margulies (şair), Hilmi Yarayıcı, Eren Keskin (İHD İstanbul), Şanar Yurdatapan (sanatçı), Aydın Öztürk (şair), Nail Satlıgan (öğretim üyesi), Mehmet Balcı (Mayınsız Bir Türkiye Projesi), Osman Akkuş (Dünya Kültür Merkezi), Celal Başlangıç (gazeteci-yazar), Temel Demirer (Özgür Üniversite), İlkay Akkaya (müzisyen), Kazım Koyuncu (müzisyen), Adnan Keskin (Türkiye/Almanya İnsan Hakları Derneği - TÜDAY Başkanı), Tayfun Görgün (Dev Maden-Sen), Ertuğrul Kürkçü, Yurdaer Erkoca, Muammer Ketençoğlu (müzisyen)
İsrail lobisinden çarpıcı kesitler... Adı biraz güç yazılıyor ve okunuyor: Sholomo Zabludowicz. İrandan Singapura, Almanyadan Hindistana kadar çeşitli ülkelere silah satıyor. Zabludowicz ölünce, yerini oğlu alıyor. Oğlu da baba mesleğini sürdürüyor!.. Ama boynuz kulağı geçiyor!.. Oğlu, doğrudan Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi ile bağlantıya geçiyor!.. Ve... ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle, bir zamanlar silah tüccarı Zabludowiczin bordrosunda!.. (New Statesman, 14 Ocak 2002, s.15) Aynı Perle, şu sıralarda Başkan Bushun danışmanı!.. Bushun açıklamaları sade suya tirit!.. Göstermelik barış çağrıları!.. Daha çok da Arafatı suçlayan türden!.. Perleün kayınpederi kim?.. Ünlü Yahudi tarihçi Alfred Wohlstetter!.. Filistinlileri tarihsel açıdan sürekli suçlayan profesör!.. Daily Telegraph ya da Jerusalem Post İngilterede yayımlanan Daily Telegraph ciddi bir gazete. Günlük tirajı bir milyona yaklaşıyor. Dünkü Daily Telegraph ilk on beş sayfasını Ana Kraliçe Elizabethin ölümüne ayırıyor. İsrail-Filistin Savaşı ancak 16. sayfada. Ortadoğuda kan gövdeyi götürüyor, dünya ayakta, İngilterenin en ciddi gazetelerinden Daily Telegraph, olaya ancak 16. sayfada yer bulabiliyor!.. Nedeni basit: Telegraph grubunun sahibi Conrad Black, aynı zamanda İsrailin en büyük ve en ciddi gazetelerinden Jerusalem Postun sahibi!.. Batı basınında Arafatın ve Filistinin dramı ya gerilerde yer alıyor ya da eğer yer bulursa, büyük ölçüde İsrail yanlısı!.. Dünyanın en büyük basın devlerinin İsraille mutlaka iş bağlantıları var. Sık sık İsrailin davetlisi olarak bölgeye gidiyorlar. Ardından, onların gazetelerinde Filistin zulmünü okumak mümkün!.. Batı basınında İsrail lobisini, şimdilerde seksenlerini süren Lord Weidenfeld yönetiyor. Bu zat, daha 1948de İsrailin kuruluşunda ilk kabinede görev alanlardan biri. Batı basınını tek tek marke ediyor. İsrail aleyhine çıkan her yazıdan sonra, yazıyı yazana ya üzüntülerini bildiriyor ya da... İsrail lobisinin yuvalandığı başka yerler?.. Washington, New York, Avrupanın başkentleri, binlerce öykü var, hepsi de biliniyor. Tank anlaşması iptal edilmeli!.. Beyrut Kasabı, yani İsrail Başbakanı Ariel Şaron. Geçmişte barış anlaşmalarına hep karşı çıkıyor. En kanlı olayların tam ortasında hep o var. Ama Şaronu iktidara taşıyan, İsrail halkının oyları değil mi?.. Bunu görmezlikten gelmek mümkün mü?.. Ne yazık ki aynı hataya Türkiye de düşüyor!.. Bir yandan Şaronu suçlamak, ama öte yandan da İsraille tam bir milyar dolarlık tank anlaşması imzalamak!.. Kanlı bir savaşın ortasında, İsraille silah anlaşması!.. Yakışıyor mu Türkiyeye?.. Kim inanır Şaronu suçlayan resmi açıklamalara?.. Bu anlaşma derhal iptal edilmeli!.. Ama derhal!.. Dünya basınına diş geçiren Lord Weidenfeld, yoksa hükümetleri de mi yönlendiriyor?.. (Yalçın Doğan, Cumhuriyet, 2 Nisan 02)
Tank ihalesi ya da ikinci Cezayir olayı İsrail'in Filistin'de uyguladığı şiddetin sürdüğü ve bütün dünyanın İsrail'i lanetlediği günlerde Türkiye ne yapıyor? İsrail'e kan veriyor, moral veriyor ve herşeyden önemlisi 700 milyon dolar veriyor. 170 tankın yenilenmesi karşılığında. Daha fazla masum insan öldürebilsin ve daha fazla şiddet uygulayabilsin diye... Ve mesele gündeme gelince anlaşılıyor ki, yine ortada siyasi iradenin iradesi yok. Askerler böyle istediği için ihale İsrail'e verilmiş. Askerler istemediği için de ihalenin ertelenmesi, askıya alınması ya da vazgeçilmesi söz konusu değil. Alın size bir ikinci Cezayir olayı... Böyle bir şeyi Filistinliler unutur mu? Böyle bir arkadan hançerleme olayını Arap ülkelerinin halkları unutur mu? Cezayirliler uzun yıllar boyunca, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelelerine karşı çıktığını ve Birleşmiş Milletler'deki oylamada Fransa'dan yana oy kullandığını unutmadı... Turgut Özal, Cezayir halkından Türkiye adına özür dilediği halde bu ayıp, Türkiye'nin yakın geçmişinde kara bir leke gibi duruyor. Şimdi de Filistin bir kan gölüne dönüştüğü sırada, tam da bu sırada, İsrail'e verilen destek muhteşem... Gerekçe siyasi değil de askeri imiş!.. Öyle söylüyor basındaki bazı 'Yakup Cemil'ler... (...) Bu tank ihalesini savunan 'Yakup Cemil'lerin, askerlere atfen söyledikleri ikinci gerekçe daha da vahim. Tankları Almanya, İngiltere gibi demokratik ülkelerden almak istemiyorlarmış. O ülkelerin kamuoyları, bu gibi silahları alan ülkenin o silahları kendi vatandaşlarına karşı kullanmasına karşı çıktığı için sorunlar yaşanıyormuş!.. İsrail'in bu tür insani gerekçelere boş verdiği malum. İhalenin İsrail'e verilmesinin ardında sadece fiyat ve diğer şartların olmadığı anlaşılıyor. Her açıdan kirli bir ihale bu... Türkiye insanının geçinmek için üç kuruşa, devlet hazinesinin dış borç ödemek için yeni borçlara muhtaç olduğuna boş verilerek ve bu amaçla ülkenin mali yönetiminin İMF'ye devredildiği gerçeği gözardı edilerek Türkiye'nin kıt kaynakları silahlanma yarışına aktarılıyor. Türkiye, dünyada en fazla silahlanan ülkelerin başında geliyor. Bu konuda siyasi iradenin söyleyebileceği bir şey yok. Askeri bürokrasi, Bu gerekli dedi mi akan sular duruyor. (...) (Koray Düzgören, Yeni Şafak, 4 Nisan 2002) |
|||||