İçindekiler:

27 Kasım 2022
Sayı: KB 2022/33

Birleşik, militan, kitlesel direniş!
İstiklal saldırısı, savaş ve düzen muhalefeti
Rejimden pis kokular yayılıyor
Saray rejiminin savaş histerisine uyarılar
Türk sermaye devletinin kanlı oyunu
BDSP: Şovenizme ve kirli savaşa hayır!
Yüzyılın yalanlarının amacı
Boş vaatlere kanmak sefaleti kabul etmektir!
Suç ortağı sendika bürokrasisi
TOMİS: Şiddet varsa direniş de var!
Nersoy Tekstil'de direniş
Seçimler ve sol ittifaklar
İklim Konferansı'nın ardından...
Taliban'ın kadınlara yasakları
Almanya'da kirli savaşa karşı eylemler
Dünya Kupası ve batının iki yüzlülüğü
Almanya'da devrimci yıl dönümü etkinliği
"Tüm sorunları grevde olduğu gibi çözebiliriz"
Kadınlar yasaklara rağmen sokaklardaydı
Mesleki eğitimde güncel gelişmeler
MEB- Köfteci Yusuf işbirliği...
Güvenli barınma haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dünya Kupası ve batının iki yüzlülüğü

A. Vedat Ceylan

 

TKİP Parti Programı’nda insanca yaşanılabilir toplum tarif edilirken spora ilişkin şu değerlendirme yer almaktadır:

“Halkın ruhsal ve bedensel sağlığını amaçlayan, dostluğu ve dayanışmayı güçlendiren kitle sporu teşvik edilir. Her türden spor tesisi tüm üretim ve yaşam alanlarına yaygınlaştırılır.”

Spor insanın bedensel ve zihinsel olarak sağlıklı kalabilmesi için ihmal etmemesi gereken bir aktivitedir. Doktora gittiğimizde “spor yapıyor musunuz” değişmez bir soru olarak karşımıza çıkar.

Çocuklarımızı zihinsel ve bedensel gelişimleri için spor yapmaya yönlendiririz. Hastalıklara dayanıklı bir metabolizma ve güçlü bir irade için sporun önemi inkâr edilemez. Bedensel aktivite olarak sporun tanımı ve faydaları elbette daha fazla detaylandırılabilir. Ancak genel hatlarıyla böyle tanımlamakla yetinebiliriz.

Sınıflı bir toplum olan kapitalizmde spor bu tanımlara ters bir karaktere bürünmüş ve bir meta olarak karşımıza çıkmaktadır. Sermaye sporu piyasalaştırarak kâr amaçlı bir metaya dönüştürmüştür. Böylece sermayenin kirli elleri her alanda olduğu gibi spora da bulamıştır.

Tarihte sermayenin temsilcileri olarak faşist diktatörler, Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franko, Portekiz’de Salazar ve benzerlerinde görüldüğü gibi, sermaye sınıfı sporu, özellikle de futbolu bu amaca hizmet için kullanagelmiştir.

1904 yılında kuruluşundan bu yana Dünya Futbol Federasyonu da (FİFA) bu amaca hizmet edegelmiştir.

Gelinen aşamada “sektör olarak” futbol muazzam kârlar sağlayan bir pazara dönüşmüştür. 2000’li yılların başında 500 milyar dolarlık bir hasılatı olan futbol, gelinen yerde bu hasılatı ikiye katlamıştır. Maç gelirlerinin yanında yayın gelirleri, reklâm, lojistik, yiyecek, içecek ve kulüp ürünlerinin satışı ile elde edilen devasa gelirlerle futbol kulüpleri birer şirkete, seyirciler ise müşteriye dönüşmüştür. Kulüplerin yönetim kurullarında, başkanlık koltuklarında “adı şanı bilinir” zenginlerin yer alması ise tesadüfi değildir.

FİFA ise kuruluşundan bu yana zaman içinde futbolu bir endüstriye dönüştürdü. FİFA’nın bünyesinde rüşvet, maç alma ve satma, futbolcu satın alma dahil, her türlü kirli oyun ve rezillik var.

Bir dönem FİFA Başkan Yardımcısı olan Katarlı Muhammed Bin Hammam, 2022 karşılaşmasını Katar’a getirebilmek için fazlasıyla mesai harcadı. Katar’ın cömertçe dağıttığı rüşvetten Pep Guardiola, Zinedine Zidane, Ronald de Boer, Alex Ferguson gibi “duayen” figürlerde destek karşılığında pay aldılar. Muhammed Bin Hammam’ın, dört kıtada bir dizi kişi ve kuruluşa milyonlarca euro rüşvet verdiği basına yansıdı.

Dünya Kupası için futbol karşılaşmasının nerede yapılacağı oylanmadan yıllar önce Katar, FC Barcelona ile her yıl 150 milyon euro olmak üzere beş yıllık bir sponsorluk anlaşması yaptı. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin gözde kulübü Paris Saint Germain’e 500 milyon euroluk “destek” sağladı. Almanya’ya Dünya Kupası için altyapı ihaleleri verildi.

Sonuçta, Katar ve emiri paranın gücüyle ev sahipliğine nail oldu. Katar emiri Dünya Kupası’nı ülkesine getirmekle hem Arap dünyasında ve hem de küresel ölçekte ün yapmışa benziyor.

Ancak Dünya Kupası öncesinde Katar’da inşa edilen stadyumlarda çalıştırılmak üzere Hindistan, Pakistan, Nepal, Bangladeş, Filipinler ve Sri Lanka’dan getirilen göçmen işçiler, 50 dereceye varan çöl sıcağında kölece çalışma koşullarına maruz bırakılmaları tartışma konusu olmaya devam ediyor. Dünya Kupası’nın oynanacağı stadyumların inşasında kimi kaynaklara göre 6500, kimi kaynaklara göre ise 10 binin üzerinde göçmen işçinin öldüğü belirtiliyor.

The Guardian gazetesi, “Aralık 2010’da Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacağının belirlenmesinden bu yana her hafta ortalama 12 göçmen işçi iş kazalarında öldü” diye yazdı. Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Nepal ve Sri Lanka 2011-2020 arasında 6751 göçmen işçinin öldüğünü duyurmuşlardı.

Kenya ve Filipinli işçilerin ise bu rakamlara dahil edilmediği iddia ediliyor. Hayatta kalanlar da dahil bu şantiyelerde çalışan işçilere Katar hükümeti “kaçak oldukları gerekçesiyle” hiçbir hakkını da vermedi. Ölen o işçiler, metalaştırılan futbol kazansın diye hayattan koparılmalarıyla kaldılar.

İnsan hakları savunusu kisvesine bürünen Avrupa’nın ellerinde katledilen bu işçilerin kanı var. Katar’da oynanan dünya kupası tarihe sadece insan hakları ihlalleri ve stadyumların inşasında katledilen binlerce emekçinin hayatıyla geçmeyecek. O aynı zamanda tarihinde en az seyirciyle gerçekleşen karşılaşma olarak da geçecek. Katledilen binlerce işçi, insan hakları ihlalleri, özellikle kadınlar için zorunlu kılınan kılık kıyafet ‘normları’, eşcinselliği çağrıştıran renklerin yasaklanması ve benzeri… Tüm bu uygulamalar futbol kulübü taraftarlarının ve futbol severlerin tepkisine yol açtı ve büyük bir seyirci kaybı yaşandı. Katar görüntüyü kurtarmak için komşu ülkelerden “kiralık seyirci” taşımaya başladı ve bu basına da yansıdı.

İsviçreli FİFA Başkanı Giovanni İnfantino, Katar’la ilgili gelen yoğun eleştiriler üzerine Batı’yı ikiyüzlü davranmakla suçladı.

Katar’ın başkenti Doha’da düzenlediği basın toplantısında 400 gazeteciye hitap ederken, insan haklarının hiçe sayılmasına ve binlerce göçmen işçinin katledilmesine değinmeyen İnfantino, “Katar turnuva tarihinin en iyi organizasyonuna imza atacaktır” dedi ve Katar’ı savundu. “Dünyanın dört bir yanında 3 bin yıldır yaptıklarımız için, ahlak dersi vermeden önce 3 bin yıl özür dilemeliyiz” diyen İnfantino, elbette ki haklı. Onun bu konudaki haklılığı onu ve diğer emperyalist güçlerin suçunu örtbas etmeye yetmez.

FİFA Başkanı doğru söylemiş, “iki yüzlülüğü bıraksınlar” diye. Evet, kendisi de dahil, ikiyüzlülüğü bıraksınlar. Katar suçlu ise Batı katbekat suçludur.