İçindekiler:

19 Haziran 2022
Sayı: KB 2022/22

Birleşik direniş, topyekun karşı koyuş
Kapitalistlere rant aktarmanın yeni adı
Sermaye sınıfının çarkları "tıkırında"
Kent yağmasına karşı mücadeleye!
Kumarhanede hep kasa kazanır!
Kontrollü gerginlik
İşçi direnişleri yaygınlaşıyor
Kirli savaşlara karşı sınıf savaşı!
TÜSİAD kodomanları gidişattan rahatsız
Koç aynasında sermaye
Paramaz ve yoldaşlarını anarken...
Lufthansa'da mücadele kazandı
"Tek kutuplu dünya düzeni sona ermiştir!"
Emperyalist savaş baronları Kiev'de!
AB'den gaz alımı anlaşması
Güncel durum ve gençlik mücadelesi
Çocuklarımızın bilinci bulandırılmak isteniyor!
Sistemin itirafı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sermayenin ekonomi sözcüsünden sistemin itirafı!

 

Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin AKP’nin Kızılcahamam’daki parti kampında yaptığı açıklama ile uygulanan ekonomi politikaların kime hizmet ettiğini de itiraf etmiş oldu. Nebati şunları söyledi: “Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama o zaman üretim bundan olumsuz etkilenirdi. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor. Çarklar dönüyor.”

Evet, çarklar dönüyor, dönen çarklar bir tarafta yoksulluğun yani Nebati’nin dediği gibi “dar gelirli”nin sorunlarını derinleştirirken, öte taraftan da zengini daha zengin yapıyor. Özellikle AKP iktidarı döneminde uygulanan politikalar sonucu oluşan rakamsal veriler, bu gerçeği en çıplak biçimde gözler önüne seriyor. 

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (TÜRK-İŞ) Nisan 2022 araştırmasına göre, açlık sınırı 5 bin 323 TL, yoksulluk sınırı ise 17 bin 340 TL’ye ulaşmış durumda. Başka bir ifadeyle 17 bin 340 TL elde edemeyen aile yoksul olarak kabul ediliyor.

Peki asgari ücretli kaç milyon insan var? 

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) “Asgari Ücret Gerçeği 2022” raporuna göre Türkiye’de 10 milyon kişi asgari ücretle çalışıyor. Yani 10 milyon kişi açlık sınırı altında, 3 milyon 400 bin kişi ise asgari ücretin altında bir rakamla hayatını sürdürme mücadelesi veriyor. Bırakın yoksul olmayı açlığın kat kat altında bir sefaletle burun buruna milyonlar. Bu rakamları kayıt dışı çalışmayla, çocuk işçiliğiyle, 2500 TL ücretle çalışmaya mecbur bırakılan emeklilerle birlikte 7 milyona varan işsizlikle çarpınca Nebati’nin “dar gelirli” dediği bu ülkenin %70’ini buluyor. Türkçesi %30 rahat yaşasın ve gözlerindeki ışıltı eksilmesin diye, %70’i “kuru ekmek”e muhtaç hale gelmeli… 

Diğer yandan ise uygulanan politikalar ile büyüyen sermaye grupları var. Yani sürekli hazine garantili ihale alan, pandemide teşvike boğulan, Kur Korumalı Mevduat’la bir gecede daha da zengin olan bu kısım için milyonlar sefalete itiliyor. Bununla da bitmiyor, rüşvetin bini bin para! Belediyelerde yolsuzlukların haddi hesabı yok. Kayyum atanan belediyeler aile şirketi misali borçlandırılıyor. Saray eşrafı ne lüks yaşamından bir adım geri atıyor ne de ülkeyi daha da çıkmaza sokan sömürü politikalarından… Biz işçi ve emekçilere sürekli ekonomi güzellemeleri yapan, gözlerindeki ışıltıdan bahsedenler aslında mevcut düzenin yegâne bekçileridir. Bugün yaşananlar birer yanlış politika değil, siyasal iktidarın tercihinin bir sonucudur. İzlenen ekonomi politika ise sermayenin kendi has programıdır.

Ama Nurettin Nebati’nin söyleminin özü sadece AKP politikalarının iç yüzünü dışa vurmuyor. Değişik sermaye kesimlerinin özel tercihleri ne olursa kapitalizmin genel iktisat politikasının ne olduğunu bize gösteriyor. Zengini daha zengin yapmak, işçinin emekçinin ümüğünü sıkmak. AKP’in başarısı ise, tüm bunların üstünü değişik manevra ve politikalarla örmekten geliyor.

Ortada büyük bir soygun, talan, yağma ve sömürü var. Peki gündemde ne var? Dış politikada Yunanistan krizi, Rusya-Ukrayna savaşı, Suriye’yle gündeme gelen savaş ve Libya’da süren savaş… İçeride ise körüklenen mülteci düşmanlığı, milyonları sefalete iten sömürü, açlık ve yoksulluk politikalarıyla tükenen yaşamlar…Ancak bu tablo üzerinden işçi ve emekçilere deniyor ki, sefaletin, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin sebebi mülteciler, Aleviler, Kürtler, Araplar, Yunanlılar ve dış güçlerdir…

Charlie Chaplin’nin dediği gibi “Kitleleri birbirine karşı öfkelendirirsek karınlarının açlığını unuturlar.” 

Sonuç olarak, ortada egemen sınıfın milyonları işsizliğe, yoksulluğa ve savaşa iten politikaları var. Biz işçi ve emekçiler, bunu çalıştığımız fabrikada, atölyede, şantiyede ve bulunduğumuz her alanda yaşıyoruz. Yaşananlar biz işçi ve emekçilere büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bulunduğumuz tüm havzalarda sömürü çarklarına karşı birlik olmak için canımızı dişimize katarak mücadele etmeli, sınıf olarak ayağa kalkmalı ve bu sömürücü bezirganlara düzenine dur demeliyiz… Bunun nüvelerini hatta daha da fazlasını 2022 başında başlayan ve halen süren işçi eylemlerinde görüyoruz. Bu eylemleri güçlendirmeli, bulunduğumuz her alanda saldırılara karşı örgütlenip direnmeli, birleşik devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için her imkânı ve her aracı etkin bir biçimde harekete geçirmeliyiz.

İzmir’den bir metal işçisi

 

 

EYT bütün işçilerin sorunudur, sendikalar göreve!

EYT’li işçiden mektup…

 

Gasp edilen emeklilik hakkıma sahip çıkmak için EYT saflarında mücadele veriyorum. Yıllardır tekstil sektöründe çalıştım. Kölelik koşullarının en azgınıyla karşılaştım. İstedikleri sayıyı çıkartmadığımızda ücretsiz olarak bizi mesaiye bırakıyorlardı. Ücretlerimize bir kez zam yapıldığını gördüm. Zam istediğimizde “Çalışıyor musunuz da zam istiyorsunuz? Dışarda işsiz insan çok! Kapı orada işinize geliyorsa” diyorlardı. Sabah girişimiz belli, akşam çıkışımız belli değildi. Mesaisinin mesaisi üç vardiya kalıyorduk. Servislerin önünü kesip bizi tekrar indirdikleri oluyordu “ürün yetişmedi çalış” diyorlardı. Öyle bir sistemleri vardı ki; az insanla çok iş dayatıyorlardı. Beş kişinin yapacağı bir işi bir kişiye yüklüyorlardı. Bizi at gibi koşturarak insanlıktan çıkarmışlardı. Bu anlattıklarım yaşadıklarımızın birkaç örneği sadece.  İş yerinde Öz İplik-İş Sendikası yetkiliydi. Sendikayı müşteriler istediği için patron kendisi getirmişti. Bizler ne olduğunu anlamadan sendikaya üye olmuştuk. Sendika bir tabeladan ibaret kaldı. Önceki haklarımız neyse üstüne bir şey eklenmedi. Sendika önemli günlerde dağıtılan hediyelerden ibaretti.

Bunca yıl yukarıda anlattığım fabrikada ömrümü tükettim ve primim doldu. Ama halen emekli olamadım. Artık bir EYT’liyim. Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak, ki benim gibi milyonlarca işçi var. Böylesi toplumsal bir soruna sendikaların çok duyarsız kaldığını belirtmek istiyorum. İşçi sınıfının bütününü kesen bu sorun karşısında bu kadar edilgen kalmaları, kendilerinin dışında görmeleri anlaşılır şey değildir. 4447 sayılı kanunun iptalini istiyoruz, bu kanun iptal edilirse işçilerde emeklilik için yaş hattının kalkması olacaktır. EYT, sadece primi dolmuş yaşı bekleyenlerin sorunu değildir. Emekliliği gelmiş ama halen çalışmakta olan EYT’li işçiler olarak, bu hakkımızı işyerlerinin üretim alanlarına taşırsak kazanabiliriz ancak. Bunun için mevcut sendikalara çok görev düşüyor aslında. Benim çalıştığım işyerindeki sorunları birçok fabrikada yaşandığını biliyorum. Bundan dolayı gasp edilen bu hakkımız için işyerlerinde “insan kaynakları müdürü” gibi çalışan sendikacılardan beklemek nafile bir çaba olacaktır. Bizler, ne zaman ki uysal köle olmaktan vazgeçer, insanlık dışı çalışma koşullarını reddedersek, işte o zaman yaşamlarımızda olumlu değişikleri görebiliriz.

İşçiler davasına sahip çıkmalı!

Trakya’dan bir EYT’li