13 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/18

Kölelik dayatmalarına diren, örgütlen!
Devrimci sınıf ve kitle hareketi - E. Bahri
Hırsızlık ve yolsuzluğun kaynağı kapitalizme karşı mücadeleye!
AKP’nin savaş politikaları, kirli hesapları ve sonuçları - D. Yusuf
Kilis’i fırsata çeviriyorlar! - H. Eylül
Kapitalizm israf demektir
Hedef devrimci sınıf hareketi!
Soma Katliamı, işçi sınıfına örgütlenme çağrısıdır!
Madenler yeni katliamlara gebe
Sınıf hareketi, önündeki engelleri fiili-meşru mücadele çizgisiyle aşacak!
15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişinden 2013 Haziran Direnişi'ne… - Ekim Umutcan
Dün başardık, yine başarabiliriz!
Esnek üretim biçimlerini meşrulaştırma operasyonları!
İşçi ve emekçilere “destek” adı altında sömürü
Göçler, mülteciler, sorunlar ve sorumlular - 2
Hollande-Wals hükümetinin ‘‘yeni iş yasası” işçi sınıfının tarihsel kazanımlarına dönük kapsamlı bir saldırıdır
Gece ayakta: Çelişkili bir hareket
Ortadoğu’daki gelişmeler ve ilk sonuçları - D. Yusuf
Hapishanelerde baskılar artıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin savaş politikaları, kirli hesapları ve sonuçları

D. Yusuf

 

Mülteciler sorunu, Türkiye’nin en önemli ve yakıcı sorunlarından biri olmaya ve gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.

Bugün yeniden bir insanlık dramına dönüşen bu sorunun tek sorumlusu elbette ki AKP iktidarı ve onun başında durduğu Türk sermaye devleti değildir. Sorunun esas sorumluları Ortadoğu’yu bir savaş coğrafyası haline getiren başta ABD olmak üzere emperyalist büyük devletlerdir. Milyonlarca insanın yerlerini yurtlarını terk edip can havliyle Türkiye sınırlarına yığılması da işte bu güçlerin tümüyle kirli ve karanlık çıkarları için çıkartılan emperyalist ve gerici nitelikli savaşların sonucudur. Fakat bu sorunun yaratılmasında Türk sermaye devleti dünden bugüne çok ama çok özel bir rol oynamıştır. Bu nedenledir ki söz konusu bu insanlık dramında Türk sermaye devleti de en az emperyalist efendileri kadar suçlu ve sorumludur.

Emperyalizmin Suriye’ye dolaylı müdahalesi, sermaye devletinin özel rolü ve yıkıcı sonuçları

ABD ve onun öncülüğündeki emperyalist koalisyon Suriye’ye doğrudan müdahale edemeyince, vekalet savaşlarını gündeme koydular. Dünyanın çok çeşitli coğrafyalarında (örneğin Afganistan, Kosova, Pakistan, Ukrayna ve Libya) çağdışı çeteleri devreye soktular. Daha önce kullandıkları El Kaide kirli silahı yetmedi ki bu kez IŞİD adlı bir ölüm makinesini yaratıp, Suriye ve tüm bölge halklarının başına bela ettiler. IŞİD adlı cinayet çetesi emperyalist güçlerin desteği ile sadece Suriye’yi değil, bir ucu da Irak’a uzanan geniş bir coğrafyayı kendi kirli, kuralsız, karanlık ve kanlı savaşının alanı haline getirdi. Her yerde ölüm ve yıkım kustu. Bunun son derce yıkıcı ve yakıcı sonuçları oldu. Suriye kısa sürede harabeye döndü.

Bu yıkıcı savaşın kaçınılmaz sonuçlarından biri milyonlarca insanın yerlerini yurtlarını terk ederek Türkiye sınırına yığılmaları oldu. Sermaye devleti ilk aşamada bu mülteci akınına kucak açtı. Sınır kent ve kasabalarında barındırdı. Bu kent ve kasabalar bir anda mültecilerin barındığı birer çadır kente dönüştü. Hiç kuşkusuz sermaye devleti tüm bunları iddia ettiği gibi insani nedenlerle ya da insan sever bir devlet olduğu için yapmadı. Tam tersine, o da milyonlarca insanın zorunlu bu göçünden sorumluydu ve en az emperyalist efendileri kadar suçluydu. Dolayısıyla sermaye devletinin bir kısım mülteciye kucak açması, Suriye’ye dolaysız bir müdahaleye bahane yaratmak gibi kirli bir hesabın ifadesiydi.

Dahası AKP iktidarı ve sermaye devleti Suriye’nin tüketici bir iç savaşın içine itilmesinde, tarihi kentler de dahil her yerin harabeye çevrilmesinde ve nihayet IŞİD gibi kirli bir silahın yaratılmasında çok önemli rol oynadı. Sınırlarını onların geçişlerine açtı. Sınır kentlerini onların deyim uygunsa konaklama ve lojistik destek merkezleri haline getirdi. Eğitti, silahlandırdı. Yaralılarını tedavi etti. Gerektiği zaman tetikçi olarak kullandı vb. vb.

Bu çağdışı cinayet aygıtının tetikçisi olduğu en kanlı icraatları ise Kürt halkına dönük olanlardır. Sermaye devletinin Suriye politikasının iflasının en somut örneği Rojava’daki fiili özerk oluşumdur. Türk sermaye devleti başından itibaren Kürt halkının burada ortaya koyduğu iradeyi tanımamış, her daim düşmanca davranmıştır. Dolaylı dolaysız pek çok saldırının boy hedefi yapmıştır. IŞİD ile sermaye devletinin ortak yapımı olan Kobanê işgali bunun en akılda kalan örneğidir. Şengal katliamı bir diğer örneğidir.

AKP ve sermaye devleti adeta mecbur ve mahkum olduğu, son dönemlerde ise iyiden iyiye AKP iktidarının bir varlık yokluk gerekçesi haline gelen savaş politikaları nedeniyle, başından itibaren IŞİD ve benzeri çetelerle fazlasıyla iç içeydi ve çok yoğun bir mesai içinde oldu. Toplumun tepkisini çeken ve zaman zaman sermaye devletini uluslararası platformlarda da zor durumda bırakan bu kirli ve karanlık ilişkiyi gizleme ihtiyacı vardı, o da bunu yaptı. Bu cinayet çetelerini savaş mağduru yalanı ile mülteci kamplarına yerleştirdi. Böylece türlü provokasyonlar yapmaları, kundaklamalara başvurmaları, sınırlardan sızarak cinayet işlemelerini kolaylaştırmış oluyordu. Demek oluyor ki mülteci kampları kendi hesabına iş gören bu cinayet çeteleri ve kanlı icraatlarının bir örtüsü olarak da kullanılmıştır. Reyhanlı’daki bombalama eylemi de Suruç katliamı da işte bu iç içeliğin, bunun sağladığı kolaylığın ve inkardan gelinemez suç ortaklığının örneğidir.

AKP’nin yeni kirli hesapları ve kanlı hedefleri

AKP yaşadığı tüm iflaslara karşın bunun en somut örneği olan Suriye politikasından vazgeçmiyor. Suriye’ye dönük savaş çığırtkanlığında ısrar ediyor. Rusya’nın havadan bombalama operasyonlarına, Suriye rejiminin ve en çok da YPG’nin vurduğu ağır darbelere karşı IŞİD, El Nusra, Ahrar’u Şam çeteleri durmuyor. Kanlı icraatlarına devam ediyorlar. Sadece Irak ve Suriye’de değiller, şimdi Türkiye de dahil her yerdeler. Türk özel timleri ve polislerinin, karanlık bir çete örgütlenmesi olan Esedullah Timi’nin yeleklerini giymiş ve silahlarını kuşanmış olarak Kürtleri katlediyorlar. Şimdi Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Yüksekova, Şırnak ve İdil’deler. Demek oluyor ki, tüm iddiaların tersine, Türk sermaye devleti ile IŞİD ve diğer çetelerin iç içeliği ve kirli ilişkileri de devam ediyor.

Dur durak bilmeyen Suriye’deki kanlı iç savaş hız kazandıkça ve IŞİD ve benzeri çetelerin saldırıları daha vahşi boyutlar kazandıkça, Türkiye sınırına sığınan mülteci sayısı misliyle artmaktadır. Tam da bu nedenlerledir ki Türkiye’deki mülteci sorunu günümüzde çok daha yakıcı bir sorun haline gelmiştir. Düne kadar Hatay, Kilis, Antep, Urfa ve Adıyaman gibi kimi kentlerin sorunu olan mülteciler sorunu, Türk sermaye devletinin savaş politikalarında ısrar etmesi ve Kürt halkına dönük bir toplu cezalandırma, deyim yerindeyse bir toplu imhaya dönüşen savaşı daha da derinleştirip, giderek bir iç savaşı tetiklemek üzere Türkiye’nin metropollerine doğru yayması nedeniyle, bugün daha farklı boyutlar kazanmış ve daha da büyümüştür.

Sayıları habire artan mülteciler sınır kasaba ve kentlerine sığmaz hale geliyor. Türk sermaye devleti Suriyeli milyonlarca mülteciyi Avrupa, onun adına da Almanya ile pazarlıklar karşılığında topraklarında barındırma sözü vermiş, kirli ve karanlık pazarlıkların sonucunda ve milyar avrolar karşılığında son derce kirli anlaşmalar yapmıştır. Bu kirli ve karanlık devlet, bir yandan kendisinin de suç ortağı olduğu savaşların mağdurları olan bu yoksul ve çaresiz insanları “Kayserili kurnazlığı” ile pazarlayıp satarken, bir yandan da onlar üzerinden kirli hesaplar yapmakta, onları bu kirli hesap ve planlarının örtüsü olarak kullanmak istemektedir. Mümkünse kendi kanlı icraatları için tetikçi olarak kullanmayı düşünmektedir.

Bunun en somut örneği ise bir kısım mültecinin, Alevi nüfusun bulunduğu Maraş’ın Pazarcık ilçesi Terolar Köyü yakınlarına yerleştirilmesi planıdır. Hiç kuşkusuz diğerleri gibi bu girişimin de insani nedenleri bulunmamaktadır. Mülteciler sorunu Türk sermaye devleti için sadece ve sadece bir istismar aracıdır. Sorumlusu ve suç ortağı olduğu Suriye’deki kanlı iç savaşın mağduru bu insanların acıları ve yaşadıkları ağır travmalar AKP gericiliğini ve sermaye devletini zerrece ilgilendirmemektedir. AKP ve sermaye devleti onları gerektiğinde başvurmakta sakınca görmeyeceği bir iç savaşın malzemesi, daha doğrusu bu yönlü bir kirli planın örtüsü yapmak istemektedir. Dolayısıyla “Mültecilerle Alevi halkı kucaklaştırıyoruz” şeklindeki açıklamaları aşağılık bir yalandan ibarettir.

Son söz yerine

Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin marifeti ile Ortadoğu boydan boya tam bir savaş coğrafyasına dönüştürülmüştür. Emperyalizm bölgedeki varlığını ve egemenliğini sürdürdükçe, en başta her türlü gericiliğin kalesi olan Türk sermaye devleti olmak üzere bölgedeki çağdışı kanlı diktatörlükler varlığını korudukça, Türk, Kürt, Fars, Alevi, Ezidi ve Sünni’si ile bu coğrafyanın kardeş halkları tarifsiz acılar çekmeye ve büyük yıkımlar yaşamaya devam edeceklerdir. Halepçe’ler, Şengal’ler, Kobanê ve Maraş’lar gündem olacak, Terolar köylülerinin çığlığı hiç susmayacaktır.

Bölge işçi sınıfının ve tüm kardeş halklarının tam ve samimi kader birliğinin ifadesi birleşik bir devrimle ABD, AB ve Rusya’sı ile tüm emperyalistlerin Ortadoğu’dan kovulması, işbirlikçisi devletlerin yıkılması, Türkiye, Kürdistan ve tüm bir Ortadoğu’nun sömürüden ve savaşlardan arındırılmış, özgür ve eşit sosyalist cumhuriyetler halinde bir arada yaşayacakları bir kardeş halklar coğrafyasına dönüşmesi, yegane çözüm adresi olmaya devam ediyor.

 
§