ARSIVANA SAYFA
 
24 Haziran '00
SAYI: 23
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
TİS'ler ve sınıfın sorumluluğu
Tarımda yıkım programı başladı
Tüm çalışanlara işgüvencesi!
TİS sürecinde mücadeleyi yükseltelim!
İşçi sınıfı yasakları çiğneyerek grev hakkını...
Belediyelerde grev hazırlığı
Sistemli ve disiplinli bir çalışmayla başardık
İEP'in derinleşen zaafiyeti
EXSA grevi büyük bir coşkuyla başladı
Adana'da sınıf çalışmasının güncel gerekleri
Yerel sınıf çalışmasında yüklenilmesi gereken halka
Norm kadro yönetmeliği
Hazırlık öğrencileri ve yazokulu süreci
Programda tarım ve köylü sorunu/1
Polis zihniyetli bürokratları başımızdan...
Devrimci tutsaklar onurumuzdur, onurumuzu...
Hücrelere girmeyeceğiz, direneceğiz!
Yaşamın hücreleştirilme sine ve...
ABD politikasının iflası
ABD'nin yeni dış politik açılımlarının arka planı
Opel'de binlerce işçinin iki günlük grevi
Komünist militanlardan parti programı üzerine...
Burjuva basından seçmeler
Mücadele Postası
 
Tüm başlıklar



 
 

 

Kızıl Bayrak'tan...


Patronlar kulübü TÜSİAD istişare toplantısından yine bir demokrasi balonu uçuruldu. Kapitalist beyler devleti insan haklarına saygılı olmaya davet ediyordu.

Hangi insanın haklarına saygı göstermesi gerektiğini gayet iyi bilen devlet ise, görevini layıkıyla yerine getirmek için elinden geleni yapmaktaydı... Deri patronlarının azami sömürü hakkını güvenceye alabilmek için, sendikalaştılar diye işten atıldıklarından direnişe geçen deri işçilerini ve sendika yöneticilerini, Çorlu’da gözaltına almakla meşguldü.

TÜSİAD yöneticileri, klübün has üyelerinden Sabancı’ya arka çıktıklarını göstermek için, ücretlerin enflasyonla ilişkisi olmadığını, hükümetin özel sektörü %25 konusunda zorlamasının yersiz olduğunu anlatıyordu. Sabancı ise o sırada SASA’da işçi atmakla meşguldü.
Herkesin demokrasisi kendisine tabi. Ne kadar allayıp-pullasalar da, patronların demokrasisinde işçilerin örgütlenme hakkı yoktur. İnsanca yaşama ve çalışma hakkı yoktur. Ve bu, onların insan hakları savunusuyla çelişmemektedir. Çünkü onlar işçiyi insan olarak görmemektedirler.

Sadece işçinin değil, onların demokrasisinde kamu emekçisine de, yoksul köylüye de yaşama hakkı yoktur. Siyanürlü altına da, nükleer yıkıma da geçit veren “istikrar programı” onlara aittir. Ve bunlar, savundukları insan haklarıyla çelişmemektedir. Çünkü onlar, kendilerinin dışında kimseyi insan olarak görmemektedirler.

Onların demokrasisinde devrimci tutsaklara yaşama hakkı yoktur.

Sömürme haklarının korunabilmesi, devrimcilerle birlikte toplumsal kurtuluş umudunun öldürülmesine bağlıdır çünkü. Adım başı ölüm hücrelerinin inşa edildiği bir ülkede, devletin öldürme hakkından hiç söz etmeden demokrasi nutukları çekmeleri bundandır.

Onların demokrasisinde işçi ve emekçilerin düşünce, söz, basın, gösteri özgürlüğüne de yer yoktur.

Devrimci basının sürekli kovuşturulduğu, yasal ve yasadışı her türlü yolla engellendiği, çalışanlarının devlet terörüyle baskılanmaya çalışıldığı bir ülkede, bu özgürlüklerden hiç söz etmeyen bir demokratikleşme programı çıkarabilmeleri bundandır.

Ancak, herkesin demokrasisi kendisine.

İşçi sınıfının da kendi demokrasi programıyla toplumsal mücadele arenasına çıkması yakındır. Ve ancak o zaman, kapitalist sınıfın karşısına bir sınıf olarak çıkabildiği zaman, patronlar işçinin de insan olduğunu görüp şaşıracaklardır.