(...) 15 Nisan 1975 Gümüşhacıköy/Amasya doğumlu olan Özlem, Alevi-Türk, yoksul bir çiftçi ailesinin çocuğuydu. Tek geçim kaynakları tütündü. Tüm tütün üreticileri gibi, o büyüdükçe, yoksullukları da büyüyordu. Lise yıllarında devrimci düşüncelerle tanıştı. Liseden sonra çeşitli işlerde çalışmaya ve mücadele etmeye başladı. Çok genç insanların şehit düşmesi etkiliyordu onu. 1993te, iki üniversite öğrencisi olan Uğur Yaşar Kılıç ve Şengül Yıldıranın katledilmesini protesto için yapılan 3 günlük protesto Açlık Grevi, onun katıldığı ilk eylemlerden biri oldu. Özgür Karadeniz ve Samsun Mücadele gazetesi bürolarında çalıştı. Sık sık gözaltına alındı. 93te Özgür Ülke bürolarının kontrgerilla tarafından bombalanması sonrasında dayanışma amacıyla gittiği Özgür Ülke bürosundan gözaltına alındı. Çiller hükümetinin 5 Nisan soygun paketine karşı özel sayı dağıttığı için gözaltına alındı. (...) 1995 23 Şubatında tutuklanarak Samsun hapishanesine, oradan da Ulucanlar hapishanesine sevkedildi. 1996 Ölüm Orucu Direnişinde ikinci ekipte yer aldı. 2000 yılında F tipleri gündeme geldiğinde zulme karşı direnişte de, 19 Aralık katliamı sonrasında da, yine en önde olmak isteyenlerdendi. Şöyle diyordu yazdığı mektupta: Ölüm Orucu Savaşçısı olmak büyük bir onur, büyük bir gurur. Bu onur ve gururu tüm içtenliğimle tekrar yaşamak istiyorum. Yaşadığım bütün duygularımı ifade etmek çok zor. Yoldaşlarımın gün gün erimesini, şehitliğini görmek, ayrılığı yaşamak büyük bir acı. Ağır basan yan yalnızca duygularımla değil, bilincimle ve tüm yüreğimle yoldaşlarımla birlikte, daha doğrusu yoldaşlarımdan önce ölümü göğüslemek. (...) DHKCnin açıklamasından...
Zorla müdahale işkencesi yasalaşıyor! Zindanlar her zaman iki iradenin en çıplak halde çatıştığı yerler oldu. Devrimci irade karşısında zorun bütün olanaklarına sahip bir güç vardı. Zoru en pervasız haliyle kullandığı halde karşısındaki iradenin ne pahasına olursa olsun direnme, boyun eğmeme tavrı karşısında çaresiz kaldı zulüm. Eli ayağı yatağa zincirlenerek zorla beslenen devrimciler ilk fırsatta damarlarına takılı serumları çıkarıp attılar. Bilinci kapanan devrimciler kendilerine gelince yaptı aynı şeyi. Bugün F tipi cezaevlerine geçilmiş olmasına rağmen faşist devlet programını uygulayamıyor. Tredmana (ıslah programı) uyacak insan bulamıyor. Devrimci tutsaklar F tipi cezaevlerinde siyasal kimliklerinden taviz vermeden birbirlerine her koşulda sahip çıkarak yaşıyorlar. Yaşamı olduğu kadar ölümü de paylaşıyorlar. Tecrit koşullarına rağmen devrimci tutsaklar F tipi hapishanelerde boyun eğmeme geleneğini sürdürüyorlar. Sadece F tipi hapishaneler değil, hastahaneler de devrimci iradenin teslim alnamazlığına tanıklık ediyor 3 yıldır. F tipi hapishanelere geçişin ve bu süreçteki katliamların sorumlusu Hikmet Sami Türk döneminde hazırlanmış olan zorla müdahaleyi düzenleyen yasa yeni Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından yeniden gündeme getirildi. TBMM Adalet Komisyonunda gündeme gelen bu düzenlemeler; avukatların aranması, açlık grevi ve Ölüm Orucu yapan tutsaklara zorla müdahale, sorunu gündeme taşıyanlara ise Ölüm Orucuna teşvik etmekten 20 yıla kadar hapis cezası içeriyor. Bu düzenlemelere göre avukatların müvekkillerine iletmek istediği evraklar incelenecek, ayrıca avukatların üst araması elle yapılacak. Şu anda F tiplerinde fiili olarak uygulanan bu tür baskılar artık yasallaşıyor. Açlık Grevi ve Ölüm Orucu yapan devrimci tutsaklar 19 Aralık 2000den bu yana zorla müdahale işkencesini tüm boyutlarıyla yaşıyorlar. Tutsakların bir kısmı zorla müdahale sonucu şehit düştü, yüzlercesi de sakat kaldı. Yapılan düzenleme bunun yasallaştırılmasından başka bir şey değil. Ölüm Oruçlarını teşvik edenlerin 20 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması ise dışarda konuya duyarlı olan aydınlardan ailelere kadar tüm muhalif kesimleri tehdit eden bir düzenlemedir. Devrimci tutsakların sahiplenilmesinin önünü kesmeye yöneliktir. Bugüne kadar bütün yöntemler denendi. Ama devrimci tutsaklar teslim alınamadı. Fiili faşist uygulamaların yasallaştırılması da devrimci iradeyi teslim alamayacaktır.
Direnişçilere yönelik baskı, işkence ve katliamlar sürüyor TAYADlı Aileler 13 Ocak günü İHD Genel Merkezinde, tecridin kaldırılması ve ölümlerin durdurulması için bir basın açıklaması yaptı. Önce İHD Başkanı Hüsnü Öndül kısa bir konuşma yaptı. Ardından TAYADlı bir aile basın açıklaması metnini okudu. Açıklamada, tecride karşı sürdürülen ölüm oruçlarının üçüncü yılına girdiği ve bugüne kadar 104 kişinin yaşamını yitirdiği, 500e yakın insanın ise sakat kaldığı vurgulandı. Son olarak Numune Hastanesinde Özlem Türke yapılan zorla müdahale sonucu yaşamını yitirdiği ve aynı hastanede tedavi olması gereken Enver Yanıkın tedavisinin engellendiği belirtildi. Ardından İHD, Aydın ve Sanatçı Girişimi adına da birer konuşma yapıldı. Özlem Türkün avukatı Zeki Rüzgar ise yaptığı konuşmada; bugüne kadar Numune Hastanesinde 40 kişinin yaşamını yitirdiğini ve bu insanlara çeşitli müdahale biçimlerinin uygulandığı, bu uygulamalar sonucunda insanların ya sakat kaldığını ya da öldüğünü belirtti. İnsanların doktorlar tarafından kobay olarak kullanıldığını söyleyerek, basının bu hastaneye dikkat çekmesi gerektiğini belirtti. Aynı gün 11 Ocakta şehit düşen Özlem Türk için Yüksel Caddesinde oturma eylemi düzenlendi. Özlemin zorla müdahaleden sonra şehit düştüğü belirtildi. Ailelerin ve avukatının konuşmasının ardından oturma eylemine geçildi. Özlemin cenazesinin akşam Adli Tıptan alınarak memleketi Amasyaya gönderileceği açıklamasının ardından eylem sona erdi. SY Kızıl Bayrak/Ankara
TAYADlı ailelerin AKP ziyareti TAYADlı Aileler F tiplerinde tecrit, izolasyon ve ölüm oruçlarında ölümlerin sürmesi nedeniyle AKP il ve ilçe binalarını ziyaret ediyorlar. 11 Ocak günü de bu amaçla AKP Basmane ilçe binası ziyaret edildi. Yarım saatlik görüşme sonrası ilçe binası önünde bir basın açıklaması yapıldı. Birleşik Metal-İş ile CHP yöneticilerinin de katıldığı basın açıklamasında, Tecridi kaldırın ölümleri durdurun!, İçerde dışarda hücreleri parçala!, Ölüm orucu şehitleri ölümsüzdür! vb. sloganlar atıldı. (SY Kızıl Bayrak/İzmir) |
|||||