İçindekiler:

31 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-38

Rejim cephesinde “serbest düşüş”
“Demokrat” elçiler, sahte kabadayılar
Savaş tamtamları ve Kürt düşmanlığı
AKP şefinin Afrika ziyareti
Kıbrıs’ta yaşananlar…
“Haklarınızı savunun, kendinizi ezdirmeyin!”
Zincir kırıldı
“Alba sermayesi de sendikal bürokrasi de hesap verecek!”
Katledilişlerinin 50. Yılı… Dr. Şivan ve yoldaşları - Baki Duman
NATO ve Rusya ilişkilerinde gerilim
Nobel Barış Ödülü ile savaş kundakçılığı...
Sudan’da namluların gölgesinde direniş
Frankfurt’ta IG Metall mitingi
AB zirvesinden yansıyanlar
Geleceksizlik ve Avrupa hayalleri
Rant, torpil, usulsüzlük kurumu TÜGVA
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Frankfurt’ta IG Metall mitingi

 

IG Metall’in 29 Ekim Cuma günü, Almanya çapında birçok merkezde “Sosyal, ekolojik ve demokratik adaletli dönüşüm” şiarıyla organize ettiği mitinglerden biri de Frankfurt’ta gerçekleştirildi.

Frankfurt merkezindeki Hauptwache’de yapılan miting için, çeşitli metal fabrikalarında çalışan işçiler saat 14:00’dan itibaren toplanmaya başladılar. Mitinge Frankfurt ve çevre kentlerden gelen 1.500’ü aşkın işçi katıldı. Opel, Siemens, Zeppelin, Continental, Buderus, Mahle gibi metal işkolunun önemli fabrikalarından işçiler, taşıdıkları pankart ve dövizlerle taleplerini alana taşıdılar.

Rüsselsheim Opel işçileri alana davul eşliğinde, pankartları ve düdük sesleriyle giriş yaparak dikkatleri üzerine çektiler. Opel işçilerinin yanı sıra, Buderus ve Continental’den gelen işçilerin kendi pankartları ve dövizleriyle katılması, IG Metall’in organizasyonundan öte taban inisiyatifini yansıtan olumlu örneklerdi.

Başta Opel olmak üzere, tüm otomotiv sektörü ile metal sektörünün genelinde ciddi bir kriz var. Fabrika kapatma, üretimi başka ülkelere taşıma, üretimi parçalama, kitlesel işçi kıyımı, hak gaspları, düşük ücretler vs. sektördeki işçileri ve gelecek kuşakları tehdit eden sorunlar olmaya devam ediyor. Bunlardan özellikle büyük fabrikaları parçalara bölmek, işçi sınıfının örgütlülüğünü de parçalamaya dönük ciddi bir saldırıdır. İşçiler taşıdıkları görsel materyallerle bu sorunları alana taşıdılar.

Ezici çoğunluğunu metal işçilerinin oluşturduğu miting katılımında genç işçilerin sayısı dikkat çekti. Artan işten atmalarla birlikte işyerlerinin gittikçe yok edilmesiyle meslek yapma şansları gittikçe azalan genç işçilerin, saldırılara karşı oldukça öfkeli oldukları gözlendi. IG Metall Gençliği’nin hem kürsü konuşmalarında hem de organizasyonda oldukça aktif oldukları gözlendi.

Sınıf devrimcileri, pankartları, bayrakları ve bildirileriyle mitingde örgütlü bir duruş sergilediler. Mitingde BİR-KAR bayraklarının yanı sıra, “Pandeminin ve krizin faturası kapitalistlere!” yazılı pankart açıldı. Alanda ayrıca TKİP bayrakları taşındı. Hem eylem öncesi ve hem de miting alanında yaygın bildiri dağıtımı yapıldı. Mitinge BİR-KAR ile DDİF dışında, diğer Türkiyeli grupların ilgi göstermedikleri gözlendi.

Bugüne kadar hep olageldiği gibi, sendika bürokratları bu mitingde de kendileri çalıp kendileri oynadılar. Sendika bürokratları ile yandaş bazı işçi temsilcilerinin dışında kürsüde hiç kimseye söz hakkı verilmedi. Bir kez daha sendika kürsüleri işçilere, emekçilere ve onların politik temsilcilerine kapatıldı.

IG Metall ile DGB bürokratlarının yaptıkları konuşmalar sosyal demagojiden ve malumun ilanından öteye geçmedi. Mitinge gelen işçilerin çok iyi bildikleri ve bizzat yaşadıkları sorunları süslü laflarla onlara tekrar anlatmayı işten saydılar. Sendika bürokratları konuşmalarında kurulacak hükümete de seslenerek, işçilerin de unutulmamasını “rica” ettiler. Mitingin temel konuşmacılarından biri olan IG Metall sözcüsü, konuşmasında, ekonomide dönüşüme karşı olmadıklarını ama bunun “sosyal, ekolojik, demokratik ve adaletli” olması gerektiğini söyledi. Yine çevre sorununun çözümü için en az 500 milyar euro gerektiğini, bu paranın CO2 vergisi gibi yollarla emekçilerden değil de, servetin vergilendirilmesi ve Almanya’da sayıları üç bini bulan “ultra zenginlerden” alınması gerektiğini ifade etti.

Ne var ki marifet bunları dillendirmekte değil, bunların pratikte nasıl gerçekleşeceğindedir. Zaten onların demagojileri de burada, yani sorunların ve çözümlerin lafızda ifade edilmesinde değil, bunun için işçi sınıfının üretimden gelen gücünün kullanılıp kullanılmamasında başlamaktadır. Bu manada sendika bürokratları demagojik anlamda bile olsa, mücadele perspektifi ve planı konusunda işçilere bir şey söylemekten özenle kaçındılar. IG Metall bürokratları mitingde sözde tabanın taleplerine cevap olma adına, çeşitli işyeri temsilcilerinin katıldığı “podyum tartışmasıyla” havayı iyice düşürdüler.

Konuşmalarda dikkate değer ve olumlu olan tek şey, IG Metall Gençliği’nden gençlerin yaptıkları heyecanlı ve öfkeli konuşmalardı. Meslek yerlerinin yok edilmesi, kalifiye eğitmenlerin azalması, meslekten sonra kadroya alınmama gibi sorunların gençlerin gelecek kaygısını büyüttüğünü ifade ettiler. Geçler taşıdıkları çok sayıda pankart ve dövizle taleplerini alana taşıdılar.

Önden de anlaşıldığı gibi, IG Metall patronlarının mitinginin, işçilerin tabanda biriken öfkesini boşaltmak ve SPD’nin hükümetteki konumuna destek olmak dışında bir amaç taşımadığı bir kez daha anlaşıldı. Mitingi cumartesi değil de cuma günü yapmaları, seçilen saat, tüm sendikaların değil de sadece IG Metall’in çağrı yapması katılımı oldukça sınırladı. Öyle ki, bırakalım öğle vardiyasını, sabah vardiyasından çıkan birçok işçi mitinge zar zor yetişebildi. Özcesi son derece kontrollü ve “sorumlu” muhalefetin eşsiz bir örneğini daha sundular diyebiliriz.

Yaşanan saldırılar kendilerini de belli ölçülerde vurmasına rağmen, sendika bürokratları pragmatist anlamda bunu bile çok dert etmeyecek derecede aymazlık içindeler. Yıllardır milyonlarca işçinin aidatıyla palazlanan sendika bürokrasisi, bu tanımın bile dışına taşarak, artık gerçek anlamda kapitalist işletmeye dönüşmüştür. Borsa da dahil, çok çeşitli alanlarda çok ciddi yatırımları mevcuttur. Frankfurt’ta Main nehri manzaralı çok katlı IG Metall binası yıllardır adeta bir şirketin genel merkezi gibi çalışmaktadır. Bu ayrıcalıklı konum ve durumun, onlar için üye kayıplarını ve işçi aidatlarını bile gittikçe önemsizleştirdiği anlaşılıyor. Sermayeye yakınlaştıkça işçiden uzaklaşıyorlar.

Bu halleriyle işçiler için, özü ve içi boşalmış bir sembolden öte anlamları kalmadığı gibi, onların mücadelesinin önünde ciddi bir engele dönüşmüşlerdir.

 Almanya işçi sınıfının da, Türkiye’deki sınıf kardeşlerinin yakın zamanda sendikal bürokrasiye karşı attıkları “İşçi-Emekçi Mitingi” türünden cesur adımlara şiddetle ihtiyacı var.

Bunun için de bağımsız taban örgütlerini geliştirmek ve devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek dışında sihirli bir çözüm yoktur.

Kızıl Bayrak / Frankfurt