Emperyalist propaganda merkezleri ABD emperyalizminin Irak savaşından zaferle çıktığını ilan etmek için birbirleriyle yarıştılar. Oysa gerçek son derece açık. Irak halkı işgalci ABD ve İngiliz emperyalizmine büyük bir nefret ve kin besliyor. Emperyalizme uşaklıkta sınır tanımayan işbirlikçi yönetimi de tanımayacağını gösteriyor.
Irak halkı emperyalist işgale tutum alıyor, her gün Bağdat sokaklarında ve başka kentlerde anti-emperyalist şiarların haykırıldığı eylemler yapılıyor. Eylemlerde Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz!, Özgürlüğümüzü istiyoruz!, ABD işgalini kabul etmiyoruz!, Birlik istiyoruz! vb. şiarlar onbinler tarafından sahipleniliyor.
ABD emperyalizmi Irak nüfusunun %65ini oluşturan Şiilerin kendilerini çiçekle karşılayacağını bekliyordu. Ancak hiç de öyle olmadı. Saddamın baskı ve şiddetiyle yüzyüze kalmış olan Şiiler sokağa çıkarak Saddama da, ABDye de hayır! sloganlarını haykırdılar. ABD emperyalizminin uşaklık önerisini reddettiler. Binlerce Şii Kunt kenti valiliğini işgal ederek ABD işgalini protesto etti.
ABDnin Iraka kurmayı planladığı dört askeri üssün kabul edilemeyeceğini, emperyalistlerin çatıştırmayı düşündüğü Şii ve Sunni halkın liderleri ortak bir deklarasyonla açıkladılar. Emperyalistlerin katliamcı savaş politikası on yıllardır birbirine düşmanca bakan Sunni ve Şii mezhebinden Irak halkını birleştirdi, bütünleştirdi. İşgalci emperyalistlere karşı cihad çağrısı yapan çeşitli milliyetlerden ve mezheplerden Irak halkı emperyalistlerin yüreğindeki korkuyu büyütüyor.
Emperyalistler işgalin yaratacağı sonuçlara ilişkin kaygılarını dile getirmeye başladılar bile. Pentagon danışmanı Richard Perle yaptığı açıklamada şunları söylüyor: Mümkün olan en kısa sürede istikrarı sağladıktan sonra Iraktan ayrılmalıyız. Aksi takdirde bizim varlığımıza karşı muhalefetin gelişme tehlikesi artar. Muhalefetin gelişme tehlikesi varolan durumun yumuşatılmasına yöneliktir. Zira emperyalist işgale ve kukla yönetime karşı muhalefet daha şimdiden başlamıştır. Tüm veriler muhalefetin şiddetlenerek gelişeceği yönündedir.
İşgal emperyalistlere pahalıya malolacaktır. Dünya halklarının emperyalist haydutluğa öfkesini büyütmüş, emperyalizme karşı savaşma isteğini artırmıştır. Irak halkı her geçen gün daha fazla özgürlük ateşini harlayacak, emperyalist işgale, baskı ve şiddete boyun eğmeyecektir.
- Müzelerin yağmalanması ile ilgili olarak Iraktaki ordular uluslararası kamuoyu tarafından açık bir şekilde eleştirildiler.
Müller-Karpe: Ben bir arkeolog olduğumdan dolayı hukuksal şeyler hakkında bir şeyler söylemek istemem. Ama bir şeyler oldukça ters ve kötü gitti. Bağdattaki müze çalışanları askeri birliklerden defalarca yardım istemelerine karşın hiçbir yardım alamadılar. Savaş başlamadan müzenin bütün girişlerini bir tek kapı dışında duvarlarla kapattılar. Müze çalışanları bununla müzenin kolayca korunabileceğini düşündüler. Oysa bu kapıyı tutmak için tek bir tank yeterliydi.
- Çalınan ve tahrip edilen eserlerin Irak ve oradaki insanlar için önemi nedir?
Müller-Karpe: Geçmiş 80 yıl boyunca kazılarda çıkarılanlar bu Irak Müzesinde toplandı. İnsanlar kendi yaşadıkları ülkelerinin tarihleri hakkında bilinçten kaynaklanan bir onura sahiptiler. Bu bütün bir ülkenin toplam bir tarihiydi. Sadece bu ülkenin de değil: Orada bütün bir uygarlığın kökleri vardı. O nedenle onları korumak sadece oradaki insanlığın bir görevi değil bütün bir dünyanın görevi olmalıdır.
- Almanya veya Avrupada insanların neleri kaybettiklerini anlamalarını kolaylaştırabilecek böyle bir kültür hazinesi var mı?
Müller-Karpe: Hayır. Karşılaştırılabilecek böyle bir hazine yok. Bizim Almanyadaki kültürümüz Mezopotamyaya oranla çok genç. Bugünkü uygarlığımız için önemli olan araba ve bilgisayar gibi her şey Mezopotamyadaki keşiflere dayanır. Tekerlek, aks ve benzeri şeyler orada keşfedildi ve gelişim aşamaları sadece orada araştırılabilir. Uygarlığımızın kökeni oradadır. Irakın imajı mümkün olduğu kadar çabuk değişmelidir. Bir ülke terör rejimiyle değil kendi tarihiyle bir anlam kazanır.
- Şimdi neler yapılabilir?
Müller-Karpe: Tabii müzeler korunmalıdır. Kırılanlar olabildiği kadarıyla restore edilmelidir. Ama asıl önemli sorunu müzelerde görmüyorum. Müzelerdeki sorunları katbekat aşan diğer bir alanda görüyorum. Tarihi kentler de birinci Körfez Savaşından sonraki durumu hatırlatıyor. 1991deki ateşkesten sonra yönetim boşluğundan yararlanarak yapılan kaçak kazılar. Milattan önce 3000 yılına ait hemen hemen hiç dokunulmamış kentler harabeye çevrildi. (...)