Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteninin Aralık sayısından...
Direnişçi işçilere fon imza kampanyasının gösterdikleri 5 Eylül ve 2 Ekimde patronlarla sendika ağalarının yaptıkları toplantılar sonucunda Ulusal Ekonomiyi Güçlendirme Fonu adı altında sermayedarların kullanacağı yeni bir fon oluşturulması kararı alınmış, Türk-İş ve Hak-İş bu kararın altına imza atmışlardı. Bu toplantılarda patronlarla sendika ağaları kol kola vererek işçi sınıfına yeni fedakarlıklar yapmasını dayatıyorlardı. Bayram Meral bu toplantılarda iki zeytinimizden birini vermeye hazırız diyordu. Sonraki günlerde patronlarla sendika ağalarının işbirliği örgütü olan ve aylardır toplanmayan 6lı İnisiyatif toplandı. Hem patronlar ve hem de sendika ağaları hükümete verip veriştirdiler. Böylece krizin tüm sorumluluğu hükümete yıkılarak patronlar ve onların düzeni aklandı. TÜSİAD patronları dozajı kaçırarak, tarihinde ilk kez Türk-İşi ziyaret ettiler ve ortak eem yapmayı önerdiler. Kuşkusuz patronlar hükümetten, kendilerine daha fazla kaynak sağlanmasını ve işçi sınıfına daha büyük faturalar ödetilmesini istiyorlardı. Sendika ağalarına ise patronların istekleri doğrultusunda borazanlık yapmak düşüyordu. Patronların feryadını duyan hükümet hemen vergi indirimleri ve ayrıcalıkları yoluyla onlara yeni kaynaklar yarattı, Tasarruf Genelgesi diye açıklanan saldırı paketini tam da onların istemleri doğrultusunda hazırladı. Sendika ağaları Türk Lirası, Türk Malı gibi kampanyalarla işçi-patron dayanışması havası yaratarak işçilerin bilincini köreltmeyi amaçlıyorlardı. Ama tutmadı. Sermaye Fonu için açık toplantılar yapamadılar ve gizli toplantılarda patronlarla yan yana geldiler. Türk-İş ve Hak-İşin patronlarla girdikleri ilişkileri teşhir etmek, işçilerin dikkatini zor koşullar altında direnişlerini sürdüren Aymasan, Aktif ve Göktaş işçilerine çevirmek amacıyla bölgemizde Grev ve Direnişlerle Dayanışma Fonu talebiyle bir imza kampanyası başlattık. Kampanya boyunca 30a yakın işyeri dolaşılarak işyeri temsilcileriyle görüştük ve imza metinlerini bıraktık. Fakat az sayıda işyeri temsilcisi duyarlı davrandı ve imza topladı. Temsilcilerin kimisi kampanya karşısında cephe aldı, kimisi ise masumane gerekçeler üretti. İmza atmayan temsilcilerin önemli bir kısmı sendikama sormadan herhangi bir şeye imza atamam söylemini kendilerine siper edindi. Peki sendika şubeleri sendika merkezlerine sormadan, sendika merkezleri de bağlı oldukları konfederasyonlara sormadan bir şey yapamayız derse ne olacak? Bu durumda, sendikasından ya da konfederasyonundan bir şey talep etmek için işçiler, önce sendika yöneticilerinden icazet almak zorunda kalacaktır. Yöneticilerden icazet almadan suya sabuna dokunmayan temsilciler, işçilerin sendikadaki temsilcileri değil, olsa olsa fabrikalarda sendika yöneticilerinin sözcüleri olabilirler. Oysa bu temsilcilerin hiçbiri Grev ve Direnişlerle Dayanışma Fonu talebine karşı çıkamıyor, doğru bir talep olarak nitelendiriyorlardı. DİSKe bağlı işyerlerinde ise imza atmayan temsilciler, yukarıdaki gerekçeye ek olarak DİSKin sermaye fonuna imza atmamış olmasını kendilerine bahane yapıyorlardı. İmza metnini okuyanlar da görecektir ki, böyle bir gerekçeye sığınanlar yalnızca kendilerini aldatmaktadırlar. Çünkü, imza metninde DİSKin sermaye fonuna imza attığı söylenmiyor, her üç konfederasyondan direnişlere destek sağlamak için fon oluşturulması isteniyordu. Bu kampanya temsilcilerin direnişte olan işçilere karşı tutumunu da açığa çıkarmış, icazetçi temsilciler ile temsil etme yetkisini işçilerden alan işçi temsilcileri arasındaki farklılıkları açığa çıkarmıştır. *** Gerekçe: Sendika izin vermiyor! Yaklaşık 3 haftadır yürütülen sermayeye değil direnişçi işçilere fon konulu imza kampanyası nedeniyle Kurtköy bölgesinde de birçok fabrika ve sendika temsilcisi ziyaret edildi. EVAS ve EMAS daha ilk görüşmeye gittiğimizde bizi geri çevirdi. Bu fabrikalara daha önce de bültenlerimizi bırakmıştık. Ancak oldukça geri bir tepkiyle karşılaştık. Bize sendikalarından bağımsız, onların onayı olmadan hiçbir şey yapmayacaklarını söylediler. GEDİK temsilcisi ise, böyle bir çalışmanın her yere yayılması gerektiğini, ancak Öz Çelik-İş Şubesiyle görüştükten sonra kampanyayı yapacaklarını dile getirdi. Ak Meltem temsilcisi ilk görüşmemizde daha işçiden ne kesecekler, tek çözüm şalter indirmek demişti. Ancak daha sonra sendikanın bizim onayımız olmadan hiçbir şeye imza atmayın dediğini, bu nedenle kampanyayı desteklemediklerini söyledi. Arılı Temsilcisi ise imza kampanyasını oldukça olumlu buldu ve çalışmayı işçilere taşıdığını, ancak işçilerden başımıza bela almayalım gibi bir yanıt aldığını söyledi. O yüzden kampanya çalışması olumlu bir çalışma olsa da insanların her şeyden umudunu yitirdiğini, bundan dolayı yayamadıklarını söyledi. Neşe Plastik temsilcisi de olumsuz bir yanıt verdi. OVISAN temsilcisi, sendikalarının bu çalışmayı onaylamadığını, ancak çalışmanın kendisini oldukça anlamlı bulduğunu ve işçilere fonla ilgili bilgi aktaracağını söyledi. Kroman Çelik imzaları topladıklarını, ancak arkadaşlarının imza metinlerini süre uzayınca attığını söyledi. Sarkuysan ise yoğun çalışmalarının ve toplantılarının olması nedeniyle kampanya ile ilgili çalışma yapamadıklarını söyledi. İmza metinlerine imza atılmaması yönündeki uyarılar özellikle Türk-İşin örgütlü olduğu fabrikalardan geldi. AYİEP Girişimi çalışanları
Sermayeye değil, direnişçi işçilere fon! kampanyası tanıtım toplantısı 25 Kasım Pazar günü AYİEP Girişiminin çağrısıyla Sermayeye değil, direnişçi işçilere fon kampanyası tanıtım toplantısı yapıldı. 50 kişinin katıldığı toplantıda katılımcılar kampanyanın gelişim süreci hakkında bilgilendirildi. Karşılıklı görüşlerin alındığı toplantıda imza kampanyasının Aralık ayı ortasında tamamlanması kararlaştırıldı. Toplantıya Birleşik Metal-İşte örgütlü işçiler, Petrol-İş üyesi işçiler, tekstil işçileri, direnişteki Göktaştan işçiler, Aymasan işçileri katılım sağladılar. Toplantıda ayrıca 1 Aralık eylemine nasıl bakılması ve nasıl karşılanması gerektiği noktasında yapılan tartışmalar, toplantıya zenginlik kattı. Taban örgütlülüğünün yaratılması ve geliştirilmesi gerektiği ve eylemlerde Genel Grev-Genel Direniş şiarının yükseltilerek bu sürecin örülmesgerektiğine vurgu yapıldı.
Türk-İş Genel Merkezinin göndermiş olduğu anket sorularına karşı Karayolları 1. Bölge işçilerinin toplu cevabıdır: Sermayeye boyun eğerek değil, tersine mücadele ederek haklarımızı koruyacağımızı sınıfa ilan ederiz... 5 Eylül toplantısı sonrasında Türk-İş Genel Merkezinin esnek çalışmayı meşrulaştırmak amacıyla yaptığı ankete Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü işçileri toplu cevap vermişlerdir. Yaklaşık 500 işçinin imzasını taşıyan metni aynen yayınlıyoruz... SSK hizmet örgütüdür. Kâr aracı haline getirilemez. Devlet SSK finansmanına katılmalıdır. Prim borçları faizleriyle birlikte ödenmelidir. Kayıt dışı ekonomiden vazgeçilmeli sigortasız işçi çalıştırılmaya son verilmelidir. SSK yönetimi gerçek hak sahiplerine, işçilere bırakılmalı, devlet ve sermaye SSKdan elini çekmelidir. Tüm sağlık hizmetleri parasız olmalıdır. İşsizliği güvence altına alan tüm işçileri kapsayan işsizlik sigortası çıkarılmalıdır. Özel sektöründe çalıştırdığı oranda SSKya sosyal yardım zammı karşılığı ödeme yapması gerekmektedir. SSK genel kurulları her yıl toplanmalı, yetkili kılınmalıdır. SSK hekimlerine tam gün çalışma yasası uygulaması getirilmeli, SSKnın tüm birimlerinde yönetime katılımı sağlanmalıdır. Ekonomik krizden çıkmak isteyen sermaye aldığı önlemler sendikal hareketi aciz duruma düşürmüştür. 5 Eylülde Dedeman otelde yapılan toplantı sonucu işçi sınıfının örgütü olan Türk-İş, Hak-İş, DİSK yine aciz duruma düşmüşlerdir, işverenlere büyük tavizler verilmiştir. İki zeytinden birini işverenlerle paylaşmaya can atmaktadırlar. Acaba işverenlere ne taviz verilecek derken, Toplu sözleşmelerde resen emekliliğe karşı sıfır zam, şimdi de sermayenin sözcülüğünü yapmaya başladı. Anket çalışması, yeni saldırılar, yeni tavizler, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, sigortasız çalıştırma, yarım yevmiye çalışma, çalıştığın gün kadar prim, ücretsiz izinler ve bir sürü saldırı taktikleri, sınıfın örgütü olan Türk-İşe yakıştıramadık. İşçi sınıfının örgütlenmesinden bahsedenler, bir sendikanın genel merkez yöneticileri, sendikal örgütlenmesinde gözaltına alınan, eline kelepçe vurulan, genel başkanına sahip çıkmayan sendikalar işçi tarihine bir kara sayfa açmışlardır. Bunun karşısında durması gerekirken anket çalışması yapmak anlaşılır gibi değil. Biz sanki MESS, TÜSİAD, TİSK kriz var bahanesiyle soruyor zannettik. Sermaye her zaman krizleri bahane ederek kazanılmış haklarımızı elimizden almak istemiştir. İşten çıkarmalarla sendikaların gücü zayıflatılmakta, sendikasızlaştırma hızla yaygınlaşmaktadır. Krizlerin oluşmasında hiçbir etkisi olmayan işçiler, emekçiler krizin bedelini ödemek zorunda bırakılmaktadır. İşverenler ve işveren sendikaları mevcut kısıtlı haklara dahi tahammül edemediği gibi çalışma yasalarının esneklik ilkesine göre düzenlenmesini istemektedirler. Bu gelişme sendikalar için aslında kaygı verici olması gerekirken sınıfa sorulması düşündürücüdür. (Siz de krizde böyle şey olur fikrini mi işleyeceksiniz, aksi halde çok sayıda işçi işinden olacak mı diyeceksiniz.) Bu soruları sormakla Dervişe krizden &ccedi;ıkışın koşulunu, karşı çıkanlar, krizden çıkışı istemeyenler mi olarak göstereceksiniz. Yoksa sendika ve konfederasyon merkezlerini ellerinde tutan anlayışın temsilcilerinin temel sendikacılık fikri, eldekini kaybetme korkusu, eldekini koruma sermaye ile anlaşma yolunu mu seçtiniz. Emek Platformunun ilkelerini, önerilerini dikkate alma, ülkenin insanları toplumsal yara içeren çalışanların, emeklilerin, işsizlerin, küçük çiftçinin, esnafın, sanatkarın bu politikalardan mağdur olan tüm toplumsal kesimlerin çıkarlarını koruyacak programı hayata geçirmek için çaba sarfedilmelidir. Yaşanan krizden çıkmak için TİSKin öncülüğünde fon kurulması için toplanan işçi konfederasyonu Türk-İşin işveren kuruluşu TİSKin kuyruğuna takılmak olmayıp Emek Platformu kararlarının altındaki imzayı akıldan çıkarmadan toplantılara katılmak, alternatif programı Türk-İşin hayata geçirmek olmalıdır. Bizlere yönelik kriz bahane edilerek uygulanmak istenen özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, esnek çalışma, düşük ücret dayatmaları, işten atmalar olarak kabul ettiğimiz, esnek çalışmayı sermayeyle uzlaşarak, boyun eğerek değil, tersine mücadele ederek haklarımızı koruyacağımızı sınıfa ilan ederiz. Anketi hazırlayanları da tarihi sorumlulukla başbaşa bırakıyoruz. Zeynel Yavuz/M. İşyeri Baş. Tem.,
İmza metni: Sermayeye değil, Türk-İş ve Hak-İş ve DİSK Yönetim Kurullarına... 5 Eylül ve 2 Ekimde patron örgütleri ve sendikaların ortaklaşa düzenledikleri toplantılar sonucunda Ulusal Ekonomiyi Güçlendirme Fonu adı altında, sermayedarların kullanacağı yeni bir fonun oluşturulması kararı alınmış, Türk-İş ve Hak-İş bu kararın altına imza atmıştır. Krizin bütün yükü biz işçilere fatura edilirken, 2 milyon işçi işten çıkartılır ve hak gaspları yaygınlaşırken sendikalarımızın, sermaye sınıfının mali sorunlarına çözüm üretme çabalarını kabul edilemez buluyoruz. Biz aşağıda imzası bulunan işçiler, Türk-İş ve Hak-İşin sermaye fonu kararına attıkları imzalarını geri çekmelerini, patron örgütleriyle geliştirilen açık-gizli tüm ilişkilere son verilmesini, her üç konfederasyonun başta Aymasan, Aktif ve Göktaş işçilerinin direnişleri olmak üzere tüm grev ve direnişlere mali destek sağlamak amacıyla Grev ve Direnişlerle Dayanışma Fonu oluşturmalarını talep ediyoruz. Bayram Meralin dediğinin aksine iki zeytinimizden birini vermeye niyetimizin olmadığını bildiriyoruz. İmza alınan işyerleri: Aymasan/Deri-İş İmza vermeyen işyerleri: Singer/Birleşik Metal Henüz sonuçlanmayan işyerleri: Karayolları, Mutlu Akü, Benkser, Malazlar, Reha Tekstil, Öztay Tekstil, Ünifil, Deri-İş Tuzla Şubesi |
|||||