|
Türkiye eğitim politikalarıyla da
Arjantinin yolunda!
Eğitimde dünya çapında uygulanan neo-liberal politikalar bağımlı ülkelerde daha sancılı geçişlere ve daha köklü yıkımlara yol açıyor. Emperyalizme bağımlı ülkelerin sosyo-ekonomik yaşamları etkilenirken, eğitim de bu saldırıdan nasibini alıyor. Bu ülkelerdeki emperyalizmin işbirlikçileri de bu bağımlılığın bekçiliğini yapıyorlar.
Kapitalist sistemin kronikleşen ekonomik krizleri atlatmanın yolu olarak bağımlı ülkere IMF ve Dünya Bankası patentli ekonomi paketleri dayatılıyor. Dayatılan bu paketlerde eğitim ile ilgili konular da temel önemde bir ağırlık teşkil ediyor. Bu tür ülkelerde eğitimin paralı hale getirilmesi süreci adım adım sonuca ulaştırılmaya çalışılıyor. Bazı üniversitelerin vakıf yoluyla özelleştirilmesi istenirken, bazıları da parça parça (yemekhane, kantin, yurt.....) satılıyor. Harçlara yapılması planlanan rekor zamlar şimdiden rektörler eliyle düzenlenmeye çalışılıyor. Paralı eğitim üniversitelerden liselere, hatta ilkokullara taşınırken, işçi ve emekçi çocuklarına da okul kapıları kapatılmaya çalışılıyor.
Bu süreci değerlendirmek açısından Arjantin dikkat çekici bir örnektir. Düne kadar Arjantinin İMF politikalarını uygulamada Türkiyeden de ileride olduğunu, seri biçimde yaptığı kapsamlı özelleştirmelerden, sermayeye sunduğu çok yönlü hizmet ve olanaklardan, dolayısıyla da işçi sınıfı ve emekçi kesimlere (haliyle de bu kesimlerin gençliğine) yaşattığı yıkımla göstermiştir. Tüm bunlar Arjantini düze çıkarmadı, tersine yıkıma ve iflasa sürükledi.
Şimdilerde Arjantinde yaşanan yıkımın ardından Türkiye ve Arjantinin çok farklı iki ülke olduğu vurgulanıyor. Bu nedenle Arjantinde yaşanan yıkımın ve bu yıkımın sonuçlarının Türkiyeye yansımayacağı söyleniyor. Bugün Türkiyenin Arjantinden daha kötü bir noktada olduğunu görmek için çok bilgili olmaya gerek yok. Eğitim alanında da gençliğe yaşatılan yıkımı görmek için birkaç karşılaştırma yapmak yeterli.
Dünya da neo-liberal dalganın bağımlı ülkelere ve onların gençliğine yaşattığı yıkımdan Türkiye de nasibini almıştır. Özellikle 12 Eylül faşizminin yarattığı olanaklar sayesinde, bu saldırı hız kazanmış, adım adım devletin eğitimden elini çekmesinin ve eğitimin giderek ticarileştirilmesinin yolunu açmıştır. Aşağıda sıralanan birkaç veri bile bu saldırının sonuçlarını göstermesi bakımından çarpıcıdır.
- YÜKSEK ÖĞRETİME 2000 Yılı Bütçesinden ayrılan % 4.8 lik pay 2001 yılı bütçesinde %52.2 düşürüldü. Yüksek öğretime ayrılan pay son 15 yıldır % 4ler civarında olmasına rağmen, bu aynı dönemde üniversite sayısı 19dan 72ye yükseldi.
- 2001 Yılı Bütçesinden devlet ünivesitelerine ayrılan pay 1.36 KATRİLYON liradır. Bu para yalnızca batık bankaları kurtarmak için kullanılanın ONDA BİRİDİR.
- Maliye Bakanlığı alınması planlanan 6500 öğretim üyesi kadrosunu 3000e düşürme kararı aldı. Oysa 2002de yüksek öğrenimdeki öğrenci sayısının 2 milyona ulaşması planlanıyor.
- Yeni YÖK yasa tasarısıyla harçlar 4 kat arttırılacak (160 dolardan 650 dolara)
- Öğrenci başına düşen yıllık harcama 755 dolardır .
- Yüksek öğretimde 1,5 milyonu aşkın öğrenci, 53 devlet üniversitesi, 23 özel vakıf üniversitesi vardır. 1980de 6.1 olan yüksek öğrenimde okullaşma oranı 2000de %27.7ye yükselmiş, öğrenci sayısı 7 kat artış göstermiştir.
- Öğretim elemanları sayısı 3.5 kat artışla 65.204e ulaşmıştır.
Aynı sosyo-ekonomik yapıyı barındırmasına, IMF tarafından aynı kategoride ele alınmasına ragmen, Arjantinde yaşanan iflasın ardından ülkeyi yönetenler Türkiyenin çok daha farklı bir kategoride olduğunu iddia etmeye başladılar. Türkiyenin çok daha iyi koşulara sahip olduğu, IMF politikalarını daha iyi uyguladığı, propagandaları yapılmaya çalışılıyor.
Oysa Türkiye henüz Arjantin gibi olmadıysa, bunun nedeni; 11 Eylül saldırısı sonrasında ABD emperyalizminin dünya çapında başlatmış olduğu savaş ve bu çerçevede Türkiyeye biçilen roldür. ABD için taşıdığı jeo-politik önemden dolayı, iflasın eşiğine getirilen Türkiye ekonomisinin çöküşüne şimdilik izin verilmemiştir. Tam da Arjantine gereken 1.3 milyar verilmezken, Türkiyeye daha önce verilenlere ek olarak 17 milyar dolar yeni kredi borcu verilmesinin sebebi budur.
İşbirlikçi Türkiye burjuvazisi emperyalizme sadakatini ve bu sadakatinin gereklerini yerine getirirken, ülkeyi mümkün olan en iyi fiyattan satışa çıkarma çabasındadır. Buna her karşı çıkış azgınca ezilmeye çalışılmakta ve bu saldırıdan gençlikte payına düşeni almaktadır. Gençliğe düzenin karanlığı, geleceksizliği ve hücre duvarları dayatılmıştır.
***
|
TÜRKİYE |
ARJANTİN |
15 Yaş altı nüfus |
%30,4 |
%27,7 |
GSMHden eğitime ayrılan pay |
%2,2 |
%3,5 |
Okuma yazma bilmeyenler |
%7,5 |
%3,7 |
Okul öncesi toplam okullaşma |
%8 |
%82 |
Okul hayatı beklentisi |
10.4 yıl |
8.1 yıl |
100.000 kişiye düşen yüksek
okul öğrencisi |
2301 |
5430 |
İlk öğretimde öğretmene düşen
öğrenci sayısı |
28 |
18 |
|