08 Eylül '01
Sayı: 25


  Kızıl Bayrak'tan
 "Küçülen Türkiye" ya da düzenin iflası

  5 Eylül ihanetine geçit yok!

  5 Eylül toplantısı aynasından...

  Türk Lirası'na iade-i itibar komedisi

  Yolsuzluk düzeni ve faşist parti
  Tersane işçilerinin eylemine azgın polis saldırısı
  Emekçilerin hak arama mücadelesi de "terörle mücadele" kapsamında!
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nden...
  Hülya Şimşek Ölüm Orucu'nun 286. gününde ölümsüzleşti

  1 Eylül'ün gösterdikleri ve Kürt sorunu

  "Dünya Barış Günü" eylemlerinin anlattıkları...
  Küresel ısınma/4
  İşkenceci devlet gerçeği
  Emperyalizmin "balkanlaştırma" politikası sürüyor

  Güney Afrika'da genel grev

  Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı ve emperyalizmin ikiyüzlülüğü
  Tehditler devrimci yürüyüşümüzü engelleyemez!
  Ölüm Orucu Direnişi 324. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Krizin faturası ağırlaşarak devam ediyor...

Krizin faturasını kapitalistlere
ödetmek için örgütlü mücadeleye!

Sermaye sınıfı kendi yarattığı krizden kurtulmak için faturayı yine işçi sınıfına ödettirmeye çalışıyor. Bunun için bir dizi saldırıyı hayata geçirmeye devam ediyor.

Kriz sonrası birçok fabrika ve işletmede işten atmalar yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Resmi rakamlara göre işten atılanların sayısı 1 milyon civarında. Bölgemizde de ISUZU'dan 240, Aksan'dan 30, Aksu A.Ş'den 60, Poraş A.Ş'den 30, Laksan'dan 80, Kar Cips'den 80, Diktaş'tan onlarca kişi işten çıkarıldı. Ve çıkarılmalar henüz bitmedi. Ama bu duruma karşı anlamlı bir tepkiyi işçi sınıfı cephesinden yükseltebilmiş değiliz.
Krizin varlığı bir gerçek. Fakat diğer gerçek de, krizi emeğiyle çalışan işçi ve emekçilerin yaratmadığıdır.

Asgari ücret belirlendi

Asgari Ücret Komisyonu asgari ücreti 16 yaşından büyükler için brüt 167.940 bin, net 122.186 bin, 16 yaşından küçükler için brüt 142.749 bin, net 104.351 bin lira olarak belirledi. Bu sefalet ücretiyle bir ayda yetmiş ekmek, yirmi yumurta, bir kg çay, iki kg peynir, iki kg zeytin, iki kg kıyma ve iki kg meyva alabilirsiniz. Ya da bu ücreti sadece bir aylık kiranızı ödemek için kullanabilirsiniz.

Bu durum sermayedarların biz işçi ve emekçilere insanca yaşayabileceğimiz bir ücreti bile reva görmediklerini göstermektedir. Sermaye sınıfı bu cüreti işçi sınıfının sessizliğinden ve örgütsüzlüğünden güç alarak bulmaktadır. Bu saldırılar karşısında, "Eşit işe eşit ücret!", "İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!" talepleri etrafında mücadeleyi yükseltmeliyiz.

5 Eylül saldırısına izin vermeyelim!

TİSK 5 Eylül'de işçi sendikalarının başkan ve başkan yardımcılarını Dedeman Otel'de toplantıya çağırdı. Toplantının amacı, krizden çıkabilmek için sendikalara ve işverenlere düşen görevlerin (!) belirlenmesi olacak.

Krizin sorumlusu sermaye sözcülerinin emek sözcüleriyle(!) aynı masada toplanması, krizin faturasının işçi sınıfına ödettirilmesinde sendika ağalarının oynayacağı ihanetçi rolü bir kez daha açığa çıkarmaktadır. Bunun somut karşılığı Eylül zamlarının verilmeyerek sıfır zam dayatması ve enflasyon farkının ödenmemesi gibi konularda uzlaşma aranmaya çalışılmasında görülmektedir.

MESS, metal sektöründe işçilerin sıfır zammı kabul etmediği takdirde işçi çıkartma yoluna gideceği tehdidinde bulunuyor. Bahane hazır, kriz var. Kuşkusuz sendikaların bugünkü durumu gözönüne alındığında saldırının ciddiyeti daha açık kavranabilir.

5 Eylül toplantısından yeni bir saldırı dalgası çıkacak. 5 Eylül toplantısına karşı duruşu güçlendirmek ve faturayı kapitalistlere ödettirmek ise işçi ve emekçilerin sorumluluğudur.

Krizi yaratanlar gözlerini kan bürümüş bir avuç asalak takımıdır. Onların bu kâr hırsı milyarlarca insanın açlıktan ölmesine sebep olmaktadır. Buna karşı durabilmek için işçi sınıfının örgütlülüğünü yaratmak, işçi sınıfının temel görevidir.

Bize düşen görev ise tabandan doğru öncü işçilerin önderliğinde örgütlü mücadeleyi yerelliklere yaymaktır.

AYİEP girişimi bu bilinç ve pratikle hareket ediyor.

Dünden ders alarak yarınımızı kurtarmak için mücadeleye!

Anadolu Yakası
İşçi-Emekçi Platformu Girişimi

 


 

Metal sektöründe sendikal oyunlara
izin vermeyelim!

Daha önce Lastik işkolunda yaşanan toplusözleşme gaspları, şimdi de metal sektöründe gündeme geldi. Sermaye sınıfının politikası; kriz döneminden kârlı bir şekilde çıkmak için krizin faturasını işçi ve emekçilere ödettirmektir. Bu politika sayesindedir ki, her kriz dönemi emekçiler katmerli bir yoksulluk batağına itilirken, sermaye sınıfı daha büyük kârlar elde etmektedir. Faturanın işçi ve emekçilere ödetilmesinde en büyük pay kuşkusuz sendikal ihanet çetesine aittir. İşçi sınıfı, sendikal ihanetçi çeteyi aşamadığı içindir ki, ağır faturalar ödemek zorunda kalmaktadır.

Metal işçileri de bugün yeni bir ihanetle yüzyüzedir. Metal patronlarının örgütü MESS, Eylül ayında vermesi gereken %32'lik zammı vermeyeceğini açıkladı ve işkolunda örgütlü sendikaları görüşmeye çağırdı. Metal işkolunda örgütlü üç sendika da, bu çağrıya uyarak patronlarla masaya oturdu. Senaryo hazırdı; "ya işçi atılacak, ya zamsız çalışılacak". Türk-Metal Sendikası patronların teklifini kabul etti. Gerekçe hazırdı: "Biz işçi atılmasını istemiyoruz". Ama kriz sonrası bu sendikanın örgütlü olduğu tüm işyerlerinde onlarca işçi atılırken hiç sesi çıkmıyordu. Bırakın ses çıkarmayı, işten atılacakların listesi bu sendika yöneticileri tarafından hazırlanıyordu. Demek ki işçi atmak için zamların gündemde olması gerekmiyor.

Türk-Metal'in işçi düşmanlığı Eylül zamları konusundaki düşmanca tutumuyla bir kez daha belgelendi. MESS'le yapılan görüşmelerin ardından Türk-Metal yöneticileri, fabrikalarda işçi toplantıları yaptı. Toplantılarda işçilere "ya işten atılma, ya zamsız çalışma" dayatıldı. Kimi fabrikalarda patronların ve sendikacıların baskısıyla işçilere toplusözleşmeden doğan haklarından feragat ettiklerine dair belgeler imzalatıldı. Fabrikalarda yapılan toplantıların ardından bir dizi fabrikada işçi atmalar başlarken, birçoğunda da listeler hazırlandı. Böylece patronlar ve sendikacılar omuz omuza vererek kılıçlarını çekmiş oldular. Ama işçiler taban örgütlülüklerine sahip olmadıkları için bir koruma kalkanı yaratamadılar.

Diğer iki sendika ise MESS'in teklifinin kabul edilemez olduğunu açıkladılar. Ama bu sendikalar toplusözleşme dönemlerinde de aynı tutumu alıyorlar ve Türk-Metal imzaladıktan sonra "gücümüz yok" deyip sözleşmeyi imzalıyorlardı. Bu sendikalara sormak lazım; yıllardır böyle yapıyorsunuz, böyle yapmakla güçlendiniz mi? Aksine güç kaybettiler. Sınıf mücadelesi tarihi gösteriyor ki, güç ancak mücadele edilerek kazanılır.

1998 süreci halen hatırlardadır. Türk-Metal sözleşmeyi imzalayınca, yaklaşık 16 bin işçi sendikadan istifa ederek direnişe geçmişti. Birleşik-Metal bu işçileri örgütleyip grev kararı almış olsaydı, hem Türk-Metal parçalanabilir ve hem de MESS dize getirilebilirdi. Fakat onlar aynı sözleşmeye imza atıp hem Birleşik Metal işçilerini hem de Türk Metal'den ayrılan binlerce işçiyi sahipsiz bıraktılar. Neden böyle yaptılar? Çünkü 16 bin işçinin başlattığı direnişin tüm fabrikalara yayılacağından ve direnişin kendilerini rahat koltuklarından süpüreceğinden korktular.

Peki şimdi ne olacak? Önce Türk-Metal satacak, sonra diğer sendikalar Türk-Metal'in düzlediği yoldan gidecekler. Görüntüyü kurtarmak için de birkaç bildiri okuyup, birkaç basın açıklaması yapacaklar, hepsi bu. Öyle değilse eğer neyi bekliyorlar? Türk-Metal'in işini bitirmesini mi? Öncelik Türk-Metal'in çünkü!.. Bu sendikalar kriz sonrası tüm işletmelerde işçi atılırken, ücretsiz izinler dayatılırken ne yaptılar? Basına demeçler verdiler, işten atılanların sayılarını yayınladılar. Bölgemizde de hemen hemen tüm işyerlerinde işçi çıkartılırken, yalnızca Deri-İş'te örgütlü Aymasan işçileri ile sendikasız Aksu işçileri direnişe geçti. Örneğin ISUZU'dan atılan 240 işçi direnemez miydi? Görülüyor ki, hem "kabul etmiyoruz" deyip sonra da "gücümüz yok" demekle, yalnızca ikiyüzlülüklerini kanıtlamış oluyorlar.

MESS'in saldırılarını püskürtmek için birleşik mücadele!

MESS'in dayatmalarını püskürtmek için zaman kaybetmeksizin işyeri komiteleri kurulmalı ve birleşik mücadelenin aracı olarak platformlar örgütlenmelidir. Sendikal ihaneti aşmanın ve güç kazanmanın yolu buradan geçmektedir.

Anadolu Yakası
İşçi-Emekçi Platformu Girişimi