AB şefleri devlet terörünün zeminini döşüyor
Londra'da patlayan bombaların ardından “terörizme karşı ortak mücadele” söylemi yükseltildi. Avrupa burjuvazisinin bu durumu olabildiğince istismar etmeye kararlı olduğu görülüyor. Hizmete koşulan medyanın da katkısıyla, hem patlamalarda ölenler, hem de acı çeken yakınları anılmaz oldu. Kokuşmuş düzen adına çalışan herkesin dilindeki nakarat aynılaştı,; “teröre karşı ortak mücadele”!
Oysa AB şeflerinin tekrarlayıp durduğu nakarat dışında teröre karşı yaptıkları bir şey yok. Tersine onlar icraatlarıyla kör terör eylemlerine zemin hazırlamanın yanısıra, yükselme eğiliminde olan toplumsal muhalefeti devlet terörüyle bastırmanın zeminini döşeme telaşındalar. Bombaların dumanı tüterken biraraya gelen AB şefleri, polis devletine koşar adım gitme konusunda eksiksiz bir mutabakat sağladılar.
Herşey bir yana, eğer Londra, Paris veya Berlin metrolarında bir daha bomba patlatılmasını engellemek gibi bir dertleri olsaydı, AB şefleri öncelikle Irak'ta devam eden vahşi işgali mahkum ederlerdi. Zira işgalden dolayı Irak'ta her gün, Londra metrosunda ölenlerden daha çok insan ölmektedir. Az sayıda onurlu Britanyalı'nın da ifade ettiği gibi, Londra'daki olay, İngiliz emperyalizminin Irak'ta devam eden emperyalist işgalin dolaysız suç ortağı olmasından kaynaklıdır.
“Teröre karşı mücadele” trenine doluşan AB şeflerinin kaptanı, Bush'un “fino köpeği” Blair'dir. Ancak Blair'in, Irak'ta misket bombalarıyla bedeni parçalanan çocukların Bush'tan sonraki ikinci celladı olduğu bilinmektedir. Böyle bir caninin rehberlik ettiği katar hangi hedefe yol alır?
Hedefin ne olduğunu Londra'daki saldırıların ardından olağanüstü toplanan Avrupa Birliği içişleri ve adalet bakanlarının aldıkları kararlar gösteriyor. Avrupa Birliği Dönem Başkanı İngiltere'nin İçişleri Bakanı Charles Clarke, terörizme karşı mücadelede kararlılık gösterildiğini, bu amaçla işbirliğini geliştirmenin yöntemlerini aradıklarını söyledi. Sözü edilen yöntemlerin, demokratik hakları ayaklar altına alan polisiye önlemlerden ibaret olduğunu İngiliz bakandan öğreniyoruz. Clarke, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında istihbarat alışverişi ve güvenlik birimleri arasında işbirliği konusuna öncelik verildiğini bildirdi.
Clarke'in çağrısı üzerine acil olarak toplanan bakanlar, telekomünikasyon bilgilerinin uzun süreli olarak kaydedilmesi için uzlaşma mesajları verdiler. Bakanlar ayrıca terör ağının çökertilmesi için istihbarat örgütlerinin ortak çalışmasının iyileştirilmesi konusunda da uzlaşmaya vardılar. Clarke'ın, cep telefonu konuşmaları ve elektronik posta kayıtlarının kaydedilmesi ve ortak kurallar benimsenmesi için yaptığı öneri kabul edildi.
AB'li bakanlar, havayolu yolcularının bilgilerinin karşılıklı olarak daha fazla paylaşılması konusunda da görüş alış verişinde bulundular. Bu durumda, bir AB ülkesinden başka bir AB ülkesine uçacak yolcuların listesi önceden muhatap ülkeye bildirilebilecek. Ayrıca kolluk kuvvetlerinin varolan soruşturmalardan elde edilen istihbarata ulaşmalarını sağlayacak Avrupa çapında yetkiye sahip olması da ele alınan konular arasında.
Alınan ortak kararların yanısıra, AB'nin lokomotifi olan ülkeler hızla polisiye uygulamalara başladılar. İngiltere'de hükümet tarafından hazırlanan yeni terörle mücadele yasası, yabancı ülkelerde terör kamplarında eğitim alanlar hakkında da yasal işlem yapılmasına olanak sağlayacak. Yasa tasarısında suç kapsamına alınması planlanan eylemler arasında, bombalı saldırılar ve benzeri terör eylemlerini “övmek” de bulunacak. Bu tür eylemler hakkında övücü ifadeler kullanan kişiler yargıya sevkedilecek. Yasa tasarısıyla arama konusunda polise daha geniş yetkiler tanınıyor.
Tasarının, terörle ve teröristle daha hazırlık aşamasındayken, eyleme geçmeden önce mücadele edilmesini öngördüğünü belirten İçişleri Bakan Yardımcısı Hazel Blears, yasanın Avam Kamarası'na sonbaharda sunulabileceğini bildirdi.
Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily, AB toplantısına katılmadan önce yeni bir güvenlik paketini kamuoyuna açıkladı. Schily, ülke içinde bütün istihbarat örgütlerinin kullanabileceği bir bilgi merkezinin kurulmasını istedi. “Anti-Terör Bilgi Yasası” olarak adlandırılan yeni pakete göre, eyalet istihbarat örgütlerinin teröristler, onlara yardım edenler ve finansman kaynağı sağlayanlar hakkında elde ettiği bilgiler, bütün istihbarat örgütleri tarafından da kullanılabilecek.
Fransa'da sınır kontrolleri artırıldı. Fransa İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy, AB içinde serbest dolaşımı sağlayan Schengen Anlaşması'nın sınır kontrollerine ilişkin bölümünü askıya aldıklarını açıkladı.
İtalya'da hükümet, “terörle mücadele” yasasını sertleştirmek için harekete geçti. İtalyan Meclisi'nde görüşülen yasa paketi, polise ve yargıya radikal İslamcılara yönelik mücadelede daha çok yetki tanıyor. Yasa çerçevesinde, polisin şüpheli bulduğu kişileri yargı kararı olmaksızın gözaltında tutabilmesi, yanlarında avukatları olmadan ve belirli bir süre kısıtlaması olmadan sorgulayabilmesi ve şüpheli yabancıların daha çabuk sınırdışı edilebilmesi mümkün olacak.
Bunlar henüz ilk adımlardır, bunların arkası gelecektir. Bu icraatların “teröre karşı”, “radikal İslamcılara karşı” söylemiyle gündeme gelmesi ise aldatıcı olmamalıdır. “Terör” yerine, “direnen işçiler”, “ilerici-devrimci hareket”, “savaş karşıtları” veya düzene muhalif olan başka bir hareketi koyarsak, AB şeflerinin gerçekte neyin peşinde olduklarını anlamakta güçlük çekmeyiz. Bu arada ırkçı-faşist güruhların tasmalarının gevşetildiğini de belirtmek gerek.
Neo-liberal saldırıları pervasızca sürdüren emperyalist-kapitalist düzenin efendileri, attıkları adımlarla teröre karşı değil, sınıf savaşına karşı hazırlanıyorlar. Londra'da patlayan bombalar bu hazırlığı hızlandırmak için bir fırsat oldu. Neo-liberal saldırılara polis devleti hazırlıkları eklendi.
İşçi sınıfının, emekçilerin, ilerici-devrimci güçlerin, kısacası düzene muhalif olan tüm kesimlerin de çatışmaya bu bilinçle hazırlanması gerekiyor.
-------------------------------------------------------------------------------------------
Hindistan'da yarım milyon tarım işçisi grevde
Hindistan'ın Batı Bengal eyaletinde çay tarlalarında çalışan yaklaşık 500 bin işçi, ücretlerinin ve ikramiyelerinin artırılması talebiyle süresiz greve başladı. İşçilerin talebini kabul etmeyen patronlar, ücret artışını verimliliğe bağlamak için ısrar ediyor. Ancak Çay İşçileri Sendikası bunu kabul edilemez buluyor. Sendika sözcüsü Samir Ray, günlük ücretlerin de iki katına çıkarılmasını istediklerini belirtti.
Yeni başlayan grev, eyaletin 350 çay tarlasında çalışmaları felce uğrattı. Grevin komşu Assam eyaletine de yayılması halinde, Hindistan'ın tümünde sektörün zarar göreceği belirtiliyor. Assam'da devam eden görüşmelerden de olumlu bir sonuç alınamadığı bildirildi. Batı Bengal ve Assam eyaletleri, Hindistan'ın toplam çay üretiminde yüzde 85'lik bir paya sahip.
Sendika ile çay patronları arasında yapılan görüşmelerden olumlu bir sonuç alınmazken, Hindistan Çay Birliği'nin üst düzey yetkililerinden PK Batacharya, üretim kayıpları sonucu günlük zararlarının 2 milyon 300 bin doları bulduğunu söyledi. |