Harekât bahanesiyle stratejik bölgelerde askeri üstünlük kuruluyor,
gelecekteki rakipler karşısında şimdiden avantaj sağlanmak isteniyor... ABD tehlikeli suda yüzüyor Zoltan Grossman Kâbilin ve diğer Afgan kentlerinin birer birer düşmesi Amerikalılara savaşın sonuna gelindiğini düşündürtüyor. Amerikan basınında yer alan haberlere bakılırsa Afganistandaki 23 yıllık savaş, istikrarsızlık ve baskı dönemi sona erdi. Ne kadar yanlış. Yogi Berranın dediği gibi Savaş bitmedikçe, bitmez. Öncelikle, Afganistan gibi yüzyıllardır merkezi idareden yoksun bir ülkede başkentin alınmış olması, bütün Afganistanın fethi anlamına gelmez. De facto başkent Kandahar çevresinde toplanan Taliban grupları, gerilla savaşı başlatmaya hazırlanıyor. Afganlar, Rusları ve Britanyalıları kentleri ellerinde tutarak değil, çekildikleri dağlardan vurarak yendi. Eğer Taliban ve diğer Paştun savaşçılar Çeçenler gibi vur-kaç tarzı gerilla mücadelesine girerse, savaş yıllar sürer. Yeni bir gerilla savaşı, parçalı etnik yapıya sahip Afganistanın Paştun güney ve Paştun olmayan kuzey olarak bir kez daha bölünmesine yol açabilir. Medyada Afganistana doğru yola çıkan yiyecek yardımı yüklü gemilerden söz ediliyor, ama yiyeceğin her iki tarafta da silah gibi kullanıldığından, yardıma ulaşan taraftaki silahlı güçlerin onu kendi yandaşlarına dağıttığından ve düşman tarafa ulaşmasını engellediğinden söz eden yok. Tarihin kanlı tekrarı İkinci bir nokta da şu: Kuzey İttifakı güçlerinin Kâbile girmesiyle birlikte takvimler 1992ye, mücahitlerin komünist Necibullahı devirerek Kâbile girdiği günlere döndü. Paştun olmayan güçler Paştunları öldürmekle kalmadı, ilk iş olarak kadınlara getirilecek yasakları belirledi ve sonra da birbirlerine düştüler. Mücahitlerin geçmişteki dört yıllık dalaşı da, geride 50 bin ceset ve Batının Talibanı 1996 yılında özgürlükçü olarak görmesine neden olan bir kaos ortamı bırakmıştı. Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği (RAWA) geçenlerde yaptığı açıklamada, İttifakı tecavüzcü ve çapulcu olarak nitelendirdi. İttifak, ülkedeki afyon ticaretinin yüzde 80ini elinde tutuyor. Beş yıl aradan sonra yeniden Kâbile giren İttifak askerleri yine Paştunları öldürdü, tıpkı iki yıl önce Kosovaya dönen Arnavutların Sırplara yaptığı gibi. Sivil irade nerede? Üçüncü olarak, eğer ABD ve Birleşmiş Milletler burada bir tür koalisyon hükümeti yaratmayı başarsa bile, 1992-1996 yılında olduğu gibi bir karmaşa yeniden doğabilir. Çünkü tüm Afgan etnik ve politik gruplar, üstünlüklerinin ABD güçlerince kabul görmesini isteyecektir. Washingtonın farklılıkları dağıtmaya yönelik politikaları fark edildiğinde, bu gruplardan bir kısmı derhal eski dostlarına dönebilir. Washingtonun 1992 yılında ihtiyar Afgan Kralı Zahir Şah önderliğinde çok etnikli bir koalisyon kurma düşü, felaketle sonuçlanmıştı. ABD aynı dönem Somalide de benzer bir birlik kurmaya çalışmıştı. ABDnin Somalideki vahim hatalarından biri de birlik niyetinin sihirli bir biçimde tüm askeri farklılıkları gidereceğine inanmak olmuştu. Yapılan diğer bir vahim hata da, savaş lordlarını meşru politik aktörler gibi görmek ve sivil toplum ile kabile temsilcilerini göz ardı etmekti. Sadece eli silahlı adamları içine alan ve Afgan kadınları ve erkeklerinden oluşan geniş kesimi dışında bırakan bir rejim, son 20 yıllık şiddet sürecinin ödüllendirilmesinden başka bir şey olmaz. Bu BMnin barışı sağlama misyonunda yeni bir başarısızlık olacaktır. Batı, Kâbilin alınması için 1992 yılında mücahitleri, 1996 yılında Talibanı ve 2001 yılında yeniden Kuzey İttifakını destekledi. Her seferinde de sebep, Afganistanı bir önceki rejimin baskılarından kurtarmaktı. Washingtonın silahlı İslami grupları desteklemesi (tıpkı İsrailin Haması, Mısırın Müslüman Kardeşleri desteklemesi gibi) geri tepti. Silahlı İslam, yoksulluğu, yolsuzluğu ve Müslüman dünyadaki yabancı varlığını öne sürerek güç toplarken, onu bastırmaya çalışmak sadece giderek artan popülerliğini meşrulaştırır. Batıya ve onunla birlikte hareket eden yönetimlere düşen aşırı sağcı İslami grupları desteklemek ya da kösteklemek yerine, bunalmış durumdaki kitlelerin onlara yönelmesini önlemek amacıyla alternatiflerine destek vermektir. Ama ABD eski hatasını tekrar ederek Talibanın elini bırakıp Kuzey İttifakınınkini tutuyor. Gizli niyet mi var? Tabii ABDnin bu çılgın metodunun gerisinde, şu anda tam olarak anlaşılamayan bir başka neden yatıyor olabilir. Afganistan, Güney Asya, Orta Asya ve Ortadoğu arasında, stratejik açıdan son derece önemli bir bölge. ABD halihazırdaki krizi kullanarak ve sürdürerek buradaki varlığını kalıcılaştırmak mı istiyor? ABD geniş çaplı askeri hareketlerin ardından, geride hep, daha önce hiç ayak basmadığı bölgelere kurulu askeri üsler bırakıyor: Körfez Savaşının ardından biri Suudi Arabistanda olmak üzere, Arap yarımadasında dört ülkede ABD askeri üsleri kuruldu. Yugoslavyadaki askeri harekâtın ardından, Biri Kosovada olmak üzere bölgede dört Amerikan askeri üssü kuruldu. Peki askeri üsler bölgeye yapılan müdahaleyi kolaylaştırmak için mi yapıldı, yoksa askeri müdahale bölgedeki üslerin açılmasını mı kolaylaştırdı? Girdi mi çıkmıyor Tarihin son derece kritik bir noktasında, ABD ordusu dünyanın stratejik öneme sahip yerlerine sızıyor ve bu bölgeleri kendi jeopolitik etkisiyle damgalıyor. Avrupanın ekonomik bir süper güç olarak belirdiği, Uzakdoğunun sıkı bir rakip olarak öne çıktığı şu günlerde, ABDnin ekonomik gücü belki de sönüyor. Ama askeri açıdan ABDnin hâlâ süper güç olduğu da tartışma götürmez bir gerçek. Yeni stratejik bölgelerde askeri üstünlük kurmak, gelecekteki rakipler karşısında şimdiden avantaj sağlama projesi olmasın? Fransız Devlet Başkanı Jacques Chirac, ABDnin Basra Körfezindeki rolünü Avrupa ve Japonyanın petrol kaynaklarının güvenliğini kontrol etmek diye tanımlarken doğru teşhis koymuştu. Hazar petrollerini Hint Okyanusuna bağlayan Unacol boru hattının Afganistan topraklarından geçmesi düşünülüyor. Afgan yolları, boru hattının geçmesi düşünülen yerler. ABDnin politikasının gerçek niteliğini önümüzdeki günlerde ve haftalarda test etme fırsatı bulacağız. Özel güçler Afgan ve Pakistan dağlarında savaşacak mı? Bush, Çeçenyanın başkenti Grozniyi dümdüz eden Putin gibi davranıp Kandaharı dümdüz edecek mi? Kuzey İttifakının Kâbili yönetmesine izin verilecek mi? (Kosova Özgürlük Ordusunun (UÇK) Kosovada BMnin polis gücü olması gibi...) Yeni koalisyon hükümeti bir arada durabilecek mi, yoksa elinde bir Kalaşnikof ya da roketatar tutan herkesin oturduğu bir masadan ibaret mi olacak? Bin Ladin gerçekten yakalanabilecek mi, yoksa (Saddam gibi) ABD ordusunun bulunduğu yerden kıpırdamamasına vesile olması için yaşamasına izin mi verilecek? Şarbon yeni bombaların ve Irakın işgalinin gerekçesi mi olacak? Son olarak, Afganistan, Özbekistan, Tacikistan ve Pakistandaki Amerikan askeri üsleri yeni petrol ağının sürekli koruyucusu haline mi gelecek? ABDnin, savaştan sonra, ardında hakikaten Afgan sivilleri temsil eden bir Afgan hükümeti bırakarak bölgeden çekilmek ve Müslümanları silahlı askeri güçlerin çekiminden kurtarmak konusunda yapacağı en ufak bir hata, yeni Bin Ladinlerin, yeni 11 Eylüllerin tohumunu yeşertecek./16 Kasım 2001/ (Radikal/20 Kasım 2001) (Zoltan Grossman, Winconsin-Madison Üniversitesi Coğrafya Bölümü doktora öğrencisi, Güneybatı Asya Enformasyon Grubunun üyesi) |
|||||