ARSIVANA SAYFA
 
24 Haziran '00
SAYI: 23
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
TİS'ler ve sınıfın sorumluluğu
Tarımda yıkım programı başladı
Tüm çalışanlara işgüvencesi!
TİS sürecinde mücadeleyi yükseltelim!
İşçi sınıfı yasakları çiğneyerek grev hakkını...
Belediyelerde grev hazırlığı
Sistemli ve disiplinli bir çalışmayla başardık
İEP'in derinleşen zaafiyeti
EXSA grevi büyük bir coşkuyla başladı
Adana'da sınıf çalışmasının güncel gerekleri
Yerel sınıf çalışmasında yüklenilmesi gereken halka
Norm kadro yönetmeliği
Hazırlık öğrencileri ve yazokulu süreci
Programda tarım ve köylü sorunu/1
Polis zihniyetli bürokratları başımızdan...
Devrimci tutsaklar onurumuzdur, onurumuzu...
Hücrelere girmeyeceğiz, direneceğiz!
Yaşamın hücreleştirilme sine ve...
ABD politikasının iflası
ABD'nin yeni dış politik açılımlarının arka planı
Opel'de binlerce işçinin iki günlük grevi
Komünist militanlardan parti programı üzerine...
Burjuva basından seçmeler
Mücadele Postası
 
Tüm başlıklar

 
 
Herkese iş!
Tüm çalışanlara işgüvencesi!


Sermaye sınıfı işçi ve emekçilerin sefalete mahkum edilmesi programını hayata geçirmek için son hızla çalışmaya devam ediyor. İMF ve TÜSİAD’ın planladığı, hükümetin uygulamaya koyduğu, sömürü oranlarının artırılmasını güvence altına alma programında en küçük bir sapmaya bile izin vermeme kararlılıklarını her vesileyle ortaya koyuyorlar. Memurlara reva görülen %25 sadaka ücret artışlarının, kamu ve özel sektör işçileri için de üst sınır olmasını sağlamak amacıyla hummalı bir faaliyet yürütüyorlar.

SASA işçilerine verilen zam oranı sermaye sınıfından ve hükümet temsilcilerinden sesler yükselmesine yolaçmıştı. TÜSİAD temsilcilerinden çalışma bakanına kadar, tüm sermaye sözcüleri, Sabancı’yı hükümetin enflasyon hedefinden fazla artış vermeme kararını bozucu hareket etmekle suçlamışlar ve artışın bundan sonraki TİS’ler için de örnek teşkil etmesinden duydukları kaygıyı dile getirmişlerdi. Oysa Sabancı, grev ve %25’in üzerinde ücret artışları nedeniyle borsada değer yitirmeye başlayan hisse senetlerinin tekrar değer kazanması için, bir eliyle verdiklerini diğer eliyle geri almaya hazırlanıyordu. Nitekim, grev sonrası işbaşı yapan işçiler kötü bir süprizle karşılaştılar. İplik bölümünde makinaları çalıştırmayan işveren, tamamı sendikalı ve eski işçi olan 91 işçiyi kapı dışarı etti. Üstelik sırada yeni saldırı planları da var. İşçilik maliyetlerini grev öncesi dönemin seviyesine düşürmek için ellerinden geleni yapacaktır.

Grevin ardından, İMF’nin ve hükümetin geriletildiğini ilan ederek, zafer edasıyla açıklamalar yapan Petrol-İş yetkilileri ise, bu kez süt dökmüş kedi misali, “elimizden bir şey gelmez, yapabileceğimiz bir şey yok” açıklamaları ile saldırıyı geçiştirme, görmezden gelme yolunu tutmaya çalışıyorlar. SASA patronu ise, sentetik elyaf ve iplik üreten fabrikanın, ücretlerin daha düşük olduğu tekstil işkolunda sayılması için girişimlere başlayarak, Petrol-İş’in yetkisini düşürmek için harekete geçeceğinin sinyallerini verdi.

Her toplusözleşme sonrasında gündeme gelen
tensikat saldırısı püskürtülmelidir
Bu süreç, işçi ve emekçilerin mücadeleyi TİS ve ücret mücadelesinin çok ötesinde kavraması zorunluluğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Hemen her toplusözleşme sonrası yaşanan tensikatlara karşı daha etkili bir mücadelenin örgütlenmesi zorunludur. Aksi halde TİS ve grev ile kazanılanlar bir-iki hafta içinde tensikatlarla geri alınmaktadır. SASA işçileri ve Petrol-İş Sendikası TİS maddeleri arasına işgüvencesi talebini yerleştirebilmek için ısrarlı olsalardı, bugün bu saldırı ile karşılaşmayacaklardı. Tensikat saldırısının önüne geçmeyi sağlayacak maddelerin de TİS’de yer alması için grevin bir iki gün daha uzaması yeterli olabilirdi. Entegre tesisin bir daha çalışamaz hale gelmesini engellemek için grevi bir an önce bitirmeyi tercih eden işveren, sermaye yasalarının kendi çıkarlarını koruyan maddelerine de güvenerek, yıkıcı darbeyi daha sonra indirmeyi tercih etti. Yasalar nasıl olsa, üretimi tasfiye ettiği birimlerde çalışan işçilerin toplu olarak işten atılmasını, işverenin hakkı olarak görüyordu.

Geçmişte de bazı üretim birimlerini, makinalarla birlikte Adana Organize Sanayi Bölgesi’ne taşıyan işveren, buradaki sendikalı işçileri işten atarak, aynı üretimi başka bir yerde, sendikasız ve asgari ücretle çalışmayı kabul eden işçiler ile devam ettirmişti. Bu kez de iplik bölümünde çalışan işçilerin başına aynı akıbet geldi. Sırada acaba hangi bölümde çalışan işçiler var?

İşveren esas niyetini zaten açıklamış durumda. Fabrikanın kimya değil de tekstil işkolunda sayılmasını istiyor. Bunu gerçekleştirerek Petrol-İş’in yetkisini düşürmek istiyor. Ücretlerin daha düşük olduğu ve sendikacıların daha uzlaşmacı olduğu tekstil sektöründe sayılmak istiyor. SASA işçileri mücadelelerini bu planı bozma hedefi ile sürdürmek zorundadırlar. TİS’i %25’in üzerinde bağladık diyerek, rehavete kapılmanın zamanı değildir. Kapitalist dünya düzeni var olduğu sürece, sınıf mücadelesi de var olmak zorundadır. Patronlara karşı haklarımızı korumak ve yeni haklar kazanabilmek için bu mücadeleyi aralıksız olarak yükseltmek zorundayız. Aynı bakışaçısı ile sermaye yasalarında yer alan işçi düşmanı yasalara karşı genel bir mücadele örgütlemek zorundayız. Patronların tensikat yapmasını ve keyfi dayatmalarını engellemek için, grev ve genel grev silahını en etkili şekilde kullanmak zorundayız.

İşçi sınıfı sermaye grupları arasındaki
rekabette taraf olamaz
Sermaye sınıfı rekabet koşullarından bahsediyor, işçiler yüksek ücret isterse, üretim yapamayacağı tehditlerini savuruyor. En az işçi ile en çok üretim yapmanın yollarını ve yöntemlerini geliştirmek için sürekli araştırmalar yapıyor. Sınıf bilincinin geriliği ve mücadelenin önündeki engeller, onlara bu konularda en büyük yardımı yapıyor. Çalıştığı fabrikanın rakipleri karşısında avantajlı olması için düşük ücretle çalışmayı kabul edebilen işçilerle karşılaşıyoruz. Sendika yöneticileri bile, fabrika kapanmasın diye, bu koşullara razı olduk, diyebiliyorlar. Yani üretimi devam ettirmek, patronun işçilere yaptığı bir iyilik olarak gösterilmek isteniyor.

Bu bilinç bulanıklığını kırmak gerekiyor. Öncelikle, kapitalist ekonominin vahşi yapısının gözler önüne serilmesi gerekiyor. Sermaye sınıfı hakim olduğu sürece rekabet koşulları, sürekli olarak işçi ücretlerinin düşürülmesini ve daha az işçi ile daha çok üretim yapılmasını zorunlu kılacağından, sömürünün sürekli arttırılmasını hedefler. Bu sürece teslim olmak demek mücadeleyi baştan kaybetmek demektir. Bu nedenle işçi sınıfının tarihsel çıkarları, üretim birimleri ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin tasfiyesini zorunlu hale getirmektedir. Sınıf mücadelesini bu tarihsel çıkarların bilincinde olarak yürütmek zorundayız. Günlük mücadelelerimizde sermaye sınıfını geriletmek için, kararlı bir mücadele ortaya koyabilmek için bu zorunludur. Böylece patronların, işçi sınıfını kendi aralarındaki rekabet savaşında kullanmalarının önüne geçebiliriz. İşçi sınıfı bir sermaye grubunun diğeri üzerinde üstünlük kurmasını kolaylaştırmak için haklarından vazgeçmemelidir. Çünkü bunun sonu köleliktir, daha fazla sömürüdür. Ekonomik zenginliklerin israfı, açlığın ve sefaletin artmasıdır. Eğer SASA ya da başka bir sermaye grubu işçilerine insanca çalışma ve yaşama koşulları sağlayarak üretim yapamıyorsa, kapanmayı, yok olmayı çoktan haketmiş demektir. İşçilerin, fabrika kapanmasın diyerek, taviz vermeleri kabul edilemez. Sermaye düzeni rekabet koşullarını bahane ederek dünya ölçüsünde işçi haklarına sürekli olarak saldırmaktadır.

Kapitalist sistem işte budur. Bir yandan işçi ve emekçilerin sefaleti artarken, yığınlar açlığa mahkum edilirken, diğer yandan bir avuç asalak lüks içinde keyif çatmaktadır. Milyonlarca insanın açlığı ve sefaleti pahasına servetlerine servet katanların çıkarlarını korumak için fedakarlık yapmak, ne işçi sınıfının ne de işçi sendikalarının görevi olamaz. Bu tutum hem işçi sınıfına hem de insanlığa karşı suç işlemek anlamına gelmektedir.

“Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!”
talebini yükseltelim!
Sermaye sınıfı SASA’daki işçi kıyımı ile gündemdeki TİS süreçlerini de etkilemek istiyor. İşçilere ve sendikalara %25 artış hedefini aşarsanız, tensikat saldırısı ile karşılaşırsınız, deniyor. Gözdağı verilmek isteniyor. Özellikle metal, belediye ve tekstil sektörlerinde devam eden ve 9. ayda başlayacak olan TİS süreçlerine işçilerin ve sendikacıların boynu bükük olarak çıkması isteniyor. Tensikat saldırısını bu kapsamda düşünmek ve geri püskürtmek için etkili bir mücadele ortaya koymak gerekiyor. Sermaye sınıfı yasalar ile işçilerin toplu pazarlık haklarını adım adım ortadan kaldırmak istiyor. İşçi sınıfını sermaye karşısında tamamen silahsız, savunmasız bırakmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Buna karşılık olarak işçi sınıfının mücadelesini yükseltmesi ve sermayenin planlarını bozması gerekiyor.

Sermaye hükümeti, tensikatların yoğunlaşacağı önümüzdeki günlerde, tepkileri azaltmak için göstermelik işsizlik sigortası yasasını devreye sokmuş bulunuyor. Böylece hem zorunlu tasarruf ve SSK fonları gibi kolayca yağmalayabileceği yeni bir fon kurmuş oluyor, hem de işsiz kitleleri oyalayabileceği ve aldatabileceği yeni bir imkana kavuşmuş oluyor.

Ancak sermaye sınıfının saldırıları bunlarla da sınırlı değil. Gündemdeki TİS’lerde düşük ücret dayatmasının yanısıra esnek çalışma uygulamasının altyapısını hazırlamaya da çalışıyorlar. Sermaye sözcüleri kıdem tazminatlarının kaldırılması için girişimlerde bulunuyorlar. İşçileri daha kolay işten atmak için önlerindeki en küçük engeli bile temizlemek istiyorlar. Yani saldırı çok kapsamlıdır ve ancak kapsamlı bir karşı koyuş ile geri püskürtülebilir.

İşgüvencesi talebinin ileri sürülmesi ve kazanılması için sendikalı işçilere büyük görevler düşüyor. Öncelikle TİS süreçlerinde işgüvencesini önplana alan bir strateji izlenmelidir. İşe ilk giriş ücretinin ortalama işçi ücreti kadar olmasını sağlayıcı maddeler TİS içinde yer almalıdır. Ekonomik kriz, zarar vb. gerekçelerle tensikat yapılmasını zorlaştırıcı ek teminat hükümleri kabul ettirilmelidir. İş yasasında işverenlere keyfi ve tazminatsız işten çıkarma hakkı tanıyan maddelerin fiilen geçersiz kılınması ve giderek yasalardan temizlenmesi için gerekli kararlılık gösterilmelidir.

Temel çıkarlarımızı formüle eden komünist işçi partisinin programında yer alan “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!” talebi mücadelemize yol göstermelidir. İşçi sınıfının çıkarları ortaktır. Bu sömürü sisteminden ancak hep beraber kurtulabiliriz.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!