Kasap Şaron koalisyon hükümetini yoğun katliamlar eşliğinde kurdu...
Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı
bölge halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!
Şaronun Likud Partisi üç partiyi yanına alarak koalisyon hükümetini kurdu. Koalisyonda yer alan partilerden biri olan Ulusal Dinci Parti İsrailin en gerici-ırkçı Yahudilerinden oluşan yerleşimcileri temsil ediyor. Diğerleri Ulusal Birlik Partisi ve Şinui Partisidir. Yeni hükümet İsrail parlamentosu Knessetten güvenoyu aldı.
Katliamlar eşliğinde kurulun koalisyon
Katil Şaron seçimlere katliam ve yıkımlar eşliğinde hazırlandı. Seçimler öncesinde Şaron ve oğlunun rüşvet vb. kirli sicili ortaya saçıldığı için katliamlara daha özel bir ağırlık verildi. Öyle ki, işgalci İsrail ordusunun bir günde katlettiği Filistinli sayısı 30a kadar ulaştı. Siyonizm ideolojisi ile zehirlenmiş İsrail toplumunda Şaronun kanlı yöntemi yazık ki karşılık buldu.
Seçim döneminde yoğunlaşan katliam ve yıkım politikası hükümet kurma sürecine de eşlik etti. Zaten İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz (yeni kurulan hükümette de aynı mevkii işgal ediyor) Gazze Şeridine dönük saldırıların yoğunlaşacağını açıklamıştı. Siyonist bakanın açıklamasından sonra işgalci ordu peşpeşe katliamlar gerçekleştirdi. Bir tankın Filistinli direnişçiler tarafından dört askerle birlikte havaya uçurulması siyonistleri daha da azdırdı. Günübirlik işlenen cinayetlerin yanı sıra Batı Şerianın Tulkarim kentinde 3, Nablusta 3; Gazze Şeridinde Beyt Hanunada 6, (kentin bağlantılarını sağlayan iki köprü ve karayolu da tahrip edildi), Gazzede 7, Nuseyre ve Bureij mülteci kamplarında ise 8 Filistinli katledildi. Yüzlerce kişi yaralandı, bir o kadarı gözaltına alındı. Saldırılar çoğunlukla gece yarıları balıyor ve onlarca tank ve zırhlı araç eşliğinde gerçekleştiriliyor. Her zamanki gibi saldırılara ev ve işyeri yıkımları eşlik etti. İkinci intifadanın başlamasından bu yana katledilen Filistinli sayısı 2 bin 500e yaklaştı.
Emperyalist-siyonist saldırganlığın kıramadığı direniş
Emperyalist güçlerin, özelde Amerikan emperyalizminin her türlü desteğini alan siyonistler, sahip oldukları askeri üstünlük, gerçekleştirdikleri barbarca saldırı ve katliamlarına rağmen Filistin direnişini kıramadılar. Bu nedenle emperyalist-siyonist ittifak, Ortadoğuya kirli planlarının hayata geçirilmesi önündeki en önemli engellerden biri olan bu direnişi kırmak için tüm gücüyle yükleniyor. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra bu politika çok daha acımasız, kural tanımaz bir şekilde uygulanıyor. Haydutbaşı Bushun başa geçmesinden sonra Beyrut kasabı istediği ortamı bulmuş oldu. Defalarca ABDyi ziyaret eden Şaron, planlarını bizzat Washingtonda hazırlıyor.
Emperyalist saldırı ve savaş tehdidinin tüm bölgeyi sardığı bir dönemde siyonist saldırılar, bu saldırılara karşı devam eden Filistin halkının direnişi uluslararası kamuoyunda geri plana düştü. Oysa Filistin direnişini kırmak için yoğunlaşan yıkım ve katliamlar emperyalist savaş ve hegemonya planının bir parçası durumunda. Zira savaşın başlaması durumunda Filistin halkının bölge halklarına örnek olması ve anti-emperyalist direnişin tüm Ortadoğuya yayılması, başta siyonistler ve ABD olmak üzere bölgedeki tüm işbirlikçilerinin en büyük korkusu. Böylesine hayati bir önem taşıyan ve tam bir kuşatma altında süren Filistin direnişi yazık ki, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadele eden güçlerden hak ettiği desteği henüz alamamaktadır.
Siyonistlerin emperyalist savaşı
fırsata dönüştürme hesapları
Siyonistler Bush ve savaş çetesiyle yakın işbirliği içinde. Özellikle savaş kundakçılarının en azılılarından olan Wolfowitzin Amerikadaki siyonist lobinin temsilcisi olduğu basında sık sık yer alıyor. Şaronun defalarca ABDye gidip yaptığı görüşmeler yakın işbirliğinin somut bir göstergesi.
Amerikan emperyalizminin bölgeye dönük saldırısı gündeme geldiğinde, Şaron hükümeti ABDden milyarlarca dolar talep etti. Sadece silahlanma için istediği miktar 4 milyar dolar. Siyonistler uygun koşulların oluşması durumunda özellikle Lübnan ve Suriyeyi hedef almayı umuyorlar. Suriyenin şimdiden ABD tarafından tehdit edildiği göz önüne alındığında, emperyalist-siyonist işbirliği daha açık görülür. Filistin halkını sürgün ve katliamlarla kendi topraklarından sürerek büyük İsrail kurmayı hedefleyen siyonistler, emperyalist savaşın bu kirli amaç için bulunmaz fırsat olacağını düşünüyorlar. Nitekim yeni kurulan Şaron hükümetinin protokolünde, Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerinin büyütüleceği vurgulanıyor. Bundan dolayı savaşın bir an önce başlamasını istiyorlar.
Arafatı tasfiye etmenin işlerini kolaylaştıracağını hesaplayan Bush ve Şaron yoğun bir uğraş içinde. Bir taraftan yıkım saldırıları sürdürülürken, öte yandan tam bir arsızlıkla Filistin yönetiminin yolsuzluklarından ve yapması gereken reformlardan söz ediliyor. Haydutbaşı Bush, Irakı yakıp yıktıktan sonra sıranın Filistin devletini kurmaya geleceği demagojisini yapıyor.
Gerici Arap rejimleri tam bir teslimiyet içinde
Küstahça açıklamalarıyla bölge halklarını tehdit eden Bush ve çetesi, bölge devletlerinden kayda değer bir tepki görmedi. Iraka saldırı gündemiyle Mısırda toplanan Arap Birliği Zirvesi de herhangi bir ciddi karar almadan dağıldı. Birkaç istisna dışında zirveye katılan devlet temsilcileri, emperyalist savaş karşısında tam bir teslimiyet içindeler. Bir kısmı ise (Mısır, Körfez ülkeleri vb.) ABDnin uşağı olduğunu zirvedeki tutumlarıyla yeniden tescil etti. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ise, Arap ülkelerine, ABDnin saldırısına kolaylık sağlamama çağrısı yapmakla yetindi. Libya lideri Kaddafi, Suudi Prensi ile kavga ederek zirveyi terk etti. Ortaya çıkan utanç verici tablo, kendilerini de hedef alan emperyalist savaşa karşı Arap rejimlerinin tam bir teslimiyet içinde olduklarına tanıklık etti.
Emperyalist savaş gölgesinde yıkım ve katliamlara maruz kalan Filistin halkının durumu ise zirvenin gündemine bile gelmedi. Kendi iktidarlarını sürdürme derdine düşen gerici rejimler, Filistin işgalini gündemlerinin dışına atmış durumdalar. Hiçbir zaman samimi olarak sahiplenmedikleri Filistin davasından demagoji amacıyla da olsa söz etmemeye başladılar. En büyük korkuları, emperyalist savaşa ve siyonist işgale karşı gittikçe hareketlenen Arap halklarının Filistin halkının direnişini örnek almaları.
Emperyalist savaş ve siyonist işgale
karşı bölgesel intifada!
Emperyalist saldırganlık ve savaş karşıtı kitlesel mücadele yer yer Filistinle dayanışma şiarlarını gündemine almakla beraber, bu güçlü bir dayanışma olmaktan uzak. Oysa Filistin halkı daha savaş başlamadan ağır bedeller ödüyor. Savaşın başlamasıyla birlikte bu bedellerin çok daha ağırlaşacağı açık. Yiğitçe direnen Filistin halkı dayanışmayı fazlasıyla hak ediyor. Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı çıkan her samimi güç bu dayanışmayı göstermekle yükümlüdür.
Şimdiye kadar Arap ülkelerinde kitlelerin alanlara çıkması, politik süreçlere müdahale etmesi sık rastlanan bir durum değildi. Emperyalist savaş tehdidi bu durumu değiştirmiş, yüzbinlerce insanın sokaklara taşmasına yol açmıştır. Şam, Halep, Sana, Kahire, Kazablanka, Körfez ülkeleri ve diğer kentlerde yüzbinlerce Arap emekçisinin kitlesel eylemleri, suskunluk fesadı döneminin geride kaldığını gösteriyor. Savaşın fiilen başlaması durumunda bu tepkilerin daha kitlesel ve militan bir niteliğe bürünmesi kaçınılmaz. Türkiye halkları ile bölge halklarının kaderi, hiçbir zaman olmadığı kadar birbirine bağlı hale gelmiştir. Bu, Ortadoğu halklarının bölgesel bir direnişi örmeleri için uygun bir zemindir. Tüm bölge halklarını hedef alan emperyalist saldırganlık bunu zorunlu kılmaktadır. Filistin halkıyla tam bir dayanışma, emperyalit-siyonist ittifaka ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı militan bir direniş! Anti-emperyalist mücadelenin önünde duran görevlerin başında geliyor.
|