02 Martt '02
Sayı: 08 (48)


  Kızıl Bayrak'tan
  İdam tartışmasının gizledikleri
  Emperyalist saldırganlığa karşı safları sıklaştıralım!
  Emperyalist savaşa ve sömürüye karşı 8 Mart’ta mücadele alanlarına!
  Sermaye iktidarı Türkiye’yi ABD emperyalizminin savaş arabasına koşuyor
  Dışarda saldırganlık ve savaş, içerde baskı ve terör
  TİS’lerde bir kez daha “hedeflenen enflasyon” aldatmacası
  Özelleştirme saldırısı tüm hızıyla sürüyor
  Karen Fogg olayı ve emperyalizmle ilişkilerin içyüzü
  Emekçi kadın ve savaş
  Bir anket deneyimi ışığında kadın...
  Sınıf çalışması ve kültür-sanat cephesi
  Ek mesailer ve sınıfa etkileri
  İzmir İHD’nin ÖO Direnişi etkinliği...
  YÖK yasası meclisten geri çekilsin talebiyle direnişe!
  Güney Kore’de görkemli işçi eylemi
  Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Emperyalist saldırganlık örgütü NATO tahkim ediliyor
  Partili yoldaşlarımıza, devrimci yurtseverlere ve halkımıza açık çağrı!..
  Tasfiye ve karşıtına dönüşmede yeni bir boyut...
  İşçi sınıfının devrimci programı altında
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sermaye ve sendika ağaları kapalı kapılar ardında saldırı hazırlığında...

TİS’lerde bir kez daha
“hedeflenen enflasyon” aldatmacası

TİS dönemi yaklaşıyor. Düzen cephesi bu TİS’leri de İMF politikaları doğrultusunda sonuçlandırma adımlarını hızlandırıyor. Geçtiğimiz günlerde K. Derviş başkanlığında, TİSK, TOBB, Türk-İş ve Hak-İş bir araya geldiler. Yapılan toplantıda sendika bürokrasisinin önüne İMF direktifleri konuldu. Buna göre, önümüzdeki dönem TİS’lerinde ücret artışları gerçekleşen enflasyon oranına göre değil, İMF’ye verilen niyet mektubuna uygun olarak hedeflenen enflasyon oranında yapılacak. Bu oran yüzde 35.

Geçmiş kayıpların üstüne sünger

Hedeflenen enflasyona göre ücret artışı, geçmiş kayıpların üstüne sünger çekmek anlamına geliyor. İşçi ücretlerinin geçen yıl yaşanan kriz ve sonrasında peşpeşe açıklanan İMF paketleriyle pul haline getirildiği düşünülürse, bu işçi sınıfını sefalete mahkum etmek anlamına gelmektedir. Sermaye devleti işçi sınıfının geçmiş kayıplarına sünger çekerek ondan bir kez daha fedakarlık istemektedir. Ekonominin düze çıkacağına ilişkin estirilen iyimserlik rüzgarlarının da buna hizmet ettiği açıktır. Ama bunun kendisi dahi sermayenin iyimserliğinin işçi sınıfı için ne anlama geldiğini göstermektedir. Bu iyimserlik ancak ve ancak işçi sınıfının sefaleti ve açlığı pahasınadır.

İşçi sınıfı geçen yılın Şubat ayında çöken İMF programıyla zaten bu gerçekle tanışmış bulunuyor. 2000 yılı başlarında uygulanan İMF programıyla sermaye hükümeti tüm ekonomiyi hedef enflasyona göre kilitlemiş, bu konuda tavizsiz davranmıştı. İşçi ücretlerine de bu çerçevede kuruş fazla zam yapmamıştı. TİS’ler hedeflenen enflasyon oranına endeksli zamlarla, sendika bürokratlarının ihanetine dayanarak bağıtlanmıştı. Sermaye devleti bunun düze çıkmak için katlanılması gereken bir fedakarlık olduğu demagojisini yapmış, sendika bürokratları da tüm mızmızlanmalarına karşın düze çıkmak için işçi sınıfı üzerine ne düşüyorsa yapar biçimindeki gerekçeyle bu dayatmaya boyun eğmişti. Sonuçta geçmiş kayıpların üstüne kalın bir sünger çekilmiş, yüzde 25 ile TİS’ler bağıtlanmıştı.

Sonucu biliyoruz. Şubat kriziyle İMF programı çöktü, enflasyon yüzde yüzleri buldu. Sadece bir gecede ücretler yarı yarıya eridi. Ama sendika bürokratları ne geçmiş kayıpların ne de devletin verdiği sözün lafını ettiler. Dahası son dönemde olduğu gibi kriz öncesinde bağıtlanan TİS’lerde öngörülen zamların verilmemesi için sermaye devleti ile anlaştılar.

Sadece bununla da kalınmadı, aynı dönemde işçi sınıfının önemli sosyal hakları da büyük ölçüde gaspedildi. Geri kalanlar da yine sendika bürokratları tarafından sermayeye masa başı toplantılarıyla peşkeş çekildi.

Geçmişin hesabı verilmedi!
Aynı oyun sahneleniyor!

Geçmiş kayıpların, Şubat kriziyle çöken “hedeflenen enflasyon” aldatmacası üzerine kurulu İMF yıkım programının hesabı verilmeden, utanmazca fedakarlık bekliyorlar. Hem de İMF programının bir yıl önce çöktüğü tarihte bunu yapıyorlar.

İşçi sınıfı bu saldırıya boyun eğerse, geçmiş kayıplar bir yana, geleceğini sermayenin ağzına teslim etmiş olacaktır. Hedeflenen enflasyonun bir balon olduğu bir kez daha görülecek, ama TİS güvencesiyle ücret düşüşleri güvencelenmiş olacaktır.

Sendika bürokratlarının yapılan toplantı sonrasında hükümetin hedef enflasyon “önerisi”ni reddeden açıklamaları koskoca bir yalandır. Geçmişte olduğu gibi, bu saldırı da onların bu yüksek perdeden attıkları sözlerin arkasından hayata geçirilecektir. Kaldı ki artık bu laflar arasında alanlara çıkarız tehditleri dahi yoktur.

Bunlar bir yana, bu hainler “hedeflenen enflasyon” gibi TİS’leri ve sendikaları boşa çıkaran bir saldırıyı kapalı kapılar ardında sermaye temsilcileriyle pazarlık konusu ediyorlar. Uzun dönemdir bunu bir gelenek haline getirmiş bulunuyorlar. Tabanın söz hakkı uzun süredir artık lafızda dahi telaffuz edilmiyor. Herşey DB memuru Derviş’in huzuruna çıkılarak hallediliyor. Sendika bürokratları işçi sınıfının iradesini hiçe sayarak tüm saldırılara olur veriyorlar. Onların işçi sınıfı için bir nebze olsun bir şey yapma niyetleri varsa, öncelikle bu toplantılara katılmazlar. Ama onlar defalarca sergilenen bir orta oyununun gönüllü aktörleri durumundalar.

Bu oyun bozulmalıdır!

İşçi sınıfı göstere göstere gelen bir saldırıyla yüzyüze bulunuyor. Herşey bayağı bir mizansen olarak yeniden tekrarlanıyor. Fedakarlık masalları, red söylevleri, iyimserlik masalları vb., vb... Ama bunun sonu ihanet, bunun sonu aldatılmak, bunun sonu açlık ve sefaletin kuyusuna boylu boyunca itilmek...

Bu oyunu bozmak işçi sınıfının ellerindedir. İhanete dur demek, sefalete ve açlığa durmak için yapılacaklar bellidir. Sendika ağalarının işçi sınıfı adına sermaye temsilcileriyle kapalı kapılar ardından sürdürdükleri pazarlıklara izin verilmemelidir. TİS hakkına sahip çıkılmalıdır. Geçmiş tüm kayıplarla birlikte, insanca yaşamaya yeten düzeyde ücretlerin arttırılması ile birlikte gaspedilen tüm sosyal hakların geri verilmesi talep edilmelidir. Krizin faturası reddedilmeli, faturanın kapitalistlere ödetilmesi şiarı yükseltilmelidir. Tüm bunlar için sendika ağaları sendikalardan defedilmeli, işyeri komitelerinden başlayarak sınıfın en geniş birliği örgütlenerek, sınıfa karşı sınıf çizgisinde direniş yolu seçilmelidir.

Mücadele alanlarına çıkalım, hesap soralım. Sermayeye ve onların işbirlikçilerine geçit vermeyelim.



Krizden kim etkileniyor?

Ekonomik krizin işçi ve emekçilere nasıl yıkıcı bir fatura çıkardığı biliniyor. Ya batıyoruz diye feryat eden patronlar? Kayseri’de birçok fabrikada yevmiye usulü ile işçi ya da taşeron çalıştırılıyor. Nispi olarak çalışma koşulları iyi olan fabrikalarda ücretsiz izin, mevsimlik çalışma dayatılıyor. Ve işçilerin işine son verdiklerinde, işçiler çaresizlik içinde sessiz sedasız çekip gidiyorlar.

Krizden etkilenme yalanını Kayseri Sanayi Odası’nın yaptığı son açıklama ortaya seriyor. Sanayi Odası sadece ihracattan elde ettikleri bir yıllık gelirin dökümünü açıkladı. Bu fabrikaların birçoğu, zarar ediyoruz diyerek işçileri ücretsiz izine gönderen, mevsimlik işçi alarak işçisini işten çıkartan fabrikalardır. Geçen yıla oranla %31 oranında kârlarının arttığını beyan eden işverenler, tam bir arsızlıkla krizden yakınanlardır.

150 firmanın ‘99 yılında 274.587.365 dolar; 2000 yılında 374.446.787 dolar olan ihracat geliri, 2001 yılında ise 476.441.446 dolar olarak açıklandı.

Bu firmalardan bazılarının ihracat gelirleri şöyle: Orta Anadolu TAŞ 82.000.000 dolar, HES Hacılar Elek. AŞ 58.293.065 dolar, HES Fibel. AŞ 37.647.040 dolar, Çetinkaya Mensucat 35.813.347 dolar, Birlik Mensucat AŞ 26.449.439 dolar, Erbosan AŞ 23.024.580 dolar, Merkez Çelik AŞ 21.228.017 dolar, Kumtel AŞ 14.883.886 dolar, Atlas Halı AŞ 14.380.993 dolar, Yataş AŞ 9.181.474 dolar, Kumser Ltd. Şti. 9.000.000 dolar, Başak Tekstil AŞ 6.308.441 dolar, Katartaş Tekstil AŞ 6.077.008 dolar, İstikbal Mobilya AŞ 5.071.362 dolar, Atlantik Halı AŞ 4.489.556 dolar, Saygın Tekstil AŞ 3.563.329 dolar, Ulutaş Tekstil AŞ 3.531.823 dolar, İpek Kanepe AŞ 2.082.426 dolar, Asil Deri AŞ 1.925.289 dolar.

Geçtiğimiz günlerde Atlas, Kumtel, Atlantik, Çetinkaya, Merkez Çelik, Asil Deri gibi fabrikalar TİS sürecinde işçilerin iş aktini feshettiler. Kumtel’de yılda 1000’e yakın işçi işe alınır, işletme zarar ediyor gerekçesiyle ile birçoğu işten atılır. Bu işletmenin kârı sadece ihracattan 14.000.000 dolar.

Bu veriler krizin tüm yükünü kimlerin çektiğini gözler önüne sermektedir. Nedeni oldukları krizden kârlarına kâr katarak çıkan patronlar, krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmektedirler. Tabii biz izin verdiğimiz sürece...

SY Kızıl Bayrak/Kayseri