3 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/05

Suriye savaşında yeni aşama
OHAL koşullarında referandum!
Kürt halkının iradesi teslim alınmak isteniyor
“ozguruz.org” üzerinden ‘özgür basın’a dair
Eğitimde yeni müfredatın getirecekleri
Kapitalizmin krizi derinleşiyor
EMİS süreci aynasında metal hareketi
Tekstil işçisi yol arıyor
OHAL ve krizle birlikte seri iş cinayetleri rejimi
Greif Direnişi’nin deneyimleri ışığında Metal TİS’lerine hazırlanmak
Suriye’de siyasi çözüm arayışları
Avrupa’da faşist hareketin “zirve”si
Brexit sonrası Avrupa Birliği ve gelecek sorunu
Dünyada kriz ve kadınlar
Ücretsiz ve nitelikli kreş istiyoruz!
Devrim Okulları yapıldı: Bu davet bizim!
Apple’ın Trump’la “sorunu!”
Kriz sistemin iflasıdır
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Greif Direnişi’nin deneyimleri ışığında Metal TİS’lerine hazırlanmak

 

1O Şubat 2014’te Hadımköy Greif fabrikasında başlayan ve 60 gün süren işgal, grev, direniş eyleminin üçüncü yıldönümündeyiz. Türkiye işçi sınıfı hareketinde yeni bir düzeyi ifade eden, bu yönüyle sınıflar mücadelesinde izlenmesi gereken yola ışık tutan bu görkemli direnişi anarken, TİS sürecinde bulunan metal işçileri için çıkarılması gereken temel önemde bazı derslere de dikkat çekeceğiz.

Metal TİS’lerinin ilk aşaması

Metal TİS’lerinin ilk aşaması, Birleşik Metal-İş Sendikası ile EMİS üyesi kapitalistler arasında gerçekleşti. AKP iktidarının grevi yasaklaması, işçilerin bir günlük fiili grevi, atılan imzalar… Süreç, apar-topar iki-üç günde bitirildi. Böylece dinci, faşist iktidarın koyu karanlığını emekçilere dayattığı bu dönemde bir kıvılcım çakacak olan grevin sunacağı imkanlar heba edildi.

Hal böyleyken ücretlere yapılan üç-beş kuruşluk zamdan başarı hikayeleri uyduruldu. Sorunu üç-beş kuruş zamdan ibaret gören sığlığı bir kenara bırakırsak, burada esas olan işçi sınıfını grev silahından yoksun bırakmak için dinci-faşist iktidarın gerçekleştirdiği fütursuz saldırıdır.

Grev yasakları yeni olmadığı gibi, AKP’nin metal işçilerinin grev hakkına saldıracağı da kimse için bir sır değildi. Buna rağmen metal işçileri şahsında Türkiye işçi sınıfının onuruna yapılan bu saldırıya karşı direnmek için ciddi hiçbir hazırlık yapılmadı. Birleşik Metal-İş'e hakim anlayışın çapı dikkate alındığında bu tutum şaşırtıcı değil. Zira sermayeye ve onun iktidarına karşı mücadeleden kaçan bir zihniyet üç-beş kuruşluk zamlarla avunur, hatta bundan zafer hikayeleri de devşirir.

Metal TİS’lerinde ikinci aşamaya hazırlanırken

AKP iktidarı işçi sınıfına saldırmaya devam edecek. Grev yasaklarıyla bunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Grev hakkının gaspının yanı sıra, referandum sonrası uygulayacağı kapsamlı saldırılarbulunuyor. Önümüzdeki dönemde MESS kapsamındaki fabrikalarda TİS süreci başlayacak. Böylesine kritik bir dönemde Greif Direnişi’nin Türkiye işçi sınıfına armağan ettiği deneyimlere yeniden dikkat çekmek, metal işçilerini bu yoldan yürümeye çağırmak büyük bir önem taşıyor. Zira ‘AKP iktidarı-MESS patronları-Türk Metal çetesi’ koalisyonunun dayatmak istediği kölelik cenderesini kırmanın başka yolu bulunmuyor. Kuşkusuz ki, Metal Fırtına döneminde metal işçilerinin de önemli deneyimler bırakan, görkemli direnişleri olmuştur. Ancak bunlar Greif Direnişi’nden öğrenilecek çok şey olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu dönemde işçi sınıfı için tarih bilincinin her zamankinden daha önemli olduğunu da belirtmek gerekiyor.

Vurgulamalıyız ki, metal işçilerinin 2017 TİS’lerinden kazanımla çıkabilmeleri için üç koldan saldıracak olan ‘AKP iktidarı-MESS patronları-Türk Metal çetesi’ koalisyonuna karşı mücadele etmeleri gerekiyor.

Gerçek bir kopuşa ihtiyaç vardı

Sınıflar mücadelesi tarihinde görkemli çıkışlar olduğu gibi, dibe çöküşler de kaçınılmazdır. 2000’li yıllardan sonra işçi sınıfı Paşabahçe, SEKA, TEKEL vb. güçlü direnişler gerçekleştirse de, hareketin içine sıkıştırıldığı cendereyi kırıp bir kopuş gerçekleştirmeye muvaffak olamadı. Bu direnişlerin ardından hareket daha da zayıfladı, işçi sınıfı için gerçek bir kopuş acil bir ihtiyaç haline geldi. Greif Direnişi’nin görkemi bu kopuşu gerçekleştirmiş olmasından kaynaklanıyor.

Greif Direnişi sınıf hareketinde gerçek bir kopuşu temsil etmektedir. Devrimci sınıf bakış açısının yön verdiği fiili meşru mücadelesi ve direniş çizgisiyle, şiarları ve talepleriyle, normları ve değerleriyle, sendikal bürokrasiye karşı kararlı ve tok mücadelesiyle Greif, sınıf hareketinin yıllardır içine sıkışmış bulunduğu cendereyi parçalayıp atan bir rol oynamıştır. Bundan böyle devrimci bir işçi hareketinin gelişimi Greif’in gösterdiği yolun tutulmasıyla sıkı sıkıya bağlantılı olacaktır.” (Greif Direnişi /Sınıf hareketinin devrimci geleceği, Eksen Yayıncılık Sf. 37)

Sağlam bir taban örgütlülüğü

Greif Direnişi’ni uzun soluklu, güçlü kılan temel etkenlerden biri, sağlam bir taban örgütlülüğü temeli üzerinde yükselmesidir. Her işçi direnişinde taban örgütlülüğünün özel bir önemi var. Taşeronluk sistemiyle paramparça edilmiş bir işletmede ise, bu örgütlülük olmadan bir şey yapılamaz.

Greif işçileri direnişi önceleyen bir yıl boyunca sınıf bilinçli devrimci işçilerin yoğun gayretleri ve başarılı önderliği altında fabrika ve bölüm komiteleri halinde örgütlendiler. Fabrikanın genelinde bir üst komite ve altta 14 bölüm komitesi kurdular. Bu yapı sayesinde taşeron sisteminin paralize edici tüm etkisini kırdılar ve 44 taşerona bölünmüş bir fabrikada altı yüz işçiyi kapsayan birleşik bir örgütlü güç yarattılar.” (a.g.e, sf. 19)

Sözde değil pratikte işçi demokrasisi

Fabrikayı işgal ederek bir direniş kalesine çeviren işçiler hem farklı boyutlarıyla direniş sürecini, hem günlük yaşamı örgütlemek sorunuyla karşı karşıya bulunuyorlardı. Bunu patronların tarzıyla ast-üst ilişkisi içinde yapamazlardı. Tüm işçilerin iradesinin yansıyacağı bir ‘işçi demokrasisi’nin hayata geçirilmesi gerekiyordu. Greif işçileri bunu da başardılar.

İşgal öncesi süreçte olduğu gibi işgal boyunca da tüm sorunlar bölüm komitelerinde tartışıldı ve tüm kararlar gerçek bir demokratik işleyiş içinde alındı. ‘Söz, yetki, karar’, gerçekten işçilerin oldu. Aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya sürekli bir düşünce ve bilgi akışı, her konuda açıklık, karşılıklı denetim, en doğru kararları alabilmek, en uygun tercihleri yapabilmek üzere sağlıklı ve verimli bir etkileşim... İşgal fabrikasındaki demokratik işleyişin vazgeçilmez unsurlarıydı bunlar.” (a.g.e, sf. 20)

Düzenin değil sınıf mücadelesinin yasaları

Kapitalist düzenin yasaları patronlar sınıfının çıkarlarını esas aldıkları için, işçi sınıfının mücadele alanını mümkün olduğu ölçüde sınırlamayı esas alır. İşçi kuşaklarının mücadelesiyle ‘yasal güvence’ altına alınan hakları da çoğu zaman işlevsizleştirmeye çalışılır. Tıpkı AKP’nin grev yasakları örneğinde olduğu gibi… Bu gerçeğin bilincinde olan Greif işçileri düzenin yasalarına değil, haklı olmanın yarattığı meşruluğa dayanarak direnişlerini gerçekleştirdiler.

Greif direnişçileri daha en baştan düzenin yasalarını değil fakat sınıf mücadelesi yasalarını esas aldıklarını tüm açıklığı ile ilan ettiler ve fabrika işgali biçimindeki eylemlerini de buradan gelen bir meşruluk temeline oturttular… Devrimci önderlik sayesinde, gözüpek bir inisiyatifle ortaya çıktılar ve 60 gün boyunca büyük bir Amerikan tekeline ait bir fabrikayı eylemlerinin kalesi olarak elde tuttular.” (a.g.e, sf. 19)

Dilene dilene değil direne direne kazanmak

Toplumsal zenginlikleri üreten işçi sınıfı için kapitalistlerden ‘hak dilenmek’ onur kırıcı bir şeydir. Hal böyleyken sendikalara egemen olan zihniyet eğer her fırsatta işçileri satmıyorsa, dilenerek birtakım kırıntılar elde etmeye çalışıyor. Greif işçileri ise “işçinin ekmekten önce onura ihtiyacı olduğu” bilinciyle mücadeleyi örgütlemiş, yayınladıkları bildiride direnerek kazanacaklarını ilan etmişlerdir.

Hemen hemen bütün sendikaların başlarına çöreklenmiş sendika patronları ‘hem kazandırıp hem kazanacağız’ yalanlarıyla bizi oyalıyor ve patronları kolluyorlar. Ancak bilmeliyiz ki sendika patronlarının dediği gibi dilene dilene kazanılmıyor. Mücadele tarihimizin sayısız kez gösterdiği gibi ancak DİRENE DİRENE KAZANILIR!” (a.g.e, sf. 16)

Her yer eylem alanı

İşçi direnişlerinde, grevlerde fabrikalara kapanmak, “dışarıdan gelenleri aranıza almayın” gibi gerici söylemlere kimi zaman itibar etmek sık rastlanan sorunlardır. Oysa işçi sınıfı için hem mücadeleyi fabrikanın dar sınırları dışına taşırmak hem sınıf dayanışmasını güçlendirmek hem de toplumsal eylemlere katılmak büyük bir önem taşır. Kazanmak da ancak mücadele bu bütünlük içinde örgütlendiğinde mümkün oluyor. Bu, sınıf mücadelesini “siyasetten ayrı” görme gibi garipliklerin aşılması için de gereklidir. Greif işçileri, bu konuda da baştan beri örnek bir tutum sergilediler.

İşgal fabrikası Greif işçileri için yalnızca bir eylem üssü idi, eylem alanı ise olanaklı olan her yerdi.

Fabrikaya hapsolmamak, kendini çevreleyen işçi havzasına, giderek tüm kente, giderek tüm Türkiye’ye ve nihayet tüm dünyaya duyurmak için azami çaba harcamak, bu doğrultuda her türlü eylemli girişimde bulunmak, Greif Direnişi’nin geleceğe örnek bir davranış olarak kalan bir başka önemli kazanımıdır.” (a.g.e, sf. 23)

‘Siyaset yapmak’tan korkmamak

Sınıf bilincinin gelişmediği koşullarda işçiler, ekonomi ile siyaset arasındaki bağı kurmakta güçlük çekerler. Siyasetin yoğunlaşmış ekonomiden başka şey olmadığının farkına varamazlar. Bundan dolayı “siyaset yapmayalım” gibi söylemleri işçilerden sık sık duymak mümkündür. Oysa bu bir yanılsamadır. Zira ekonomiden bağımsız siyaset olmadığı gibi, siyasetten bağımsız ekonomi de yoktur. Siyaset sınıflar adına, belli sınıf çıkarları için yapılır. Direnişi sınıf devrimcileriyle birlikte örgütleyen Greif işçileri siyasi talepleri de cesurca yükselttiler. Nitekim direniş, gücünü devrimci sınıf önderliği ile sınıf hareketinin birleşmesinden de almıştır.

Greif Direnişi bütünlüğü içinde devrimci bir politik işçi eylemi oldu. O her şeyden önce temel istem olarak taşeron sistemini hedef alması ile politikti. Taşeron sistemi dünya ölçüsünde işçi hareketine vurulmuş bir prangadır ve Greif işçileri kendi cephelerinden ona meydan okuyarak ortaya çıkmışlar, bunu da 44 taşerona bölünmüş bir fabrikada birleşik örgütlü bir güç yaratarak ve eyleme geçirerek somutlamışlardır.” (a.g.e, sf. 23)

Devrimci mirasa yaslanma… Tarih bilinci

İşçi sınıfının devrimci mirastan öğrenmesi, tarih bilinci oluşturması kritik bir önem taşır. Bu hem mücadelenin sürekliliği hem kazanımların korunup yeni kuşaklara aktarılması hem de işçi kuşaklarının bu bilinçle eğitilmesi için olmazsa olmazdır. Direnişlerini, Türkiye işçi sınıfına grev hakkını kazandıran Kavel Direnişi ile kıyaslayan, onun devamı olarak değerlendiren Greif işçileri, sınıfın devrimci mirasından dersler çıkarmayı da göz ardı etmediler.

Greif direnişçileri daha en baştan Türkiye işçi sınıfı hareketi tarihinin tüm devrimci kazanımlarını sahipleniyor, kendini bu mirasın bugünkü taşıyıcısı olarak görüyor. Bildiri ve açıklamalarındaki bu tarih bilincini, aynı şekilde enternasyonalist sınıf bilinci tamamlıyordu… Bütün bunlar Greif Direnişi’nin devrimci bir önderliğe sahip olması sayesinde oldu. Başka türlü de olamazdı; zira Greif bütünlüğü içinde bir devrimci işçi eylemi örneği idi.” (a.g.e, sf. 24)

Greif Direnişi’nin ölçü ve değerleri Metal işçilerine yol gösteriyor

Sınıflar mücadelesinde yeni bir düzeyi ifade eden Greif Direnişi’nin burada değindiğimiz başlıca üstünlükleri, TİS sürecinde bulunan metal işçilerine yol gösteriyor. ‘AKP iktidarı-MESS patronları-Türk Metal çetesi’ koalisyonunun dayatmalarına karşı durabilmek için Greif Direnişi’nin bu ölçü ve değerlerini esas almak dışında bir seçenek bulunmuyor. Metal Fırtına’yı yaratan işçiler, bu ölçü ve değerleri hayata geçirebilecek güç ve iradeyle donanmış olduklarını gösterdiler. Şimdi bu güç ve iradeyi birleştirerek 2015’ten daha güçlü bir direnişe hazırlanmanın zamanıdır…



 
§