19 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/07

Savaş kundakçılarına geçit verme!
Suriye politikasının iflası ve maceracı çıkış arayışları
Türkiye ve Suudi Arabistan...
AKP’den polise rüşvet, emekçiye sefalet!
Patronlardan AKP’ye “asli görev” hatırlatması!
Metal fabrikalarında ek zam talepleri yükseliyor
İşçi sınıfı eskiyi yıkarken "yeni"yi elleriyle inşa ediyor!
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
“Sorunsuz” sendikacılık
DİSK 15. Genel Kurulu
Sınıf çalışmasının sorunları
19. yüzyıl Britanyası ve Kibritçi Kızlar Grevi
Emeğin özgürlüğü için Kadın İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
8 Mart’ta alanlara
Mücadelede biz de VARIZ!
Asalak bir burjuvanın ardından...
Meslek liseleri devrim meselesidir!
Katliamlar sürüyor
Sesimizi boğmaya gücünüz yetmez..
Bu doyumsuz dünyada soluğu hiç tükenmeyenlere
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Patronlardan AKP’ye “asli görev” hatırlatması!

 

TÜSİAD’ın 46. Genel Kurulu İstanbul’da yapıldı. TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes, sermaye sınıfı adına AKP hükümetinden beklentilerini yineledi. Yapılan konuşmalarda; “İfade ve düşünce özgürlüğüne dair tahammülsüzlüğü aşmalıyız”, “Yolsuzluklar var, hukuk sıkıntılı”, “Ekonomi yavaşlıyor, gelir dağılımı adaletsiz” gibi vurgularla AKP’ye düzen cephesini zora sokan konular hakkında uyarılarda bulunuldu.

Sermaye çevreleri, ‘istikrar’ arayışı çerçevesinde AKP’ye vermiş oldukları desteğin karşılığını görmek istiyorlar. Hatırlanırsa AKP seçim öncesi sermaye sınıfına istikrar teminatı vermiş, bir dizi alanda vaatler sunmuştu. Sermayenin AKP’yi, iç ve dış politikada düzen siyaseti açısından yarattığı kimi sıkıntılarına rağmen, tek başına hükümet olarak istikrar beklentilerine uygun gördüğü biliniyor. Seçimlerden sonra ise hükümete destek açıklamaları gelmişti. Şimdi de onu hatırlatıyorlar. “Hükümetin reform konusunda kararlı tutumunu görmekten memnunuz” diyen TÜSİAD yine de daha fazlasını istemekte; “ancak içinde bulunduğumuz ekonomik durum, altını çiziyorum, eylem planın uygulanmasını zorunlu kılıyor” diyerek AKP’yi uyarmaktadır.

Symes kapitalist sistemin yaşadığı çok yönlü krizin farkında olarak bu eylem planına dair beklentisini önemle vurgulayarak, “Fırsatlar zamanında değerlendirilebilirse fırsattır. Eylem planının hayata geçirilmesinde kritik olarak kabul edilecek bir dizi konu zaten TÜSİAD’ın gündeminde vardır” demektedir. İstedikleri “bir dizi” konunun ne olduğu ise bellidir. Sistemin yaşadığı krizin faturasının emekçilere ödettirilmesi bu eylem planının ana hedefidir. İşçi ve emekçileri bekleyense daha fazla yoksulluk, kölelik yasalarıyla daha fazla sömürü olacaktır. Sermaye için kâr oranlarını arttıracak yeni önlemler gündeme gelecektir. Yeni sömürü, yeni rant ve talan alanları açılacaktır.

Genel kurulda değinilen bir diğer konu ise Kürt sorunu ile ilgiliydi. “Çatışmaların bir an önce durması, PKK’nın silah bırakması ve yeniden barış sürecine dönülmesi gerekir” diyen sermaye çevreleri, kurulu düzenlerinin dengesini bozacak herhangi bir sorun görmek istemiyorlar. Sermayenin gerek Kürt sorunu, gerekse ifade özgürlüğü gibi konulardaki öncelikleri esasen ekonomik kaygılara yöneliktir. Zira sermaye düzeni gerçekliğinde hak ve özgürlükler sadece istismar konusudur. Bugün barış diyenler, ifade özgürlüğü diyenler, bu açıdan samimi değildirler.

Bir sermaye hükümeti olarak AKP ve Erdoğan ile TÜSİAD ve diğer sermaye örgütleri aynı gemidedirler. Bu geminin dümenindeki AKP geminin asıl sahibi sermayenin işine geldiği gibi hareket etmektedir. Son TÜSİAD genel kurulunda bu kaygılar ile AKP eleştirilse de, ne AKP ne de sermaye sınıfı geminin su almasını istemektedir.

 

 

 

 

AKP emperyalist efendilerinin sabrını zorluyor

 

Türkiye, bugün Suriye üzerinde cisimleşen emperyalist Ortadoğu politikasında, ABD emperyalizminin en azından Türk birliğinin komutanı olmayı beklerken, giderek emir eri mertebesine düştüğünü gördü. Sermaye devleti, emperyalistlerin PYD’ye “terörist” demelerini başarmış olsaydı, kendi rüştünü ispatlamış olacaktı. Ne var ki olmadı. ABD'ye PYD için “terörist” örgüt dedirtemedi.

IŞİD çetesi “Made in Turkey” yazılı bir damga taşısa da, asıl olarak emperyalizmin bir ürünü. Gerçekte emperyalist malı IŞİD çetesi 2014’te Kobanê’de Kürtlere karşı saldırıya, emperyalist efendilerinden bağımsız olarak değil, onların yönlendirmesiyle başladı. IŞİD Kürtleri yenmeyi başarsaydı, Türk birlikleriyle Rojava’ya Kürtleri “kurtarmaya” girilecekti. Kürt halkı direnişiyle bu planı boşa çıkardı. Kobanê’de çete yenildi. ABD emperyalizmi Suriye üzerine politika yaparken Kürtleri de hesaba katmak zorunda kaldı.

ABD sadece, Kürtlerin direnişi karşısında Türkiye gibi bir dediğini iki etmeyen “müttefikine” rağmen, PYD’ye “terörist” demekten imtina etmiyor. Rusya Moskova’ya PYD temsilcilik bürosu açtırarak PYD’yi resmen tanıdığını duyurdu. Bu durumda ABD’nin PYD’ye “terörist demesi”, Suriye üzerinde süren hegemonya mücadelesinde, ABD’nin elini zayıflatacak. Bu yüzden “terörist” demiyor.

Türkiye ise Fırat’ın batısı dediği Cerablus’ta bir güvenli bölge oluşturmayı arzuluyor. Bu güvenli bölge senaryosuyla Türk askeri Suriye topraklarına resmen girmiş olacak. Aynı zamanda güney sınırında Kürt koridoru oluşmasını fiilen engelleyebilecek. Türkiye’nin arzusu bu. Ancak bu arzunun yaşama geçirilmesi efendi ABD için çok riskli. Çünkü Rusya’nın güvenli bölgeyi kabul etmesi, kendi çıkarlarına aykırı olacağı için, nasıl bir müdahelede bulunacağı kestirilemiyor. Askeri bir müdahelesi olursa, ya NATO da devreye girerek Medvedev’in dediği bir 3. dünya savaşı olasılığını güçlendirecek, ya da hiç devreye girmeyecek. O zaman da Rusya hegemonya mücadelesini kazanmış olacak. İki yanı keskin bir kılıç, güvenli bölge düşüncesi. ABD ve AB’nin güvenli bölge fikrinden uzak durmaları bu yüzden.

Emir eri olarak değil, komutan olarak girmeyi arzuluyor

Sermaye iktidarının temsilcisi AKP, Suriye Azez bölgesine, PYD güçlerine top atışlarıyla saldırdı. PYD’nin Azez bölgesi ve oradaki havaalanından çekilmesini istediklerini Davutoğlu açıkladı. Esad saldırıyı “Türkiye’nin terörü doğrudan desteklemesi” olarak değerlendirirken, PYD Eşbaşkanı Salih Müslim geri çekilmeyeceklerini açıkladı. PYD eğer geri çekilseydi, Türkiye en azından moral üstünlük kazanacaktı. Bir noktada bile olsa PYD’ye diz çöktürmüş olacaktı. IŞİD saldırıları karşısında diz çökmemiş PYD, Türkiye’nin tehdidi karşısında da diz çökmedi.

Esad, Türkiye’nin 100 kişilik askeri gücüyle Suriye’ye girdiğini iddia ediyor. Bu iddia ya doğru değil, ya da iddia doğruysa eğer, Türkiye’nin dümen kolundaki AKP, ABD emperyalizminin sabrını zorluyor. Çünkü Türk uçakları Suriye’nin hava sahasına bile giremezken, kara ordusuyla Suriye’ye girmesi Rusya’nın doğrudan ya da dolaylı olarak askeri müdahelesiyle püskürtülecektir. Türkiye’nin top atışlarını bile durdurmasını isteyen ABD kara harekatına da kesinkes karşı çıkacaktır.

Türkiye bugün emperyalist savaşın fitilini ateşleyecek pozisyonda değil. Bu yüzden bu saldırgan politikaları sadece Türkiye’ye zarar verir. Zararın bedelini de hem can olarak, hem para olarak Türkiyeli işçi ve emekçiler ödeyecek. Türkiye’nin dümen kolundaki AKP kazanırsa kendisinin kazanacağı, kaybederse işçi ve emekçilerin kaybedeceği bir nevi kumar oynuyor Suriye topraklarını bombalayarak. Türkiyeli işçi ve emekçiler bu kumara sessiz kalırsa, bedelini can ve emek güçleriyle ödeyecekler.

Sessizlik, bugün her zamankinden daha çok, ölüm anlamına geliyor.

M. Kurşun


 
§