Kızıl Bayrak'tan *İşten çıkarmalar hızlanıyor: Pirelli onlarca işçiyi kapı dışarı etti,
işçiler direnişte. İşveren direniş sürerse herkesi atarım diyor. *Özgürlükler daha da kısıtlanıyor: Ankara ve Adana valilikleri 14 Ekimde
yapılacak olan savaş karşıtı mitingi ve her türlü gösteriyi yasakladı. *Devrimci muhalefet üzerindeki baskı ve şiddet artırılıyor: Devrimci
basın bürolarına baskınlar, kaçırma ve işkence olayları hızlandırılıyor.
Alınteri, Atılım, Mücadele Birliği, Devrimci Demokrasi gazete ve dergileri
ile TAYAD basıldı, dağıtıldı, tahrip edildi, bir Ölüm Orucu direnişçisi
gözaltına alındı. Edirnede bir okurumuz kaçırılıp işkenceyle tehdit
edildi. Görüldüğü gibi, ezilen halklara saldırganlıkta ABDnin maşalığını
üstlenen TC., sopayı öncelikle içerdeki ezilenlere çevirmeyi ihmal etmiyor.
Benzer gelişmelerin ABD başta olmak üzere, bütün kapitalist emperyalist
ülkelerde de yaşandığı ise biliniyor. Emperyalizmin sonsuz adaleti, içte ezilen sınıflara, dışta
mazlum halklara karşı sonsuz bir eşitsizlik, sonsuz bir zulüm
makinesi olarak işletilmeye devam ediyor. Pakistan işbirlikçi rejimi daha şimdiden efendisi ABDnin çıkarları
uğruna kendi halkından 4 kişiyi emperyalist savaş karşıtı gösterilerde
katletmiş bulunuyor. Ancak, yine görüldüğü gibi, pek çok Asya ülkesi başta olmak üzere, tüm
dünyada emperyalist savaşa karşı mücadele hızla yükselmekte. ABDnin
artık, ikiz kuleleriyle birlikte yıkılan prestijini eski kudurganlığıyla
kurtarma şansı bulunmuyor. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiyede de emperyalist saldırganlığa
ve Amerikancı iktidarın savaşa katılma karar ve girişimlerine kararlılıkla
karşı durulması gerekiyor. Tüm göstergeler, bir avuç işbirlikçi burjuva
ve onların emperyalizm uşağı devlet yöneticileri dışında, Türkiyede
yürütülmekte olan emperyalist savaşa karşı topyekûn bir tutum olduğunu
göstermektedir. Her kesim farklı nedenlerle de olsa bu savaşa karşıdır.
Ancak bugün henüz bu karşıtlık kendini güçlü eylemliliklerle ifade etmekten
yoksundur. Karşıtlığın güçlü biçimde ifade edilmediği her durumda etkisiz kalacağı,
bu durumda ise Türkiyenin savaşa sürüklenmesini engelleneyemeyeceği
açıktır. Güçlü karşı çıkışlar, ancak örgütlü kesimler tarafından düzenlenebilir.
Tüm tahribatlara rağmen, toplumumuzun tek örgütlü kesimi, halen sadece
devrimciler, işçi sınıfı ve emekçilerdir. Dolayısıyla toplumun emperyalizm ve savaş karşıtı potansiyeline mücadele
kanalı açmak da öncelikle bu kesimlerin görevidir. Devrimcilerin, işçi
sınıfının ve emekçilerin emperyalist-kapitalist savaşa karşı mücadelesi,
aynı zamanda, kendi hak ve özgürlüklerini, canlarını, ekmeklerini savunma
mücadelesidir de. Ölüm Orucu direnişi 1. yılını doldurmak üzere. Şimdiye kadar 73 devrimci
tutsak şehit düştü, yüzlercesi bir daha eski sağlıklarına kavuşamayacak.
1. yılı vesilesiyle sürdürülen kampanyaya destek vermek, bu yöndeki çalışmaları
semtlere, işyerlerine okullara taşımak bütün duyarlı insanlara ve öncülere
düşen bir görevdir. Savaşın bu cephesinde de sorumluluklarımıza sarılmalıyız. İşçi-emekçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarını yüksek sesle haykıralım
ki, egemenlerin saldırganlığını dizginleyebilelim. Sesleri birleştirmek
ve yükseltmek için, Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele Komitelerinde
örgütlenelim. Devrimci tutsaklar ve Ölüm Orucu direnişi ile dayanışma
komitelerine güç verelim. Emperyalist yağma savaşına karşı devrimci sınıf
savaşını yükseltelim... |
|||||