26 Temmuz'03
Sayı: 29 (119)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak'ta ABD jandarmalığına hayır!
  Hükümet ve ordu ABD ile anlaştı...
  Demokratikleşme oyununda 7. perde açıldı...
  İMF ile 5. gözden geçirme görüşmeleri tamamlanmak üzere...
  Kürt halkına karşı yeni kirli oyunlar...
  AB'den ekonomik, sosyal ve demokratik haklar beklenemez...
  Birleşik Metal-İş genel kurulları ve metal işçilerinin görevleri
  Kamu TİS'leri ihanetle sonuçlandı!
  Kamu emekçileri hareketine acil müdahale zorunluluğu
  Çırpındıkça batacaklar
  Emperyalist güçler İran üzerindeki baskıyı artırıyor
  Abbas hükümeti ABD-İsrail dayatmalarına boyun eğiyor...
  Saldırılara karşı örgütlü/birleşik mücadele!
  Genç İşçi Bülteni'nden...
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
  Eğitim hakkımız gaspediliyor...
  Polkima'da TİS süreci, lokavt ve grev aşamaları
  Irak'ta yeni tuzak
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Demokratikleşme oyununda 7. perde açıldı...

AKP’nin orduya yönelik küçük manevraları

AKP, 6. Uyum Paketi henüz mecliste görüşülürken, 7. Uyum Paketi’nin hazırlıklarına başlamıştı. 6. paket, TMY’nin 8. maddesinin kaldırılması üzerine yürüyen tartışmalar sonrası yasalaştı. Rejimin gerçek temsilcileri, 8. maddenin kaldırılmasına itiraz etmiş, düşünce suçları ile ilgili boşluk doğacağını savunmuşlardı. Cumhurbaşkanı da ilkinde 6. Uyum Paketi’ni veto etmişti. Değişiklik yapılmadan ikinci kez kendisine geldiğinde onayladı ve yasa değişikliği HADEP’in kapatılma kararının yayınlandığı 19 Temmuz tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu arada görüldü ki, TMY’nin 8. maddesinin kaldırılması hiç de boşluk doğurmuyor. Zira önceleri bu madde kapsamında değerlendirilen fiiller, şimdi TCK 169’un konusu yapılıyor. Yani “düşünce suçu” artık “silahlı örgütlere yardım ve yataklık” olrak cezalandırılıyor.

Aynı günlerde 7. paket üzerindeki tartışmalar da yoğunlaşmıştı. 7. Uyum Paketi demokratikleşme adına birkaç göstermelik düzenlemenin ötesinde, esasta AKP’nin ordunun statüsünde gedikler açma manevrası sayılabilir. Nitekim paket üzerine tartışmalar günlerce bu minvalde sürdü. “Demokratikleşme” diye sunulan değişikliklerin ne denli göstermelik olduğunu görmek için taslaktaki en önemli birkaç maddeye bakmak yeterli.

7. Uyum Paketi’ndeki “demokratikleştirmeler”

6. Uyum Paketi ile kaldırılan TMY’nin 8. maddesinin içeriği, yeni pakette TMY’nin 7. maddesine eklendi. Buna göre “şiddete başvurmayı teşvik edecek şekilde” örgütle ilgili propaganda yapanlara 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 500 milyon ile 1 milyar arası ağır para cezası verilecek. Böylece, işin özünde eyleme dökülmemiş düşünceyi cezalandırma anlayışı aynen korunuyor. Yabancı dilde eğitim ve öğretim için MGK’nın izin yetkisi kaldırılıyor, Bakanlar Kurulu’na veriliyor. Derin devletin icazeti olmadan parmağını oynatamayan bir hükümetin olduğu yerde bu değişiklik hiçbir anlam ifade etmiyor. Türkiye’deki vakıfların yurtdışında şube açmalarında Bakanlar Kurulu’nun izin yetkisi, Dışişleri Bakanlığı’ndan görüş almak koşuluyla İçişleri Bakanlığı’na veriliyor. Toplantı ve gösteri yür¨yüşlerinde erteleme süresi 30 günden 10 güne indiriliyor. O an yapılması gereken bir eylem ya da toplantının 10 gün ya da 30 gün ertelenmesi arasındaki fark oldukça önemli olmalı ki, değişikliğe demokratikleşme deniliyor! TCK’nın devlet kuvvetleri aleyhine cürümlerle ilgili maddesinde ceza alt sınırı düşürülüyor, yalnız eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarında ceza kaldırılıyor. Bu tü durumlarda resmen bir tırpan rolü oynayan bir yargının olduğu yerde cezanın “alt sınırı”nın düşürülmesi ve yalnız “eleştiri”ye cezanın kaldırılması da “demokratikleşme” sayılıyor!

Bunlar dışındaki değişiklikler sermaye diktatörlüğünün karakterini unutanlar için sahiden demokratikleşme sayılabilir! Mesela barış dönemlerinde halkı askerlikten soğutmak sivil kişiler için suç sayılmayacak. Askeri yargılamada mesken arama yetkisi AİHS’deki uluslararası kurala bağlanacak. İtiraz süresi 3 günden 2 saate indirilecek. İdam, savaş ve seferberlik vb. haller dışında askeri yargıda da müebbet ağır hapse çevrilecek. Tüzel kişilikler dernek kurabilecek. “Sivil toplum kuruluşu” üyeleri uluslararası kuruluşlara üye olabilecek. Müstehcen yayınlar müsadere ve imha edilmeyecek, vs.

MGK’ya getirilen sınırlamalar

Şimdi 7. Uyum Paketi’nin bu kadar tartışılmasını sağlayan, MGK ve MGK Genel Sekreterliği ile ilgili yasalarda yapılan değişikliklere bakabiliriz. Yapılan değişikliğe göre, başlı başına bir kurumlaşma olan MGK Genel Sekreterliği sadece sekreterlik işlerini gören bir birim haline getiriliyor. Genel sekreterin asker olması şartı kaldırılıyor ve atama yetkisi başbakanın önerisini dikkate almak kaydıyla Cumhurbaşkanı’na veriliyor. Genelkurmay bu değişikliklere itiraz etti, fakat düzenleme taslaktaki gibi kaldı. Sadece genel sekreter askerler arasından seçildiğinde Genelkurmay’ın görüşünün alınması talebi karşılandı. MGK’nın ilgili yasanın 4. maddesinde 7 ayrı fıkrada sıralanan görev ve yetkileri kaldırılıyor, devletin milli güvenlik siyaseti ile ilgili tavsiye kararları almakla sınırlandırılıyor. Kararların hayata geçirilmesi için “tedbirler alma”, “kurulkararlarını takip” gibi icracı diye nitelenen yetkiler MGK’dan alınıyor. MGK’nın toplanma periyotları iki aya çıkarılıyor. Askeri harcamalara denetim getiriliyor. Bu madde Genelkurmay’ın itirazı üzerine, askeri harcamaların denetiminin Anayasa’nın 160. maddesi gereğince gizlilik kuralları içinde yapılması biçiminde değiştirildi.

Düzenlemeler biçimseldir,
ordu rejimin efendisidir!

Demokratikleşme, askerin siyaset üzerindeki ağırlığının sınırlandırılması olarak sunulan değişiklikler bunlardan ibaret. MGK’yı TSK’nin ve özellikle Genelkurmay’ın üstünde, onu aşan bir kurum-yapı olarak görenler için elbette bu değişiklik “demokratikleşme” nitelemesini hak ediyor. Fakat MGK’yi generallerin emirlerini dikte ettikleri bir yapı olarak değerlendirenler için durumda esaslı bir değişikliğin olmadığı ortada. Türkiye’de MGK değil ama ordu-Genelkurmay, rejimin yaşamsal sorunları konusunda mutlak iradeyi elinde tutan bir güçtür. Bu öyle bir güçtür ki, yeri gelir idareyi açıktan eline alır, darbe yapar, yeri gelir hükümetleri, meclisi hizaya çeker, yeri gelir balans ayarı yapar. Ordunun bu gücünü, değil AKP, tekelci burjuvazi de dahil kimse elinden alma gücüne sahip de&urren;il. AKP’nin fırsattan istifade yapmaya çalıştığı, generallerin manevra kabiliyetinde yaralar açmaktır. Bu kadarıyla generallerin “siyaset üzerindeki ağırlığının” sınırlanacağını sananlar ve bunu demokratikleşme olarak alkışlayanlar, kendilerini değilse bile halkı kandıran şahtekarlardır.

AKP manevralarının sınırı

Her ne kadar küçük tırtıklamalar da olsa AKP’nin manevraları, generallerin kolay sindirebileceği düzenlemeler değil. Ama şu durumda bir bakıma eli kolu bağlı sayılır. Tekelci burjuvazinin (ki o bunu açıktan ifade etmese de demokrasi raporları ile, arada sırada Kürt sorunu, Kıbrıs vb. yaşamsal konulardaki farklı çözüm önerileriyle yansıtıyor) ordunun statüsüne dair öteden beri sıkıntısı vardı. Ayrıca tekelci burjuvazinin can attığı Avrupa Birliği ABD’nin başlıca dayanağı olarak gördüğü TSK’nın sınırlandırılmasını öteden beri istemekteydi. Bunlar ABD’nin Türk generallerinin kulağını çektiği bugünlerde, AKP için bir parça da olsa elverişli bir zemin sağladı. Genelkurmay rest çekmek yerine, işin özüne dokunmayan küçük tırtıklamalara kıvrak itirazlar yöneltmekle yetini.

Aslında devlet solcularının itirazları yanında generallerinki itiraz bile sayılmaz. Böylelikle bu güruhun 12 Eylül zihniyetinin ülkedeki en sağlam taşıyıcısı olduğunu görmüş olduk. Onlar, demokrasi kültürünün olmadığı yerde, rejimi koruması için darbeci Türk ordusunun yetkilerine dokunulmamasının bir zorunluluk olduğunu savunabildiler.

Genelkurmayın bu değişiklikleri devlet solcuları kadar dert etmemesinin gerisinde elbette kendi konumuna ve gücüne olan güven var.

Kaldı ki AKP’nin manevrası düzenin selameti açısından hayırlı sonuçlar yarattığı için, bundan en büyük çıkarı gene rejimin başefendisi olarak ordu sağlamış oluyor. Şimdi dini gericiliğin etkisindeki yığınlar daha sıkı AKP’nin kuyruğuna sarılacaklar. Aynı şekilde liberal ve sol muhalefetten önemli bir kesim de “demokratikleşmiş düzen”e sıkı sıkıya sarılacak.

Demokratik hak ve özgürlükler
mücadeleyle kazanılır

İşin esasında bir değişiklik olmadığını görmek için, 6 tane “demokratikleşme paketi” ve Anayasa’daki değişikliklerden sonra, sermaye iktidarının uygulamalarına bakmak bile yeterli. Bu süre içinde devlete karşı gelmenin faturası ağırlaştırıldı. Örneğin cezalar arttırıldı. Polisin keyfi davranışlarında en ufak bir azalma olmadı. Devlet terörünün ve faşist baskıların dozu yükseltildi. F tipi cezaevlerinde şiddet tırmandı. Yeni tip hücrelerin inşası bitirilmek üzere. Kürt illerindeki baskılar, işkenceler arttı. Çalışma yaşamı işçi ve emekçiler için kölelik koşullarına kavuşturuldu.

Hem uyum paketlerinin içeriği hem de son dönem uygulamalarından anlaşılacağı gibi, sermaye iktidarının “demokratikleşme”den kastı devletin tahkimatıdır. Bunlardan işçi ve emekçiler payına sadece daha fazla faşist baskı ve devlet terörü, daha fazla açlık, daha büyük aldatmacalar düşmektedir. Sermaye iktidarı koşullarında, demokratik hak ve özgürlükler ancak dişe diş mücadelelerle kazanılıp korunabilir. Bu mücadelenin olmadığı koşullarda, en demokratik değişiklik bile kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Ancak demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi yükseltildiği koşullarda, yasalarda olsun ya da olmasın, birçok temel hak fiilen kullanılabilir hale gelecektir.