18 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/43

Tek çıkış yolu devrimci direniştir!
Faşizm, demokrasi mücadelesi ve devrim
Bakanlık kararının ardından derneklere OHAL mührü
“OHAL’inizi de mührünüzü de tanımıyoruz!”
"Sokakları, alanları mühürleyemezler!"
“Baskıya karşı direnmek haktır ve meşrudur!”
Erdoğan’dan yeni bir “U” dönüşü
Gün Kürt halkıyla dayanışmayı büyütme günüdür!
Ekim Devrimi ve ulusal sorun
Ekim Devrimi ve devrimci parti
Bir bankanın raporu ve Ekim Devrimi’nin yadsınamayan anlamı
Gerici savaşlar, ‘insan hakları’ ve ‘sivil’ ölümleri
Kapitalist dünyadan sefalet manzaraları
AKP’nin 2017 programı
“Fiili mücadeleyle hakkımızı kazanacağımıza inanıyoruz!”
Günsan işçileri üretimi durdurdu
İstanbul Üniversitesi direnişi üzerine
20 Kasım Uluslararası Çocuk Hakları Günü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalist dünyadan sefalet manzaraları

 

Ödenmeyen fazla mesailer 940 milyon saat

Almanya‘da işçilerin ve büro emekçilerinin hafta içindeki günlük yaşamı tamamen çalışma koşullarına göre, fabrika ile büro arasında sıkışmış durumda. Esnek çalışma ve taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılmasıyla birlikte emekçinin günlük yaşamı üzerindeki yükler de çok daha ağırlaşmıştır. Buna zorunlu mesailer de eklenince durum çok daha çekilmez bir hal almaktadır. Metallzeitung’un Kasım sayısındaki bilgilere göre 2015 yılında 1.7 milyar saat fazla mesai yapılmış. Bu mesailerin yarısına denk gelen 940 milyon çalışma saatinin ücret karşılığı ödenmediği gibi, izin olarak da kullandırılmamıştır. Ödenmeyen 940 milyon iş saati 600.000 işçinin bir yıl boyunca tam gün çalışma saatine denk geliyor. İzin zamanında hastalanan, ancak işini kaybetme korkularından dolayı aldıkları hastalık raporunu işyerine vermeyerek, izinlerini kullananların oranın %82 olduğu bilgisi yer alıyor gazetenin Ekim sayısında.

1 milyon kiralık işçi

Almanya‘da kadrolu işçilik dışında, Türkçe'de taşeron işçilik olarak adlandırılan sisteme denk düşen çok değişik biçimler altında iş anlaşmaları yapılıyor. Tam olarak kiralık işçiliğe denk düşen‚ ‘Leiharbeiter’ olarak çalışanların sayısı Almanya’da bir milyona dayanmış bulunuyor. Kiralık/‘Leiharbeiter’ olarak çalışan işçiler çalıştıkları iş yerlerinde hiçbir hakka sahip değiller, zira onlar başka bir şirket tarafından çalıştıkları şirkete kiralanan işçilerdir. Ücretleri de çok daha düşüktür ve kadrolu işçilerden en iyi halde yüzde kırk daha düşük bir ücret almaktadırlar.

Esnek çalışma işçilerin sağlık sorunlarını arttırıyor

Sendikal bürokrasinin boyun eğmesiyle kabul ettirilen esnek çalışma koşulları işçilerin, iş saatleri dışındaki zamanını da işe bağımlı hale getirdi. Bu durum, işçilerin iş saatleri dışında kalan serbest zamanlarını ortadan kaldırarak sağlıklarının bozulmasında önemli bir faktör oldu.

Federal İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Enstitüsü'nün yaptığı araştırma bu konuda oldukça çarpıcı veriler sunuyor. Enstitünün verilerine göre; çalışanların %43’ü ayda en azından bir hafta sonu çalışmak zorunda kalıyorlar. Yüzde 22’si, iş dışındaki saatlerde de her an işe çağrılmaya hazır olarak beklemek zorundalar. Yüzde 7’sinin mesai saatleri ise çok sık değişiyor. Esnek çalışmak zorunda kalanlar özel hayatlarının kalmadığını belirterek sağlıklarının daha kötü olduğunu söylüyorlar.

Emeklilikte bekleyen sefalet

Emeklilik yaşını, sendika yönetimlerinin ihanet ve işbirliğiyle yükselten kapitalist tekeller bununla da yetinmedi. Emeklilik primlerinin hesaplanmasında da değişiklik yaptı. Zaten oldukça karışık olan emeklilik primlerinin hesaplanması yapılan değişiklikle çalışanların aleyhine olmak üzere değiştirildi. Buna göre 3000 avro aylıkla 45 yıl tam gün çalışan bir işçi 2000 yılında emekli olduğunda 1525 avro emeklilik aylığı alırken, yapılan değişikliklerden dolayı alacağı emeklilik aylığı kerte kerte düşürülerek 2016 yılında brüt 1370 avro, 2030 yılında ise brüt 1240 avroya kadar düşüyor. Metallzeitung’un okuyucu köşesine mektup yazan bir işçi bu durumu haklı olarak ‘emeklilikte açlık’ olarak adlandırıyor. Zira işçinin de yazdığı gibi brüt 3000 avro aylık alabilmek için saat ücretinin 20 avro olması gerekiyor. Oysa bugün ortalama ücretler çok daha düşüktür. Mektubu yazan işçinin, saat ücreti olarak baz aldığı 12 avro üzerinden ilerlersek, 45 yıl tam gün olarak çalışan bir işçinin emeklilik aylığı, emekliliğe ayrıldığında brüt olarak 710 avro olacaktır. 710 avro brüt aylık bugünün koşullarında bile iki kişinin oturacağı normal bir evin kira, yan gider ve enerjisini karşılamaya yetmiyor. 2030 yılında kiraların ulaşacağı düzeyi hesaplamanın dışında tutuyoruz.

Bu manzaralar kapitalizmin en gelişkin ülkelerinden birisi olan Almanya’ya ait. Anlaşılacağı gibi kapitalizmin gelişmesi işçinin günlük yaşamını kolaylaştırıp onun yaşam kalitesini arttırmakla sonuçlanmıyor. Tersinden işçinin günlük çalışma koşullarını daha da ağırlaştırarak, işçinin üzerindeki yükü arttırıyor. Emeklilik yıllarında ise mutlak bir yoksulluk ve yalnızlık onu bekliyor.

 

 

 

 

 

Seçim mizanseninin kazanan figuranı: Trump

 

ABD’deki başkanlık seçimi Trump’ın zaferi ile sonuçlandı. Aradan neredeyse iki hafta geçmesine rağmen seçim tartışmaları gündemden düşmüyor, Trump’lı ABD’nin geleceği hakkında çeşitli düşünceler ileri sürülüyor.

Seçimin pek de beklenmeyen sonucuna dair tartışmalar bunlarla da sınırlı değil. Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz ABD’de tepkiler sokağa yansıdı. Trump karşıtları sokaklara çıktılar, gösteriler yaptılar.

Hiç kuşkusuz Trump’ın seçim zaferini tarihi bulan ve kendi zaferleri olarak görüp, kutlayanlar da var. Örneğin Fransa’daki ırkçı-faşist Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen, Trump’ın ABD Başkanı seçilmesini coşkuyla karşıladığını ve bu gelişmelerden aldığı güçle Fransa cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlandığını açıkladı. Avusturya’daki ırkçı-faşist Özgürlük Partisi lideri Heinz-Christian ve Hollanda’daki ırkçı-faşist parti lideri Geert Wilders de benzer açıklamalarda bulundular. Trump’ı ilk ziyaret eden de yine azılı bir ırçı olan İngiltere’deki UKIP-Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi lideri Nigel Frage oldu.

Önümüzdeki 8 yıl ABD’ye başkanlık yapacak olan Donald Trump ile diğerlerinin ortak noktası ise, ırkçı-faşist olmalarının yanı sıra, göçmen ve kadın düşmanı zihniyetleridir. O kadar ki, Trump daha şimdiden ilk işinin yaklaşık üç milyon göçmeni sınırdışı etmek ve Meksika sınırına duvar örmek olacağını açıklamış bulunuyor.

Seçim mizanseninin kazanan figuranı: Trump

Amerika’da iki parti var; demokratlar ve cumhuriyetçiler. Amerika başkanlık seçimleri her daim sözde bu iki partinin yarışına sahne olur. Ne var ki bu yanıltıcıdır, zira gerçekte tek bir programa sahiptirler. Yapılan seçimler ise gerçekte bir nöbet değişiminden ibarettir. Kişiler ve hangi partinin nöbeti devraldığı ise ABD’nin stratejik çıkarları bakımından belirleyici olmaz. Kişilerin özgünlükleri ancak nüanslarda ifadesini bulur. Amiyane deyimle “kişiler değişir, ama devlette devamlılık esastır” ilkesine uygun olarak, devlet politikaları ve tekellerin çıkarları bakidir.

Son seçimin galibi Trump bir milyarderdir. Wall Street’in mümtaz bir adamıdır. Bu nedenle son seçimlerde en başta Wall Street milyarderleri tarafından desteklenmiştir. İkinci olarak, Trump seçim kampanyası boyunca her vesile ile Hillary Clinton’ın kurulu düzenin temsilcisi olduğunu, kendisinin ise “kurulu düzene savaş açacağını”, dile getirdi, mevcut durumdan zarar görenlerin temsilcisi olacağını iddia etti. Bu çerçevede, 2008 yılında yaşanan kriz nedeniyle yaşamı alt üst olan orta sınıf mensuplarına, onların hassasiyetlerine seslendi, destek talep etti. Obama ve Hillary Clinton’ın üyesi olduğu kabineye dönük tepkilere oynadı. Başarılı da oldu.

Yeni dönem ve yeni yüzler

Trump’ın yeni ABD başkanı olmasının şaşılacak bir yanı bulunmamaktadır.

Şöyle ki, dönem bunalımlar ve savaşlar dönemidir. Buna bağlı olarak açlık ve yoksulluk gün be gün derinleşmekte, silahlanma yarışı kızışmakta, ırkçı-faşist saldırganlık dünya ölçeğinde tırmanış yaşamakta, polis devleti uygulamaları rutinleşmekte, emperyalistler arası hegemonya mücadelesi yıkıcı sonuçlar yaratmaktadır. Dönemi en somut ve en yalın biçimde bu olgular tanımlamaktadır.

Emperyalist burjuvazinin kendi temsilcileri şahsında gündeme getirdiği arayış, bu gelişmelere cevap verecek yeni yüzler ve yeni yönetim biçimlerine dönüktür. Dün bu kirli arayış dünya halklarının başına Hitler'i musallat etmişti, bugün de yeni yüzler ve isimler aynı uğursuz rolü üstlenmek üzere sahnedeki yerlerini alıyorlar.


 
§