Bertolt Brecht: Mücadelenin, dünyayı değiştirme ve dönüştürme eyleminin sanatçısı...
“Mücadele edenler yenilgiye uğrayabilir, mücadele etmeyen zaten yenilmiştir…”
“Erik ağacı ömrü boyunca erik tanımadı.
Şimdi ben nasıl inanayım sana
erik ağacıyım dersen,
Fakat yine de biliyorum ki
O yine de bir erik ağacı
İpucu yapraklarında…”
Bertolt Brecht (10 Şubat 1898- 14 Ağustos 1956): eserleriyle ve yaşamıyla burjuvazinin sanatçısı değil, işçi sınıfının, devrimin sanatçısı olma tercihini yaptı. Devrimci bir yazar, şair ve yönetmen olarak Brecht amacını sanatıyla toplumsal gerçeklere ayna tutmak ve bu düzenin değişebileceği gerçeğini göstermek olarak belirledi. Brecht’in “Sanat toplumsal hareketliliğin yapı taşlarındandır. Ve bir üst yapı kurumudur. Doğru işlendiğinde bütün insanların çıkarına olan gerçek kültürün ve yeni olan sosyalist kuramın kurulması aracıdır” tanımlaması tam da mücadele ile sanat arasında kurulması gereken doğru diyalektik bağın ifadesiydi. Bu bakış açısı ile Brecht sanatı mücadelenin bir aracı haline getiriyor, eserleriyle işçi sınıfına, mücadele bayrağı yükseltenlere umut aşılıyordu.
“Gök, yer ve rüzgar
Ve insanların yarattıkları
Kalabilirler ama
Sömürücüler
kalamaz.”
Yukarıdaki dizeler kadar netti Brecht’in bilinci. Nazi Almanyası döneminde yaşamış, iki büyük emperyalist paylaşım savaşı görmüş bir Alman olarak safını net bir şekilde belirlemiş bir komünistti. Sanatı da bu ideolojik çerçevede gelişti. Eserleri ve dünya görüşü sebebi ile pek çok kez yargılandı, senelerce sürgün hayatı yaşadı, vatandaşlıktan çıkartıldı. Ancak o faşizme ve emperyalist savaşa karşı mücadelesinden vazgeçmedi. İkinci emperyalist paylaşım savaşından sonra Berlin’e yerleşti ve dünya çapında ün kazanan Berliner Ensemble tiyatro topluluğunu kurdu.
Marksist dünya görüşünü benimsemiş devrimci bir sanatçı olarak sanatı burjuva düzenin sınırlarına hapsetmeye çalışan algıya savaş açmıştı. Sanatı ayrıcalıklı bir işe, sanatçıyı ayrıcalıklı bir kimliğe dönüştüren algıya karşı hayatın içerisinde olan, gerçekçi ve toplum için üretilen sanat anlayışını benimsedi. En önemli çalışmalarını ve eserlerini tiyatro alanında verdi. Bu kapsamda “epik tiyatro” kavramını geliştirdi. “Epik tiyatro” kavramıyla geliştirdiği bakış açısını şiirlerinde de uyguladı.
“Gözünle gördüklerine
Kulağınla duyduklarına
İnan sadece
Gözünle gördüklerine
Kulağınla duyduklarına bile inanma.
İnanmaktır başka bir şeye
Bir şeye inanmamak!”
Oluşturduğu kuramla burjuvazinin sanatı “kurulu düzenin devam etmesinin bir aracı” olarak kullandığının tespitini net bir şekilde yapar. Burjuva düzenin değişmezliğini dikte eden, sorgulatmayan, bir yanılsama oluşturarak sınıfsal çelişkilerin üzerini örtmeye çalışan klasik sanat anlayışının en güzel teşhirini kendi sanatıyla yapar. Klasik sanat anlayışının oluşturduğu yanılsamayı kırmak için Marksist dünya görüşünün temelini oluşturan diyalektik materyalizmi yıkıcı bir silah olarak kullanır.
Epik tiyatro kuramıyla, klasik sanat anlayışının izleyiciye dayattığı kendisini asla yerine geçemeyeceği, sahte karakterlerle “özdeşleştirme” ve bir takım özlem, öfke ve ihtiyaçlarını bu yolla “boşaltma” taktiği karşısında kilit kavram olarak “yabancılaştırma”yı geliştirir. Böylece kitleleri pasifizme yönlendiren klasik sanat anlayışının tersine sanatı sınıfsal özü ile değerlendirir. Bununla birlikte toplum için sanat yaparken “tepeden inme”, didaktik bakış açısını yerer. Sanatı ile kitleleri düşünmeye, sorgulamaya teşvik eder. Bu da onun Marksist ideolojiyi kavrayışındaki netliğini ifade eder.
“Açmak lazım gözünü
Kavga başlarken ateşin ağzında duranın
Kendi davasına başkası sahip çıkarken
seyredenler açın gözünüzü
…
Kendi davası adına kavgaya girmeyen
Düşmanın davasında yenik çıkacak kavgadan.”
Bütün bir yaşamıyla ve sanatıyla burjuva düzene kafa tutan devrimci sanatçı Bertolt Brecht’in eserleri halen güncelliğini korumaktadır. Burjuvazinin ölümünden sonra pek çok devrimci sanatçıya yaptığı “içini boşaltma” ve “metalaştırma” çabaları devrimci sanatçı Brecht’i de özel olarak hedef almaktadır. Kimi zaman 11. Uluslararası İstanbul Bianeli’nde olduğu gibi Brecht modası geçmiş bir sanatçı olarak gösterilmeye çalışılmakta, kimi zaman da devrimci yanları budanarak popülerleştirilmektedir. Kuşkusuz ki yapılmak istenen Brecht’in güçlü bir şekilde işçilere, emekçilere ulaştırdığı dünyayı değiştirme ve dönüştürme çağrısının karartılmasıdır. Ancak burjuva düzenin tüm çabalarına rağmen Brecht’in işçilere, emekçilere umut taşıyan mücadele çağrısı tüm güncelliği ve çarpıcılığı ile sürmektedir.
B. Bahar
Sanatçılar festivali değerlendirdi...
Haldun Açıkgöz: Çok doğru bir iş yapıyorsunuz, özellikle bu mahallede. Ben buranın gecekondu olduğu dönemi de bilen birisiyim. Burada halen, bu kültürün, bu damarın, sınıfsal damarın var olduğunu göstermek adına bunun yapılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sanırım 6-7 yıl önce bir festivale katılmıştık. Orada da bir sokak gösterisi yapmıştık diye hatırlıyorum. Tuzluçayır’da, İşçi Kültür Evi’nin önünde yapıldığı dönemdi. O dönem de katılmıştım, sonra şimdi gelebildik. Ben çok doğru buluyorum. Yani Alevilerin de Alevi mahallelerinde, ya da bizim bu tür mahallelerimizde, ne güzel sınıfın mücadelesinin, devrimcilerin içinde olduğu bir yer olarak algılanmaması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden de bunların belki burada daha fazla yapılması gerektiğini düşünüyorum. İçimizdeki insanların da sınıf mücadelesine yeniden yeniden kazanılması gerektiğini düşünüyorum.
Mehmet Özer: Elbette ki bir işçi semtinde bu tür kültür-sanat faaliyetlerinin olması ve yoksulların sanatın dilinden yararlanması, kendi ütopyalarını, düşlerini, sevinçlerini ve kederlerini sanatın diliyle seyretmiş olmaları, öğrenmiş olmaları önemli. Özellikle savaş çığırtkanlığının çok sık olduğu, Kürt halkına ve Suriye halkına yönelik bir savaşın gündemde olduğu günlerde, halkların kardeşliği şiarıyla bir etkinliğin düzenlenmiş olmasını anlamlı buluyorum. Bu tutumu bir tarz olarak algılıyorum ve arkadaşları kutluyorum.
Erdal Beyazgül: Buraya daha önce katılmadım, bu ilk katılışım. Böyle bir etkinliğin içerisinde olmak gerçekten gurur veriyor. Ben de burada oturuyorum. Ben de Tuzluçayırlıyım. Geçen yıl yurtdışındaki konserlerden dolayı buraya katılamadım, ama bu sene kısmet oldu. Buradayız, birlikteyiz.
Yavuz Canpolat: Emeklerine sağlık, gerçekten çok iyi çalışılmış. Özveriyle, emek verilerek yapılmış, halkla bütünleşmeyi sağlamış diye düşünüyorum. Kendilerini tebrik ediyorum. Bundan sonra da yanlarında olacağımı söylüyorum.
Erdağ: Mamak Kültür-Sanat Festivali’ne ilk olarak 2004 yılında gelmiştim. O zaman Adana’daydım ve Şakirpaşa İşçi Kültür Evi Tiyatro Topluluğu ile kendimizin çıkarttığı bir oyunla gelmiştik. İlk olarak orda oynamıştık. Yıl 2012. 8 sene sonra yine buradayız, yine oynuyoruz. Benim için önemli bir yerde duruyor Mamak Kültür Sanat Festivali ve İşçi Kültür Evleri. Bir yanıyla şimdiden o zamana baktığımızda kendimizi geliştirmeye çalıştık. Mamak halkının bize yönelik tepkisinden ve geri dönüşlerinden kendimizi bu yönde geliştirmeye çalışıyoruz.
Bir yandan da duygusal bir yerde duruyor. Oyunlarımızı binlerce insanın karşısında oynamak ve bir şiar altında hareket etmek de önemli. Bu sene işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarı var. Bu şiarlar altında burada olmak, kendi sözümüzü söyleyebilmek, insanlara derdimizi anlatabilmek bizim için çok önemli. İnsanlar bir şiar altında bir araya gelmişler ve dayanışma ve buradaki mücadele kültürü senelerdir Mamak’ta ilmik ilmik örülen bir süreç. Dolayısıyla burada olmak bile başlı başına yetiyor. Ki biz burada oyun oynama şansını buluyoruz. O yüzden gene teşekkür ediyorum.
Gökhan: Gönül, daha farklı şekilde katılabilmeyi isterdi. Umarız ki seneye daha farklı, belki de festival öncesinden bir şeyler hazırlayarak festivale destek olmayı hedefliyoruz. İşçi Kültür Evleri’ne, bize bu ortamı sağladığı için teşekkür ederiz.
Kızıl Bayrak / Ankara
|