İçindekiler:

29 Ocak 2021
Sayı: KB 2021/Özel-05

Türkiye’nin mazlum amele ve rençberlerine!
Gerici-faşist iktidarın reform sahtekarlığı
Türkiye’nin AB serüveni ve AB’nin hesapları
Yoksulluk ve eşitsizlik tırmanıyor
“Hukuk reformu” aldatmacadır!
CHP-AKP kavgasında yeni gündem
Fabrika merkezli çalışmaları güçlendirmeliyiz!
HT Solar’da yaşananlara dair...
“Biz umutluyuz işçi sınıfı kazanacak!”
Onbeşlerin katledilmesinin 100. Yılı...
Biden yönetimi ve şişirilen “umut” balonları
Kuzey Akımı 2 projesi ve emperyalist gerilimler
Tunus’ta emekçiler bir kez daha meydanlarda
Kapitalizmin aşıdaki yüzü
Üniversitelerde direniş sürüyor
Yandaşa değil, eğitime bütçe!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Hukuk reformu” aldatmacadır!

Asıl dertleri harami saltanatını tahkim etmek

 

Sarayın iki bakanı üzerinden süren tartışma sonrası “hukuk reformu” tekrar gündeme getirildi. İçişleri Bakanı S. Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül sosyal medya üzerinden bir “gerilim” yaşadılar. Muhalifleri hapse atanlar, ağza alınmayacak tehditler, hakaretler edenler ve şantaj yapanlar; kendilerine hakaret edilince, eden kişi anında tutuklanmadığı için “adalet olmadığını” söylemeye başladı.

Sarayın bakanlarının sosyal medya üzerinden yaptığı tartışma, gizlemek istedikleri gerçeğe işaret etmektedir. Yaşananlar, “hukuk düzeni” söyleminin bir safsata olduğuna, hukuksuzluğun bir düzen olduğu gerçeğine işaret etmektedir.

Sipariş ve talimat düzeni

Adalet Bakanı tartışma sırasında “Siparişle tutuklama olmaz. Türkiye bir hukuk devleti. Kanunlar, kurallara göre hukuk işler” dedi. Bu sözlerin tam bir riyakarlık örneği olduğu ve yaşamda hiçbir karşılığı olmadığı onlarca örnek üzerinden gösterilebilir. AİHM kararına rağmen hala tutuklu bulunan Demirtaş, tahliye edildikleri gün yeniden verilen tutuklama talimatı ile hapishanelere gönderilen avukatlar meselenin en güncel örnekler. Saray rejiminde “siparişle” ya da daha doğru ifadeyle “talimatla” yapılan tutuklama ve serbest bırakılmalara sayısız örnek verilebilir. ABD’den gelen talimat sonrası serbest bırakılan Rahip Brunson ve Merkel ile yapılan görüşmeler sonrası serbest bırakılan Gazeteci Deniz Yücel iki güncel örnek olarak karşımızda durmakta. Bunların yanı sıra, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyım rektör eylemleri sonrasında hedef gösterilerek gözaltına alınmaları, gazetecilerin yaptıkları haberler sonrası tutuklanmaları, devrimcilerin, avukatların, doktorların hapishanelere doldurulmaları, çete liderlerinin, tarikat şeyhlerinin, tecavüzcülerin ve her türlü kontra artıklarının bir gecede salıverilmeleri hukukun işleyişine dair açık bir veri sunmaktadır.

“Cumhurbaşkanına hakaret ettiği” gerekçesi ile on binlerce soruşturma ve dava da siparişle açıldı. Saray rejiminin şefinin iki dudağından çıkan tahliye ya da tutuklama kararlarının uygulanması, nasıl bir “hukuk düzeni” olduğunun göstergesidir.

“Görünmeyenler”

AKP-MHP rejimi derin bir çürüme içerisinde debelenmektedir. Bundan kaynaklı elinde zorbalık ve baskı dışında bir araç kalmamıştır. Baskı ve zorbalığın artık genel geçer kabul edildiği bir düzende kaçırma, işkence yapma, gözaltında kaybetme toplumun üzerinde kurulan baskının görünür halidir. Kaçırılarak 5 gün boyunca işkence ile ajanlık dayatılan Gökhan Güneş, tepkiler üzerine serbest bırakıldı. Yaşadıklarını anlattığı basın toplantısında kendisini kaçırılanların “biz görünmeyenleriz” dediklerini ifade etti.

“Görünmeyenler”, sermaye devletinin en görünür ve açık halidir. Tam da bu nedenle Cumartesi Anneleri yıllardır kayıplarını aramaya devam etmektedirler. Şırnak’ta 11 Ocak 2020’de eşi Şimuni Diril ile birlikte kaybolan Hürmüz Diril’den 1 yıldır haber alınamıyor. Silivri Hapishanesindeki oğlunu görmek için 24 Ocak 2020’de Batman’dan İstanbul’a giden Mehmet Bal, o günden beri kayıp. Gülistan Doku ise 5 Ocak 2020 gününden beri “bulunamıyor”.

AKP’nin yargısı, kapitalizmin hukuku

İliklenen cübbeler, hakimler ve savcı atamaları, terfilerinin tek adam tarafından yapılması, kurulan yargı sisteminin AKP iktidarına has yansımalarını oluşturmaktadır.

Kapitalizmde “hukukun üstünlüğü” ve “yargı bağımsızlığı” sadece aldatmacadan ibarettir. “Hukukun üstünlüğü” demek, bu düzende egemen olanın çıkarlarının üstünlüğü anlamına gelmektedir. Yasalarını egemenlerin yazdığı, yürütmesinde ise onların temsilcilerinin bulunduğu bir düzende yargının işçi ve emekçilerden yana bir tavır alması beklenemez. Bu nedenle, Saray’ın bakanlarının tartışması ve bir kez daha ortaya atılan “hukuk reformu” tartışmaları bize bu düzenin riyakarlığı dışında bir şey göstermemektedir. Keza, tüm bunlar olurken MİT’e ve polise ordunun kullandığı ağır silahları kullanma izni verildi, SADAT gayrinizami harp ve kontrgerilla eğitimleri verdiğini açıkladı. Tarikatların silahlanmasından çete liderlerinin ettiği tehditlere kadar her şey iktidar cephesinden başka türlü bir hazırlığın yapıldığını göstermektedir.

Saray rejimi iktidarını korumak için sınırsız bir güç kullanma derdinde. Bu süre boyunca gündeme gelen “yargı paketleri” ve “hukuk reformu” tartışmaları ise iktidarın önündeki yolu düzleme çabasından başkaca bir anlam taşımamaktadır.

 

 

 

 

 

“Çoklu baro” protestosundan avukatlara soruşturma

 

AKP iktidarı “çoklu baro” saldırısına karşı eylemlere katılan avukatları hedef almayı sürdürüyor. Baroların tepkisine rağmen “çoklu baro” sistemini yasalaştıran AKP iktidarı yasa tasarısına karşı eylem yapan avukatlar hakkında soruşturma başlattı. 

Tepkilere rağmen 11 Temmuz’da kabul edilen “çoklu baro” yasa tasarısının geri çekilmesi için mücadele eden avukatların eylemlerinden biri de 3 Temmuz’da Ankara Adliyesi önünde gerçekleşmişti.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı adliye önünde yapılan eylem üzerine 23 avukat hakkında, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet” iddiasıyla soruşturma başlattı. 

Ankara Barosu, açılan soruşturmayı yine Ankara Adliyesi önünde yaptıkları eylemle protesto etti. Eylemde konuşan Ankara Baro Başkanı Erinç Sağkan şu vurguları yaptı:

“Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Adliyesi önünde bir araya gelen binlerce meslektaşımız arasından seçilen 23 meslektaşımız hakkında başlatılan soruşturma mesneti korku ve niyeti gözdağı olan beyhude bir çabadan ibarettir.

“Hep birlikte, çoğalarak, karanlığın kalbine 23 değil binlerce kez korku salarak... Soruşturmalarınıza, tutuklamalarınıza, her türlü baskınıza rağmen tekrar haykırıyoruz; susmuyoruz, korkmuyoruz, biat etmiyoruz. Gözdağı nitelikli soruşturmalarınıza isim arıyorsanız söylüyoruz; hepimiz oradaydık. Bugün de buradayız, dünya döndükçe ve o cübbe giyildikçe burada olacağız.”