- Kızıl Bayrak'tan
- 1 Mayıs’ı devrimci taleplerimizle
- 1 Mayıs'ta alanlara
- 1 Mayıs’ı sendika ağalarının barikatını
- Düzenin gündemi ve 1 Mayıs
- 1 Mayıs’ta kavga alanlarına!
- Küçük-burjuva akımların
- Emperyalist yağmaya ve talana karşı
- Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Emek
- Direnişçi İZSU işçilerinin kaleminden...
- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları
- Parti amblemi üzerine
- Geçici başarının gizledikleri
- Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
- Bartın Cezaevi’ndeki devrimci tutsakların
- Washington gösterileri: Seattle
- Bolivya:
- Zimbabwe:
- İran:
- Komünist militanlardan...
- Faaliyet alanlarından...
- Mücadele postası...



 
 
Zimbabwe:

Yoksul köylülerin toprak işgalleri yaygınlaşıyor


Eski adı Rodezya olan Zimbabwe 17. yüzyılın başlarında maden kaynaklarının iştahlandırdıgı Portekiz tarafından sömürgeleştirildikten sonra, 19. yüzyılın sonlarına dogru İngiliz sömürgeciliginin eline geçti. Bu ülke zengin maden kaynaklarının yanısıra elverişli iklim koşullarından ötürü verimli toprakları yüzünden tarihi boyunca Avrupalı sömürgeci güçlerin özel bir ilgi alanı olmuştur. Onun için Zimbabwe’de Güney Afrika’daki Apartheid rejimini aratmayan bir sistem oluşturuldu. Yerel halkın sömürgecilige karşı asırları boyu süren direnişi her defasında en vahşi soykırımlarla ezildi. Zimbabwe’nin sömürge statüsüne 21 Aralık ‘79 tarihinde Londra’da imzalanan Lancaster House anlaşması ile son verildi ve 18 Nisan ‘80 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bagımsızlık elde edilmiş oldu.

Ancak, Lancaster House anlaşması ile elde edilen “bagımsızlık” yıllar boyu sürmüş olan ulusal kurtuluş savaşının mutlak zaferinin bir sonucu degildir. Günümüzde yaşanan sorunların önemli bir bölümünün nedenleri bagımsızlıgın elde edildigi koşullara dayanmaktadır. Afrika’daki sömürgecilik politikasının ortak özelliklerinden birisi, farklı kabileler arası uyumsuzlukların kışkırtılması ve keskinleştirilerek çatışmaya dönüştürülmesidir. Zimbabwe’de İngiliz sömürgeciligi iki başlıca etnik grubu Shona’ları ile Ndebele’leri birbirine kırdırarak egemenligini sürdürdü. Zimbabwe’nin digerleri gibi göstermelik olan bagımsızlıgının ‘80’li yılların başlarında ancak saglanmış olması, aynı etkenlerden kaynaklanıyor.

İngiliz emperyalizmi Zimbabwe ulusal kurtuluş hareketini oluşturan farklı akımları birbirine düşürerek ve aynı zamanda kolonların milisleri aracılıgı ile kirli bir savaş sürdürerek, Zimbabwe halkına istedigi koşullarda bir bagımsızlık kabul ettirmeyi başarmıştır. Kurtuluş savaşı önderlerinden şimdiki devlet başkanı Robert Mugele’nin Londra’da imzaladıgı bagımsızlık anlaşmasının içerigi öyle saptanmıştı ki, bagımsız Zimbabwe iktidarının başlıca misyonu İngiliz sömürgeciliginin ülkedeki çıkarlarını korumak olarak ortaya çıkmıştı.

Bagımsızlık İngiliz kraliyetine baglı kalma koşulu ile tanınmış, Zimbabwe anayasası ve tüm politik ve adli kurumlarının statüsünün on yıl boyunca degiştirilemeyecegi şart koşulmuştu. Böylece toprak mülkiyeti sorunu baştan itibaren Londra’nın kabul ettirdigi bir dayatma olarak süregelmiştir. Yirmi yıl boyunca kitleler, göstermelik bagımsızlıgın kutsanması, Sovyetler Birligi’nin yardımı, Robert Mugele ve partisinin yeri geldiginde kendilerini marksist-leninist ilkelere sadık olduklarını iddia etmeleri türünden demagojik söylemlerle kandırıldılar. Ancak İngiliz sömürgeciligi döneminden devralınan mirasın sancılarının periyodik isyan girişimleri ve genel grevler aracılıgıyla gündeme girmesi engellenemedi.

Sorunun özü son derece berraktır. Zimbabwe, iktisadi verilerinden de anlaşıldıgı gibi, birçok bakımdan zengin bir ülkedir. Ancak, bu zenginlik bir avuç parazitin kasalarına akmakta ve nüfusun ezici çogunlugu açlık ve sefaletle başbaşa bırakılmaktadır. Bu talan ve gasp sadece toprak mülkiyeti ile sınırlı degildir. Ülkenin maden ocaklarından saglanan gelir de De Beers gibi çok uluslu tekellerin kasalarına akıyor. Sömürgeciligin modern biçimler altında devam ettirdigi talan politikası, üstelik kapitalizmin krizinin derinleştigi, faturasının agırlaştıgı bir ortamda yerli halkı her bakımdan yoksulluk içinde bırakıyor, İMF ve Dünya Bankası’nın iktisadi reçetelerini uygulamak gerekiyor.

Robert Mugele ‘80’den bu yana, ilkin başbakan ve ardından da devlet başkanı olarak, ekibiyle birlikte ülkenin başında bulunuyor. Artık tüm demagojik söylemler etkisini kaybetmiş durumda. Bıçak kemige dayanmış, kitlelerin biriken öfkesi taşmaya başlamıştır. Muhalefete iktidar kapısı nesnel olarak aralanmıştır. Bu nedenle çaresizlik içindeki Mugele, yoksul kitlelerin isyan hareketine yaslanarak yeni bir soluk alma çabası içine girdi.

İktidarın bir seçim malzemesi olarak kullanmaya çalıştıgı kitle hareketi kısa sürede tüm toplumsal taleplerin sözcüsü konumu kazanarak başlı başına bir isyana dönüştü. Topraksız köylülerin geçen Şubat ayı sonunda başlattıkları ve son haftalarda genelleşen çiftlikleri işgal eylemi kritik bir noktaya
Zimbabwe:

Başkent: Harare
Devlet Başkanı: Robert Mugabe
Yüzölçümü: 390 580 km2
Nüfus: 11.2 milyon (80 000 kolon)
Kentleşme oranı: % 31
İşlenen toprak oranı: % 7

Başlıca gelir kaynakları:
Altın, Litiyum (dünya sıralamasına 2.), Boksit - Bakır, Kömür, Mücevher (dünya sıralamasına 9.), Linyit (dünya sıralamasına 9.), Yer fıstıgı, Darı, Tütün (dünya sıralamasına 6.), Çay (dünya sıralamasına 17.), Mısır...

Kişi başına düşen yıllık ortalama GSMH: 670 dolar
Yıllık ihracat: 1850 milyon dolar
Yıllık ithalat: 2365 milyon dolar
Dış borç: 6 milyar dolar (yaklaşık)

Çalışan nüfusun sektörlere göre dagılımı:
Tarım: % 55
Maden ocakları: % 5
Sanayi: % 15
Hizmet sektörü: % 25

Gayri safi iç hasılanın (GSİH) bileşimi:
Tarım: % 19
Maden ocakları: % 8
Sanayi: % 18
Hizmet sektörü: % 55

dayanmış bulunuyor. Başta Güney Afrika olmak üzere Zimbabwe’nin komşu ülkeleri topraksız köylü eyleminin bölgede emsal oluşturmasından ciddi bir biçimde kaygılanırlarken, eski sömürgeci güç İngiliz emperyalizmi ise Harare rejimine açıktan ateş püskürmeye başladı.

İngiltere Dışişleri Bakanı Robin Cook Hindistan’da resmi ziyarette bulundugu sırada yaptıgı açıklamada, “Bu şiddet Zimbabwe’de hukuk devletinin kesintiye ugramasının bir sonucu olarak tam da korktugumuz sonucu dogurmuştur” dedikten sonra, “Zimbabwe hükümetinden yeni ölüm olaylarının vuku bulmasından önce çiftlikleri işgal eylemine derhal son vermesini ve aynı şekilde cinayetlerin faillerinin derhal yakalanıp cezalandırılmalarını talep edecegiz” dedi. Muhalefette bulunan İngiliz muhafazakar partisinin üyelerinden Gerald Howarth, Zimbabwe’de yaşanan gelişmeleri “etnik bir ayıklamaya” benzeterek, krize son vermek için İngiltere’nin müttefikleri ile birlikte “ortaklaşa bir hareket planının oluşturulmasını” talep etti.

Sonuç olarak, Zimbabwe’de iktidarın küçük seçim hesaplarının kışkırtmaları büyük ölçekli bir emekçi kitle hareketinin dogmasına ve ayaklanmasına yol açmıştır. Ancak, topraksız köylü hareketinin uluslararası planda yolaçtıgı tepkilerden bir başka sonuç daha çıkıyor. Adı henüz açıkça konmasa da, Zimbabwe hükümetine ve özellikle de Devlet Başkanı Mugele’ye karşı bir kampanyanın hazırlıkları var. Zimbabwe’deki yoksul kitle isyanının özellikle Afrika kıtasında bir emsal oluşturmadan sonuçlandırılması için emperyalist güçler tıpkı Saddam Hüseyin ve Slobodan Miloseviç’e karşı başlattıkları bir şeytanlaştırma kampanyasının hazırlıgı içindeler.


ARSIV ANA SAYFA