29 Haziran 2012
Sayı: SYKB 2012/26

 Kızıl Bayrak'tan

AKP iktidarı Suriye’yi “düşman” ilan etti

Emperyalizmin maşaları Suriye halkına savaş ilan ettiler
Irkçı-inkarcı devletin Kürt sorunundaki açmazı derinleşiyor

Faşist baskı ve teröre karşı mücadeleyi büyütelim

Kamu emekçilerine tutuklama terörü
KESK operasyonuna sokakta yanıt
Atılım ve ETHA’ya polis baskını
Sivas katliamının hesabını emekçiler soracak!
Katil devletten hesap sorma çağrısı
İzmir’de sınıf seminerleri başladı
DHL Lojistik işçileri direnişte!
MICHA işçileri direniyor!
MESS Grup Toplu Söleşme Süreci ve Görevlerimiz
Taleplerimiz ne olmalı?
Avrupa’da sınıf hareketi radikalleşiyor-Volkan Yaraşır
İspanya’da madenci grevi
Kazanılmış haklarımız ve geleceğimiz için greve-direnişe!
“Hapishanesiz bir toplum istiyoruz!”
BDSP: Kürtaj haktır, Roboski katliam!
‘Düşmanın’ hedefinde öğrenciler var
“İş cinayetlerine karşı mücadele ortaklaşmalı”
Yeni Roboski hikayeleri yazılırken
Sorunların kaynağı olduğu yerde durdukça yara kanamaya devam edecektir!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kelebek(Alaattin Karadağ’a...)


Yüzüm yüzüne benzer her şafağa duruşumda

biraz tedirgin, şüpheci-hep ardına bakan

çıyan mevsiminin orta yerinde kelebek misali

kır çiçeğine tutunmaya çalışan

ve umut yüklü bir duvar yazısına...

kimi zaman kirli önlüklü bir çırağın

rehin alınmış bakışına benzer

kimi zaman çelikten bir yumruk

keskin, sert hedefi şaşmayan

ama kelebek ömrüne duran

...

güneşi avuçlayıp tüm kızgınlıgıyla-özlemle

ufuğa fırlatmak gibi

ateşe tutunmak gibi...

partide dikey ilişki yasaktır”

ama umudu gözbebeklerinden yakalayıp

baldırı çıplaklara” uzatmak gerek

kelebek ...

hadi kelebek ömrünü uzat ömrüme şafağa yakın,

anladın mı?

söz veriyorum çelikleşecek bu ömür...

şafağa yakınım

anlık

tedirgin

avuçlarımda kelebek çırpınışı

inatçı kızıl kelebek,

uzandı karanfillere-kır çiçeklerine

hoyrat bir rüzgar gibi...yüzyıllık hayata bağlanır gibi uçtu doruklara Esenyurt’un orta yerinden...

Sarıgazi’den bir tekstil işçisi


 

 

Sivas'ın ışığı sönmeyecek!

Dünyanın birçok ülkesinde tarih boyunca insanlara karşı katliamlar gerçekleşmiştir. İnsanlık, tarih boyunca ezilmiş, sömürülmüş, bunlara karşı başkaldırınca da kıyımlarla, katliamlarla karşılaşmıştır. Ülkemizde de aynı sorunlar başgöstermiş ve aynı şekilde sonuçlanmıştır. Yazmakla, anlatma bitmeyecek katliamlar ve cinayetler vardır. Dersim, Malatya, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, zindanlar, Roboski ve aklıma gelmeyen diğer insanlık suçları… Ve Türkiye’nin tarihine bir kara leke olarak geçen Sivas katliamı!

Farklı farklı illerden insanlar geliyor Sivas’a. Festival düzenleniyor. Şu yaşanası dünyada daha rahat ve daha iyi bir yaşam için, verilmeyen haklarını alabilmek için Sivas’ta toplanan insanlar ve onları yalnız bırakmayan aydınlar, sanatçılar... Hepsi bir aradalar. Fakat ters giden bir şeyler var. Birileri bu durumdan rahatsız. Çünkü onlara göre karşıdakiler suç işliyor. Kendilerine karşı geliyorlar. “Bunu nasıl bozarız” diye belki de aylar öncesinden planlar yaptılar ve hayata geçirmek için gününü beklediler. Ve o gün geldi. 2 Temmuz 1993! Sanatçıların ve aydınların kaldığı Madımak Oteli ateşe verildi. Örnek olsun diye söylüyorum, ufacık bir yer yansa polis ve itfaiye hemen müdahale eder. Ama otelde insanlar cayır cayır yanıyor. Feryatlar yükseliyor, kimsenin umurunda bile değil. Ve bu, ülkemizde canlı canlı televizyonlardan izleniyor. Kolluk güçleri karışmıyor, çünkü emir büyük yerden. Ülkeyi yönetenlerden, tepeden. Çünkü yananlar büyük suçlu! Onlar haklarını aradılar!

Anlatmak istediğim şu aslında: Sivas’ta yaşanan katliam sadece Alevilere dönük bir katliam değil, bütün ezilen ve mücadele eden insanlara verilmiş bir mesajdır. Geçmişte yaşanan diğer katliamlar sadece orada yaşayan insanlara yönelik değildi. Roboski’de yaşanan sadece Kürtlere dönük bir katliam olmadığı gibi, Sivas katliamı da sadece Alevilere dönük değildi. Düşmanımız tektir, görmememiz lazım. Bugün için de ne sadece AKP ne de kolluk güçleri ve yargı mekanizmasıdır. Düşman bunların hepsi demek olan sermaye sınıfıdır, kapitalizmdir. Hükümetler değişir, kolluk güçlerinin ve yargı mekanizmalarının yürütücüleri değişir ancak düzenin hukuku hep aynı kalır. Kapitalist sistem sürdükçe onun hukuk sistemi de sürer. Bir bakarsın devlet adına katliam işleyenler serbest kalmış, bir bakarsın tıpkı Sivas davasında olduğu gibi dava “zaman aşımı” gerekçesiyle düşürülmüştür.

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bu ülkede halen haklarını arayan, haksızlıklara karşı mücadele eden ve bu uğurda gerekirse ölümü göze alan insanlar da var. Biz işçi ve emekçilerin, ezilen halkların davası bu sömürücüler ortadan kalkıncaya, sömürü sistemi yıkılıncaya kadar asla kapanmayacaktır. Bunun için birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yoktur.

Adana’dan bir işçi

 

 

 

 

Analar: Çocuklarımızı öldürtmeyeceğiz!

Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 378. haftasında, Nurettin Yedigöl'ün akıbetini sordu. Yeni operasyonların, kayıpların ve ölümlerin olacağına dair işaretler olduğu belirtilerek, devlete 'çocuklarımızı size öldürtmeyeceğiz!' dediler.

Abisi Nurettin için konuşan Muzaffer Yedigöl, abisinin işçiler için, halkın özgürce yaşayabilmesi için mücadele ettiğini vurgulayarak Nisan 1981'den itibaren kayıp olduğunu ve haber alınamadığını belirtti. Yedigöl, karakol baskınlarını ve operasyon tartışmalarını hatırlatarak ölümlerin yaşanmaya devam ettiğini, barışın gelmesi için kan ve gözyaşlarının son bulması gerektiğini ifade etti.

İHD adına açıklamayı Leman Yurtseven okudu. Açıklamada, devlet terörüne, yargı terörüne, yeni kayıpların olmasına karşı mücadele verildiği, kayıpların bulunması, faillerinin cezalandırılması için eylemliliklere devam edildiği vurgulandı. Açıklamada şunlar söylendi: “Yalnız devletin değil, toplumun da kayıplar gerçeğiyle yüzleşmesi, hesaplaşması için buradayız. İşlenen insanlık suçları geçmişte kalmayarak, tekrarlanacak. Bugün Genelkurmay Başkanı 90'lı yıllara öykünüyorsa, başbakan savaş politikalarında ısrar ediyorsa geçmişin karanlığı mahkum edilmediği içindir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul