Düzen cephesinde yaşanan son kriz için patronlar kulübü TÜSİAD harekete geçti. Hükümet yetkilileri ile sermaye sözcüleri toplandılar. Peki neyi görüştüler dersiniz? Batmakta olan geminin (hani aynı geminin yolcusuyuz ya!) nasıl kurtarılacağını mı? Ne gezer!.. Patronlar gemideki mallarının zarar görmemesi için gereken direktifleri verdiler memurlarına. Bunun karşılığında da biz güverte yolcularına, geminin rotasına güven üzerine rahatlatıcı açıklamalar yapma işini üstlendiler bir kez daha. İstikrar programını, dolayısıyla hükümeti destekliyorlarmış. Lüks kamara yolcuları sorun yok dediğine göre, rahat edebiliriz. Yani, telaşlanmanın, sokağa dökülmenin, bağırıp çağırmanın lüzumu yok...
Kriz üzerine yardıma çağrılan ve koşan ikinci güç yine bir sermaye kurumu. Ama bu kez emperyalist tekellerinin temsilcisi İMF. Yani bu krizi adım adım hazırlayan ünlü istikrar programının sahibi olan emperyalist haydutluk çetesi.
İMFnin emriyle banka hırsızlarına yönelerek piyasaları allak bullak eden hükümet, çareyi yine İMFden kredi dilenmekte buldu. Öyle ya, krizi ortaya çıkaran yolu İMF çizdiğine göre, çıkışın yolunu da açmalıydı... Peki ne oldu? Apar topar Türkiyeye koşan şef Cottarelli nasıl bir çözüm önerdi memurlarına?
Alın işte istediğiniz kredi mi dedi?.. Sermaye borazanı medyaya bakarsanız, kredi kapıdaydı, İMF bugün-yarın ihtiyaç olan krediyi çıkaracaktı. Ancak gerçek öyle değil. Cottarellinin parayla değil yeni önerilerle geldiği, daha ilk açıklamalarda ortaya çıktı. Büyük şef, elinizdeki fonları hızla tasfiye edin, özelleştirmeleri hızlandırın, maaşları dizginleyin diyor. Önerisi ateşe benzin. Bir hırsızlık ve talan krizinin çözümü için tek önerisi, yeni hırsızlık ve talanlar.
Peki, devletin her başı sıkıştığında İMF ve TÜSİADa, yani emperyalist-kapitalist sınıfın temsilcisi örgütlere başvurmasını nasıl açıklayacağız? Kriz durumlarındaki acil çözüm toplantıları, neden işçi, memur, köylü vb. temsilcileriyle değil de, patron temsilcileriyle yapılmaktadır?
Yanıtı açık!.. Bu düzen, bu devlet sermaye sınıfının düzeni ve devletidir. İş başındaki faşist koalisyon hükümeti için işçi ve emekçilerin taktığı İMF-TÜSİAD hükümeti lakabı, bu açıdan son derece yerindedir. İşçi ve emekçilerin de, sorunun hükümetle sınırlı olmadığı, düzen ve devlet gerçekliğinin de tıpkı hükümet sorununda olduğu gibi sermaye sınıfına tekabül ettiği ve bu temel üzerinde kurulacak hiçbir hükümetin kendi hükümetleri olamayacağı gerçeğini artık kavramaları gerekiyor. Mücadele bir sınıf mücadelesidir. İşçi sınıfının bu mücadeledeki asıl muhatabı, hükümet heyeti gibi gelip geçici memurlar değil, İMF ve TÜSİAD gibi sermaye örgütleri ile onların düzeni ve devletidir.
Kıbrıs işçi ve emekçileri, Türk devleti tarafından dayatılan İMF patentli yıkım paketine karşı yükselttikleri mücadeleyi süresiz genel grevle taçlandırdılar. 4 Aralık günü başlayan genel greve katılım %98leri bulurken, bölgede yaşam felç oldu.
Bu memleket bizim! şiarıyla bir araya gelen 41 örgüt, sendikalar ve herhangi bir federasyona bağlı olmayan Kamu-Sen genel greve katıldı. Genel grev nedeniyle, başta eğitim, sağlık, hava ve deniz ulaşımı, enerji gibi hizmet üreten alanlar olmak üzere birçok işyerinde üretim durduruldu. Bayrak Radyo Televizyonu yayınları kesintiye uğradı. Belediyeler çalışmadı.
Greve birçok toplumsal kesimden destek geldi. Başbakanlık önünde bir araya gelen Hayvan Üreticileri Derneği üyeleri oturma eylemi yaparken, birçok esnaf kepenk kapatarak yıkım paketine hayır dedi.
Süresiz genel grev eylemi salt bir şalter indirme eylemi değil. İş bırakan işçi ve emekçiler, genel grev boyunca çeşitli eylem ve etkinliklerle kararlılıklarını ilan edip, hükümeti protesto ettiler. DEV-İŞe bağlı Genel-İş Sendikasında örgütlü bulunan Girne Belediyesi çalışanları, bir yandan sokakta hükümeti protesto eylemi gerçekleştirirken, diğer yandan da halka grevlerinin gerekçesini anlattılar.
Grevin ikinci günü çok sayıda emekçi Girne kapısından meclise doğru yürüyüşe geçti. Kitle meclis önünde polis barikatıyla karşılaştı. Anlaşılan kukla rejim birkaç ay önceki meclis işgalini unutmamıştı. Emekçiler engellemeye karşın meclis önünde protesto eylemini sürdürdüler. Eylemde sık sık Faşizme karşı omuz omuza!, Kahrolsun faşizm!, Bu memleket bizim!, Hükümet istifa, Denktaş istifa! sloganları atıldı.
Diğer yandan, meclis çalışanları da iş bıraktığı için meclis çalışamadı. Rauf Denktaşın dolaylı görüşmelerden çekilmesi üzerine mecliste olağanüstü bir toplantının yapılması gerekiyordu. Genel grev dolayısıyla meclis böylesine hayati bir konuyu dahi görüşemedi. Bu aynı zamanda, Kıbrıs emekçilerinin kendi kaderleri üzerine emperyalist masalarda yapılan kirli pazarlıklara bir müdahalesi olarak anlaşılmalıdır.
Genel grevin ikinci günü, Bakanlar Kurulu kararıyla, elektrik santrali ve Ercan Havalimanı'ndaki grev 60 gün süreyle ertelendi. Yasağa rağmen farklı eylemlerle direnişlerine devam edeceklerini belirten elektrik santrali ve Ercan Havalimanı çalışanları, kararlı olduklarını dile getirdiler.
Süresiz genel grev politik bir muhtevaya sahip bulunmaktadır. Yıkım paketine yönelik birleşik-kitlesel ve militan eylemlilik doğrudan hükümeti, Türk devletini, onun işgalci konumunu hedef almaktadır. Yapılan eylemlerdeki öne çıkan Bu memleket bizim!, Faşizme karşı omuz omuza! gibi sloganlar, genel grevin bu niteliğinin göstergesidir. Ayrıca genel grevin örgütlenmesine sendikalar dışında Bu memleket bizim! platformuna üye 41 örgütün de önemli bir katkısı sözkonusudur. Bu platform çözümü ABde gören çeşitli örgütleri de kapsasa da, bu durum genel grevin politik özünü değiştirmemektedir.
Süresiz genel grev tüm kararlılığıyla sürmeye devam ediyor. Çivisi çıkmış düzeni güçlü bir şekilde sarsıyor. Önümüzdeki günlerde rejim Ankaranın yönlendirmesiyle yeni ve daha saldırgan bir tutum içerisine girebilecektir. Kıbrıs önümüzdeki günlerde sarsıcı toplumsal-siyasal gelişmelere gebedir.
Kıbrıs emekçileri aynı zamanda Türkiyeli işçi ve emekçilere de mücadelenin yolunu göstermişlerdir. Aynı günlere denk gelen 1 Aralık eylemi ile Türkiye cephesinden yapılan çıkış, Kıbrıslı emekçilerin yürüdüğü yoldan yürünerek kazanıncaya kadar bir genel grevle taçlandırılmalıdır. Aynı zamanda Türkiyeli ve Kıbrıslı işçi ve emekçilerin arasında örgütlü bir ilişki kurulmalı ve eylemler ortaklaştırılabilmelidir. Efendi ve uşak arasındaki kurulmuş kirli ilişkiler yumağı da ancak böyle parçalanacaktır.
Kazanıncaya kadar genel grev!
Direne direne kazanacağız!