Onlar; açlığın, yoksulluğun, zulmün, olmadığı, bir avuç asalağın tüm zenginlikleri var edenleri sömürmediği bir dünya için mücadele edenler,
Onlar; egemenlere karşı ölüm pahasına başeğmeyenler,
Onlar; işkencelere, katliamlara, zindanlara rağmen dimdik ayakta olanlar,
Onlar, "Ölürüz, teslim olmayız!" diyenler,
Onlar; geleceğimizi, onurumuzu, sınıfsız, sömürüsüz, kan ve gözyaşının olmadığı bir dünyanın savaşçılarıdır.
Onlar, devrimci tutsaklar, şimdi bir kez daha "Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!" diyorlar. 20 Ekimden itibaren F tipi hücrelerini yıkmak için ölümüne direniyorlar. 40lı günlere varan Ölüm Orucuyla "Öleceğiz, ama hücrelere girmeyeceğiz" diyorlar. Düzen onları teslim almaya çalışıyor. Çünkü onlar işçi sınıfının ve emekçilerin öncüleridir. Düzen de onları yok ederek "içeriyi" teslim almayı, böylece "dışarı"daki azgınca sömürüsünü daha da hızlandırmayı planlıyor.
Egemenler dışarıda İMF paketlerini, sıfır zamları, özelleştirmeleri dayatarak yaşamımızı cehenneme çeviriyor. Daha çok, daha çok kâr diyor ve bizlerin üzerindeki baskıyı, sömürüyü daha da katmerleştiriyor. En ufak bir hak talebimizi baskı ve zor ile boğmaya çalışıyorlar.
Devlet devrim ve sosyalizme olan inançlarını dört duvar arasında dahi yitirmeyen devrimci tutsakları işte bu yüzden yok etmek istiyor. Bunun için de devrimci tutsaklarıa 8 metrekarelik hücrelere koyarak teslim almak, teslim alamdıklarını ise kolayca yok etmek istiyor.
Yaşama tutkunca bağlı bu yiğit insanlar işte tüm bu nedenlerle şimdi Ölüm Orucu Direnişindeler.
Artık gün Diyarbakırda, Bucada, Ümraniyede, Ulucanlarda ölümüne direnenlerle omuz omuza mücadele etme günüdür. Onurlu, insanca bir yaşamın yolu devrimci tutsaklara sahip çıkmaktan geçiyor. Şunu kendimize sormalıyız ki; eğer bizler onlara sahip çıkmaz, hücre hücre ölmelerine seyirci kalırsak kendimize gerçekten "insan" diyebilecek miyiz!
Gelin sermayenin hücre duvarlarını ve kölelik zincirlerini birlikte parçalayalım!
Onurumuza ve geleceğimize sahip çıkalım!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!